English    Türkçe    فارسی   

5
1770-1819

  • Orası öyle bir doğruluk makamıdır ki orada onunla oturan Tanrıdır. Ateşe tapanların mabedi olan su balçıktan kurtulmuştur. 1770
  • Aydın bir suretle yaşamadıysan, bir iki nefeslik ömrün kaldı bari ercesine öl!
  • Kul,müstahak olmadan nimetler veren Tanrının rahmetinden dilenen şeyler. Tanrı, bir Tanrı ki, insanlar, ümitsizliğe düştükten sonra yağmur yağdırır. Nice uzaklık vardır, yakınlığa sebep olur. Nice kutluluklar vardır, kötülük istediğinden gelip çatar. Bu suretle de Tanrının, kulların kötülüklerini, iyiliklere döndürdüğü bilinir.
  • Hadiste gelmiştir ki kıyamet günü, her bedene “kalk” diye emir gelir.
  • Sur’un üfürülmesi, pak Tanri’nin ey zerreler yerden bas kaldırın diye emretmesidir.
  • Herkesin canı, sabahleyin kalkınca nasıl aklımız başımıza gelirse tıpkı öyle, kendi bedenine girer.
  • Can, kıyamet günü, kendi bedenini tanır, define gibi kendine mahsus olan o yıkık yere girer. 1775
  • Her can, kendi bedenini tanır, o bedene girer. Kuyumcunu canı, nasıl olur da terzinin bedenine girer?
  • Bilgi sahibinin canı, bilgi sahibinin bedenine girer, zulmedenin canı, zulmedenin bedenine.
  • Sabah çağı kuzu anasını, koyun kuzusunu nasıl tanırsa Tanrı bilgisi de bedenleri tanıma hususunda ruhlara böyle bir bilgi vermiştir.
  • Ayak bile karanlıkta ayakkabısını tanırken a güzelim can kendi bedenini nasıl tanımaz?
  • Ey Tanrıya sığınan, sabah küçük mahşerdir. Büyük mahşeri de var ondan kıyas et. 1780
  • Can, nasıl toprağa uçarsa amel defteri de sağa, sola öyle uçar.
  • İyiliğe kötülüğe dair dün ne yaptıysa onların yazılı olduğu nekeslik ve cömertlik defterini, insanın avucuna koyarlar.
  • Seher çağı uykudan uyandı mı o hayır ve şer, ona gelip çatar.
  • Riyazatı huy edinmişse uyandığı zaman yanına o gelir.
  • Dün, hamlık etmiş, kötülükte, azgınlıkta bulunmuşsa sol yanından verilen defteri, yas mektubuna döner. 1785
  • Dün, temiz, kötülükten çekingen ve dindar olarak yaşamışsa uyanınca değerli inciyi elde eder.
  • Bizim uykumuz ve uyanmamız, ölümle mahşere iki tanıktır.
  • Küçük haşir büyük hasrı gösterir; küçük ölüm, büyük ölümü aydınlatır.
  • Fakat bu defter, hayalidir, gizlidir. Büyük haşirde o defter meydana çıkar.
  • Bu hayal, burada gizlidir, eseri görünür. Fakat bu hayal, orada suretlere bürünür. 1790
  • Mühendise bak yere tohum eker gibi gönlüne bir ev yapma hayali kor.
  • O hayal, dışarıda zahir olur, adeta yerden tohum biter gibi.
  • Gönülde yurt tutan her hayal, mahşer gününde bir surete bürünecektir.
  • Mühendisin gönlünde kurduğu hayali, tohum bitirme kabiliyetindeki bir yere ekilmiş, orada bitmiş mahsul tut.
  • Bu iki mahşeri hulâsa etmeden maksadım bir kısastır, inananların bundan hisse almasıdır. 1795
  • Kıyamet gününün güneşi doğdu mu çirkin, güzel herkes yerden derhal kalkar.
  • Herkes kaza ve kader divanına koşar, geçer para da potaya girer, kalp para da.
  • Geçer para neşelenerek, nazlana,nazlana kalp para, yanıp eriyerek.
  • Anbean sınamalar gelmede, bedende gönül sırları görünmede.
  • Kandil nasıl suyla yağla görünür, aydınlanıp meydana çıkarsa, yahut toprak, nasıl mahsul verir, sırlarını meydana korsa öyle. 1800
  • Baharın eli, soğanı, safranı, haşhaşı çıkarır, kışın sırrını nasıl meydana korsa öyle.
  • Biri “Biz Tanrıdan çekinenleriz” diye yemyeşil, öbürü menekşe gibi başı aşağıda. Tehlikeye uğrama korkusu, gönle yerleşmiş, bu yüzden kaynaklat kaynama da, on tane dere olmada.
  • Tehlikeye uğrama korkusu, gönle yerleşmiş, bu yüzden kaynaklat kaynama da, on tane dere olmada.
  • Gözler, defterler sol yandan gelmesin diye açılmış, bekleyip durmada.
  • Amel defterinin sağdan verilmesi kolay iş değil. Bunun için gözler sağı solu gözlemede. 1805
  • Derken bir kulun eline kapkara, suçlarla kötülüklerle dolu bir defter verilir.
  • İçinde ne bir hayır var, ne bir iyi işte bulunma. Ancak doğru özlülerin gönlünü incitme var.
  • Baştan ayağa kadar kötülükle, suçla, yol ehline çaldığı ıslıklarla, onlarla ettiği alaylarla dopdolu.
  • Hileleri, hırsızlıkları, Firavunlar gibi ben, biz demeleri, defteri kaplamış.
  • O kötü amelli kul, defterini okudu mu analar ki zindandan başka göçecek yer yok. 1810
  • Suç meydanda özür yolu bağlı. Artık hırsızlar gibi darağacına yürümeye baslar.
  • O binlerce delili, o binlerce kötü sözü, pis bir çivi gibi ağzını kapatmış.
  • Üstünde, evinde, çaldığı şeyler çıkmış, okuduğu masal dinlenmez olmuş.
  • Cehennem zindanına doğru yürümeye koyulur. Çünkü ateşten kaçmasına imkan yok.
  • Melekler de memurlar gibi önüne ardına düşerler. Evvelce gizliydiler şimdi asesler gibi meydana çıkarlar. 1815
  • Onu, yürü ey köpek, samanlığına gir diye sürerler, ellerindeki mızraklarla dürterler.
  • O, her yol basında ayağını sürür, belki o kuyudan kurtulurum ümidine düşer.
  • Bekleyerek durur, susar, bir ümide kapılıp yüzünü geriye çevirir.
  • Güz yağmurları gibi gözyaşı döker, ümidi kurumuştur, ondan başka elinden ne gelir?