English    Türkçe    فارسی   

5
1791-1840

  • Mühendise bak yere tohum eker gibi gönlüne bir ev yapma hayali kor.
  • O hayal, dışarıda zahir olur, adeta yerden tohum biter gibi.
  • Gönülde yurt tutan her hayal, mahşer gününde bir surete bürünecektir.
  • Mühendisin gönlünde kurduğu hayali, tohum bitirme kabiliyetindeki bir yere ekilmiş, orada bitmiş mahsul tut.
  • Bu iki mahşeri hulâsa etmeden maksadım bir kısastır, inananların bundan hisse almasıdır. 1795
  • Kıyamet gününün güneşi doğdu mu çirkin, güzel herkes yerden derhal kalkar.
  • Herkes kaza ve kader divanına koşar, geçer para da potaya girer, kalp para da.
  • Geçer para neşelenerek, nazlana,nazlana kalp para, yanıp eriyerek.
  • Anbean sınamalar gelmede, bedende gönül sırları görünmede.
  • Kandil nasıl suyla yağla görünür, aydınlanıp meydana çıkarsa, yahut toprak, nasıl mahsul verir, sırlarını meydana korsa öyle. 1800
  • Baharın eli, soğanı, safranı, haşhaşı çıkarır, kışın sırrını nasıl meydana korsa öyle.
  • Biri “Biz Tanrıdan çekinenleriz” diye yemyeşil, öbürü menekşe gibi başı aşağıda. Tehlikeye uğrama korkusu, gönle yerleşmiş, bu yüzden kaynaklat kaynama da, on tane dere olmada.
  • Tehlikeye uğrama korkusu, gönle yerleşmiş, bu yüzden kaynaklat kaynama da, on tane dere olmada.
  • Gözler, defterler sol yandan gelmesin diye açılmış, bekleyip durmada.
  • Amel defterinin sağdan verilmesi kolay iş değil. Bunun için gözler sağı solu gözlemede. 1805
  • Derken bir kulun eline kapkara, suçlarla kötülüklerle dolu bir defter verilir.
  • İçinde ne bir hayır var, ne bir iyi işte bulunma. Ancak doğru özlülerin gönlünü incitme var.
  • Baştan ayağa kadar kötülükle, suçla, yol ehline çaldığı ıslıklarla, onlarla ettiği alaylarla dopdolu.
  • Hileleri, hırsızlıkları, Firavunlar gibi ben, biz demeleri, defteri kaplamış.
  • O kötü amelli kul, defterini okudu mu analar ki zindandan başka göçecek yer yok. 1810
  • Suç meydanda özür yolu bağlı. Artık hırsızlar gibi darağacına yürümeye baslar.
  • O binlerce delili, o binlerce kötü sözü, pis bir çivi gibi ağzını kapatmış.
  • Üstünde, evinde, çaldığı şeyler çıkmış, okuduğu masal dinlenmez olmuş.
  • Cehennem zindanına doğru yürümeye koyulur. Çünkü ateşten kaçmasına imkan yok.
  • Melekler de memurlar gibi önüne ardına düşerler. Evvelce gizliydiler şimdi asesler gibi meydana çıkarlar. 1815
  • Onu, yürü ey köpek, samanlığına gir diye sürerler, ellerindeki mızraklarla dürterler.
  • O, her yol basında ayağını sürür, belki o kuyudan kurtulurum ümidine düşer.
  • Bekleyerek durur, susar, bir ümide kapılıp yüzünü geriye çevirir.
  • Güz yağmurları gibi gözyaşı döker, ümidi kurumuştur, ondan başka elinden ne gelir?
  • Her an yüzünü geriye çevirir, Tanrı’nın mukaddes tapısına yönelir. 1820
  • Derken Tanrı’dan “Ey nur ülkesinin melekleri, ona ey iyi huylardan çırılçıplak tembel” deyin.
  • Ey şer madeni, ne bekliyorsun? A şaşkın neden yüzünü geriye çeviriyorsun?
  • İşte defterin, eline gelen defter a Tanrı inciten a Şeytana tapan!
  • Yaptığın şeylerin yazılı olduğu defteri gördün ya. Ne bakıyorsun Artık, yaptığının cezasını gör.
  • Beyhude yere emekleyip duruyorsun? Böyle bir kuyuda aydınlık ümidi nerede? 1825
  • Ne görünüşte bir ibadetin var, ne içinde gizli bir iyilik niyeti.
  • Ne geceleri münacatta bulundun, namaz kıldın; ne gündüzleri haramdan çekindin oruç tuttun!
  • Ne kimseyi incitmemek için dilini tuttun, ne ibretle önüne ardına baktın.
  • Önünde ölüm anlayışı ile can çekişmeden, ardında dostlarının ölümünden başka ne var ki?
  • Ne zulmünle yana yakıla coşarak bir tövbe ettin, ne ağlayıp sızlandın ey buğday gösterip arpa satan adı adam! 1830
  • Terazin eğriydi azgındı. Artık mükafat terazisinin doğru olmasını neye beklersin?
  • Hıyanette eksik tartmada adeta sol ayak kesilmiştin, nasıl olur da terazin sağ yanından gelir?
  • A boyu bükülmüş, mükafat ve mücazat, gölge gibidir, elbet gölgen de önüne iki büküm düşecek.
  • Tanrıdan bu çeşit sert hitaplar gelir. Öyle ki bu sözleri dağ duysa kamburlaşır.
  • Kul der ki: Yarabbi, buyurduklarının yüz misli kötüyüm, yüz misli kötüyüm, yüz misli kötü. 1835
  • Sen kötülüklerimi ilminle örttün, yoksa yaptığım fenalıkları bilirsin.
  • Fakat kendi savaşımı, hayır ve şerden öte olan işlerimi, küfrümü, yolumu yordamı mı,
  • Aczimle sana yalvarışımı, benim, yahut benim gibi yüzlerce kulun hayalini bir yana bırakalım.
  • Ancak senin lütfuna ümit bağladım. Benim doğru oluşum, yahut inatçılığım söyle dursun.
  • Ey garezsiz kerem sahibi, karşılıksız olan lütfuna, ihsanına ümit bağlamışım. 1840