English    Türkçe    فارسی   

5
1706-1755

  • Bedeni öyle bir titremeye baslar ki, ne elbiseyle ısınır ne evle.
  • Kaza ve kader geldi mi doktor aptallaşır. O ilaç da fayda verme hususunda yolunu şaşırır.
  • Ahmakları avlayan bu sebepler, nasıl olur da can gözü açık olanın anlayışına perde olur?
  • Göz sağlam oldu mu aslı görür. Fakat insan şaşı olursa aslı değil de fer’i görür” dedi.
  • Tanrıdan, Ey Azrail, sebepleri, hastalıkları, kılıç yarasını görmeyen, senin yaptığın işi de görmez. O sebeplerden daha gizlisin ama sen de sebepsin. Hatta o hastaya "Tanrı, ona sizden yakındır ama siz görmezsiniz" sırrı bile gizli kalmaz.
  • Tanrı dedi ki: Aslı bilen kişi, nasıl olur da arada seni görür? 1710
  • Kendini halktan gizledin ama sırları apaydın görenlerce sen de bir perdesin.
  • Onlara ecel, şeker gibi tatlı gelirken Artık gözleri dünya devlet ve ikbaline sarhoş olur mu?
  • Onlarca bedene ait olan ölüm, acı değildir. Çünkü onlar, kuyudan, zindandan çayırlığa, çimenliğe gidiyorlar.
  • Bu ıstıraplarla dolu alemden kurtuluyorlar. İnsan bir hiçin kayboluşuna ağlar mı?
  • Padişaha mensup birisi zindanın burcunu yıksa zindandakinin gönlü, ona incinir mi? 1715
  • Yazık, şu mermer taşı kırdı da canımızı, ruhumuzu hapisten kurtardı.
  • O güzelim mermer, o yüce taş, zindanın burcuna ne yakışıyordu, ne de güzel uymuştu.
  • Nasıl oldu da kırdı, beni de hapisten kurtardı? Bu suça karşılık elini kırmalı onun der mi?
  • Hapisten çıkarılıp dar ağacına götürülen kişiden başka hiçbir mahpus böyle saçma bir söz söylemez.
  • Birisine, yılan zehrinden kurtarıp şeker verseler bu hal, o adama hiç acı gelir mi? 1720
  • Can beden kavgasından kurtulur. Beden ayağı olmaksızın gönül kanadıyla uçmaya başlar.
  • Hani zindanın kuyusuna hapsedilen adamın uyuyup rüyasında gül bahçesini görmesi gibi.
  • Bu adam der ki: Tanrım, beni bedene döndürme de su gül bahçesinde bir salınıp gezineyim.
  • Tanrı da duan kabul edildi, dönme der. Doğrusunu Tanrı daha iyi bilir ya.
  • Bu çeşit rüya bir bak ne hoştur. Adam, ölümünü görmeden cennete gitmede. 1725
  • Artık hiç o adam, uyanmaya hasret çeker, kuyunun dibinde zincirlere, bukağılara vurulmuş olarak yaşamayı arzular mı?
  • İnanmışsan artık savaş safına gel ki senin meclisin gökyüzündedir.
  • Yüzlerce ulaşma ümidiyle kalk, ey kul, mihrap önündeki mum gibi dinel.
  • Başı kesilmiş mum gibi bütün gece arayıp isteme yüzünden ağla, gözyaşları dök, yan dur.
  • Yemekten, içmekten ağzını yum, gök sofrasına koş. 1730
  • Her an ümidini gökyüzüne bağla. Gökyüzü havası ile söğüt gibi titre.
  • Sana anbean gökten su ve ateş gelip durmada. Rızkını arttırmadadır.
  • Seni de oraya götürürse şaşma. Aczine bakma isteğine bak.
  • Çünkü bu istek, sende Tanrının bir emanetidir. Her isteyen kişinin istenmesi yerindedir.
  • Çalış da bu istek artsın. Bu suretle de gönlün şu ten kuyusundan çıksın. 1735
  • Halk, filan yoksul öldü desinler, sen de a gafiller diriyim ben.
  • Bedenim yapayalnız yatmış, uyumuş ama sekiz cennet de gönlümde açılmış de.
  • Can, gül ve nesrin içinde uyuduktan sonra beden, su pislikte kalmış? Ne gam!
  • Uyumuş canın bedenden ne haberi var? O, ister gül bahçesinde uyusun, ister külhanda.
  • Can, şu su rengindeki alemde “Keşke kavmim, Rabbim beni ne yüzden yarlığadı, bilseydi” diye nara atmada. 1740
  • Can, şu bedensiz yaşamayı istemezse peki, gökyüzü kimin sayvanı olacak?
  • Canın, bedensiz yaşamayı dilemezse “Rızkınız gökyüzündedir” nimeti, kimin kısmeti olacak?
  • Dünyanın yağlı, ballı nimetlerini yemek tehlikelidir. Tanrı yemeğine mani olur. Nitekim Peygamber, "Açlık,Tanrı yemeğidir. Onunla,yani açlıkla sözü doğruların bedenlerini diriltir" demiştir. Yine "Ben rabbime misafir olurum, o beni doyurur, suvarır" buyurmuştur. Tanrı da "Ferahlanarak rızıklanırlar" demiştir.
  • Bu kaba Rızk kırıntılarından kurtulursan yüce ve latif rızklara nail olursun.
  • O manevi rızktan binlerce okka yemek yesen yine pak ve tüy gibi hafif olarak gidersin.
  • O yemek, sen de ne yel yapar, ne kulunç, ne de mide ağrısı verir. 1745
  • Az yersen karga gibi aç kalırsın, çok yersen geğirmeye başlar, imtila olursun.
  • Az yersen huyun kötüleşir, kabalaşır, nobranlaşırsın. Çok yersen bedenin imtilaya müstahak olur.
  • Fakat Tanrı taamından, o lezzetli rızktan denizler kadar ye, yine de gemi gibi yürü yüz.
  • Oruca sarıl, sabret, orucu terk etme, her an Tanrı Rızkını bekle.
  • Çünkü o işi gücü güzel Tanrı, bekleyenlere hediyeler verir. 1750
  • Tok adam ekmek beklemez. Ekmeği yiyeceği ister er gelsin ister geç.
  • Aç adam daima nerede der durur. Açlıkla bekler, araştırır.
  • Beklemezsen o yetmiş kat devlet ve ikbal nevalesi sana gelmez.
  • Babacığım yüceler yemeğini ercesine bekle,bekle.
  • Her aç nihayet bir yiyecek bulur. Devlet güneşi elbette ona vurur. 1755