English    Türkçe    فارسی   

5
1654-1703

  • Tek ve merhametli Tanrı’nın rahmeti hakkı için git. Sana lütuflarda bulunan Tanrı hakkı için git.
  • Kendisinden başka tapılan bulunmayan, huzurunda kimsenin ağlayıp sızlanması ret edilmeyen padişah hakkı için” dedi. 1655
  • Fakat Azrail dedi ki: Bu afsunla gizli, aşikar buyruk sahibi olandan yüz çevirmem ben.
  • Toprak, O, ilim sahibi olmayı da emretti. İkisi de emir. Bilgi yolu ile lütfet de halim ol, o emri tut dedi ama,
  • Azrail, O, ya tevildir, ya kıyas. Apaçık emirde öyle tevile, kıyasa az uy.
  • Kendi düşünceni tevil etsen daha iyi. Başka hiçbir emre benzemeyen bu açık emri tevil etmekten daha yeğ.
  • Yalvarmana içim yanıp durmada. Acı gözyaşlarından gönlüm kanla doldu. 1660
  • Merhametsiz değilim, hatta o üç temiz melekten daha merhametliyim ben, senin derdinle dertleniyorum.
  • Ben bir yetime tokat atsam, halim bir adam da ona tatlı bir şey verse,
  • Bu tokat onun tatlısından daha hoştur. Eyvah Eğer o tatlıya kanarsa.
  • Feryadından ciğerim yanıyor. Fakat Tanri, bana başka bir çeşit lütuf öğretmede.
  • Gizli lütuf, kahırlar içindedir; değer biçilmez akikin pislik içinde oluşu gibi. 1665
  • Tanrı’nın kahrı, benim ilmimden yüz kat iyidir. Tanrı’dan canını esirgemek can çekişmektir.
  • Onun en kötü kahrı, iki alemin de ilminden iyidir. Ne güzeldir alemlerin rabbi ve ne iyidir onun yardımı.
  • Onun kahrında lütuflar gizlidir; onun uğrunda can vermek, adamın canına canlar katar.
  • Kendine gel de kötü zannı ve azgınlığı bırak. Madem ki Tanrı gel diyor, başını ayak yap da koş.
  • Onun gel demesi, insana yücelikler verir; sarhoşluklar, eşler, yaygılar bağışlar. 1670
  • Ben o yüce emri hiç, ama hiçbir suretle tevil edemem.
  • Dertli toprak bütün bunları duydu. Fakat o kötü zan, kulağına küpe olmuştu, ondan vazgeçmedi.
  • Aşağılık toprak tekrar başka bir çeşit yalvarmaya, sarhoş gibi secde etmeye başladı.
  • Azrail dedi ki: Yeter, artık bundan fazlası yok. Hem benden sana ziyan da gelmez. Ben, istersen sana başımı, canımı rehin vereyim.
  • Yalvarmayı düşünme, Artık o merhamet ve adalet sahibi padişahtan başkasına yalvarma da. 1675
  • Ben emir kuluyum, emri terk edemem. Onun emri, denizden toz koparır.
  • O kulağı, gözü, başı, yaratan Tanrı’nın emrinden başka kendiliğimden ne bir hayır dilerim, ne bir şer.
  • Kulağım onun sözünden başka söze sağır. O, bana tatlı canımdan da değerli.
  • Can, ondan geldi, o candan değil. O, bedavaca yüz binlerce can verir.
  • Can nedir ki kerem sahibinden esirgeyeyim? Pire de nedir ki onun yüzünden yorganı yakayım? 1680
  • Ben, onun hayrından başka bir hayır bilmem. Ondan başkasına sağırım, dilsiz, körüm.
  • Ağlayıp inleyenlere karsı kulağım sağır. Onun elinde bir mızrak gibiyim ben.
  • Sana zulmeden mahluk, hakikatte bir alete benzer. Arif, ona derler ki alete değil, Tanrıya bakar. Görünüşte alete baksa bile bilgisizliğinden değildir de öyle icabetmiştir. Nitekim Tanrı sırrını takdis etsin, Ebu Yezid dedi ki: Bunca yıldır halkla konuşmam, halkın sözünü duymam, işitmem. Halksa,beni kendileriyle konuşuyorum, onların sözlerini dinliyorum sanır. Çünkü onlar, söz söylediğim ulu zatı görmezler. Onlar, bence birinin sesine ses veren dağa, dağdan gelen sese benzerler. Duyan akıllı kişi, sese bakmaz. Meşhur atasözüdür: Duvar çiviye niye beni yaralıyorsun? der. Çivi de beni kakana bak diye cevap verir.
  • Ahmakçasına mızraktan merhamet umma, mızrağı elinde tutan padişahtan um.
  • Mızrağa, kılıca nasıl yalvarabilirsin? Onlar, o yüce kişinin elinde tutsaktır.
  • O, sanatkarlıkta Azeri’dir, bense putum. Benden ne alet yaparsa o aletim ben. 1685
  • Beni kadeh yaparsa kadeh olurum, hançer yaparsa hançer.
  • Çeşme yaparsa su veririm, ateş yaparsa ziya.
  • Yağmur yaparsa yağar, harmana feyiz ve bereket veririm, ok yaparsa bedene saplanırım.
  • Yılan yaparsa zehirlerim, yardim ederse hizmette bulunurum.
  • Ben iki parmağın arasındaki kalem gibiyim. İbadet safında mütereddit değilim. 1690
  • Azrail toprağı söze tuttu; o sırada o köhne topraktan bir avuç kaptı.
  • Yeryüzünden sihirbazca bir avuç toprak aldı, halbuki toprak, sözle meşguldü, ondan haberi bile olmadı.
  • O bir avuç toprağı yeryüzünün rızası olmadan aldı, kaçmak isteyen, ayakları gerisin geriye giden çocuğu nasıl zorla mektebe götürürlerse öylece Tanrı tapısına götürdü.
  • Tanrı dedi ki: Apaydın bilgim hakki için seni bu halkın celladı yapacağım.
  • Azrail dedi ki: Yarabbi, halk bana düşman olur. halkın ölüm çağında boğazını siktim mi herkes bana düşman kesilir. 1695
  • Yüce Tanrım, reva görür müsün halk benden nefret etsin, bana düşman olsun?
  • Tanrı dedi ki: Ben, sıtma ve humma, kulunç, yaralanma, gibi öyle sebepler yaratırım ki,
  • Onlar gözlerini senden çevirirler, o hastalıklara, o sebeplere üç kat sarılırlar, yalnız onları görürler.
  • Azrail, “Yarabbi, Yüce Tanrım, öyle kullarında vardır ki onlar, sebepleri yırtarlar.
  • Gözleri sebeplerden geçer, senin ihsanınla perdeleri asar. 1700
  • Hal göz doktorundan birlik sürmesini çekerler de illetten de kurtulurlar sebepten de.
  • Ne hummaya bakarlar, ne kulunca, ne basura, bu sebeplere hiç ehemmiyet vermezler.
  • Çünkü bu illetlerin her birinin devası vardır. Deva kabul etmeyen illet kaza ve kaderdir.