Bedavaca bana varlık elbisesi bağışladın. Ben daima buna güveniyordum.
خلعت هستی بدادی رایگان ** من همیشه معتمد بودم بر آن
Kul kendi suçunu ihsanını sayınca Tanrı ihsanı ile Tanrı bağışlaması gelip yetişir.
چون شمارد جرم خود را و خطا ** محض بخشایش در آید در عطا
Der ki: Ey melekler, onu tekrar bana getirin, çünkü gönül gözü rica ve niyazda. 1845
کای ملایک باز آریدش به ما ** که بدستش چشم دل سوی رجا
Ben de aldırmayayım da onu azat edeyim, o hatalara bir kalem çekivereyim.
لاابالی وار آزادش کنیم ** وآن خطاها را همه خط بر زنیم
Bir şeye aldırmamak, birinin iyiliğinden, kötülüğünden kendisine ziyan gelmeyen kişiye mübahtır.
لا ابالی مر کسی را شد مباح ** کش زیان نبود ز غدر و از صلاح
Keremimizden hös bir ateş yakalım da az çok, hiçbir suçu kusuru kalmasın.
آتشی خوش بر فروزیم از کرم ** تا نماند جرم و زلت بیش و کم
Öyle bir ateş yakalım ki yalımındaki değersiz kıvılcım bile suçu da yaksın, cebri de, ihtiyari da.
آتشی کز شعلهاش کمتر شرار ** میبسوزد جرم و جبر و اختیار
İnsan ağırlıklarının bulunduğu yere bir yalım salalım da dikeni ruhani bir gül bahçesi haline getirelim. 1850
شعله در بنگاه انسانی زنیم ** خار را گلزار روحانی کنیم
Biz dokuzuncu kat gökten “Sizin isinizi düzeltir” kimyasını gönderdik.
ما فرستادیم از چرخ نهم ** کیمیا یصلح لکم اعمالکم
Artık o ebedi ve daimi nur karşısında insanlar babasının debdebesi ve ihtiyarı nedir ki?
خود چه باشد پیش نور مستقر ** کر و فر اختیار بوالبشر
Onun söyleyen dili, bir et parçası, gören gözü bir et lokması.
گوشتپاره آلت گویای او ** پیهپاره منظر بینای او
Duyan kulağı, iki parça kemikten, anlayan kalbi iki kahra kanan ibaret.
مسمع او آن دو پاره استخوان ** مدرکش دو قطره خون یعنی جنان
Sen pisliklerle dopdolu bir kurtcağızsın. Fakat cihana bir gürültü saldın. 1855
کرمکی و از قذر آکندهای ** طمطراقی در جهان افکندهای
Meniden yaratıldın, benliği bırak. Ey Eyaz, çarığı hatırla.
از منی بودی منی را واگذار ** ای ایاز آن پوستین را یاد دار
Eyaz'ın çarık ve postunu koyduğu bir odası vardı. Kapısı sağlam ve kilitli olduğu için kapı yoldaşları, orada bir define var sanırlardı.
قصهی ایاز و حجره داشتن او جهت چارق و پوستین و گمان آمدن خواجه تاشانس را کی او را در آن حجره دفینه است به سبب محکمی در و گرانی قفل
Eyaz, pek akıllı, fikirli olduğundan postu ile çarığını bir odaya asmıştı.
آن ایاز از زیرکی انگیخته ** پوستین و چارقش آویخته
Her gün o boş odaya gider, kendi kendisine Ululanma derdi, işte çağırın şu.
میرود هر روز در حجرهی خلا ** چارقت اینست منگر درعلا
Padişaha onun bir odası var dediler, oraya biriktirdiği altınları, gümüşleri altın küplerini koymuş.
شاه را گفتند او را حجرهایست ** اندر آنجا زر و سیم و خمرهایست
Kimseyi oraya sokmuyor. Daima kapısını kapalı tutuyor. 1860
راه میندهد کسی را اندرو ** بسته میدارد همیشه آن در او
Padişah dedi ki: Tuhaf şey. O kölenin bizden gizlediği nedir ki acaba?
شاه فرمود ای عجب آن بنده را ** چیست خود پنهان و پوشیده ز ما
Bir beye, Oraya git, gece yarısı kapıyı aç, odaya gir.
پس اشارت کرد میری را که رو ** نیمشب بگشای و اندر حجره شو
Ne bulursan yağma et, sırrını da kapı yoldaşlarına aç.
هر چه یابی مر ترا یغماش کن ** سر او را بر ندیمان فاش کن
Bizden bu kadar ikramlar gördüğü, sayısız lütuflarımıza nail olduğu halde hasisliğinden altın gümüş biriktiriyor ha!
با چنین اکرام و لطف بیعدد ** از لیمی سیم و زر پنهان کند
Vefa gösterme de seviyorum demede, coşup köpürmede. Hey gidi buğday gösterip arpa satan hey! 1865
مینماید او وفا و عشق و جوش ** وانگه او گندمنمای جوفروش
Sevgide dirilik bulana kulluktan başka her şey haramdır, dedi.
هر که اندر عشق یابد زندگی ** کفر باشد پیش او جز بندگی
Gece yarısı o bey, otuz tane güvenilir adamla Eyaz’ın odasını açmaya gitti.
نیمشب آن میر با سی معتمد ** در گشاد حجرهی او رای زد
Bunca yiğit meşaleler yakmışlar, sevinerek odaya gidiyorlar.
مشعله بر کرده چندین پهلوان ** جانب حجره روانه شادمان
Padişahın emri bu. Odayı açacak, altın torbalarını alacağız diyorlardı.
که امر سلطانست بر حجره زنیم ** هر یکی همیان زر در کش کنیم
Onların birisi hey gidi hey diyordu, altın da nedir? Akik, lâl ve inciden haber ver. 1870
آن یکی میگفت هی چه جای زر ** از عقیق و لعل گوی و از گهر
Çünkü Padişah mahzeninin en has kulu o. Hatta bu güz o padişaha can mesabesinde.
خاص خاص مخزن سلطان ویست ** بلک اکنون شاه را خود جان ویست
Böyle bir sevgiye karsı yakutun, lâl-in akikin sözü mü olur?
چه محل دارد به پیش این عشیق ** لعل و یاقوت و زمرد یا عقیق
Padişahın ondan şüphesi yoktu. Sınama için bir latifeye girişmişti.
شاه را بر وی نبودی بد گمان ** تسخری میکرد بهر امتحان
Onu her türlü gıllugıştan temiz biliyordu. Fakat yine de vehmimden gönlü titriyordu.
پاک میدانستش از هر غش و غل ** باز از وهمش همیلرزید دل
Allah esirgesin diyordu, ya böyle bir şey çıkarda bundan incinirse. Utanmasını hiç istemem. 1875
که مبادا کین بود خسته شود ** من نخواهم که برو خجلت رود
Bunu yapmamıştır ya, yapsa bile pekala yapmış. O benim sevgilim, ne dilerse yapsın!
این نکردست او و گر کرد او رواست ** هر چه خواهد گو بکن محبوب ماست
Sevgilimin yaptığını ben yaptım demektir. Ben perdeyim ama hakikatte o benden ibarettir, ben de oyum.
هر چه محبوبم کند من کردهام ** او منم من او چه گر در پردهام
Sonra Ondan diyordu, bu çeşit huylar ne kadar uzak. Bu saçma bir söz beyhude bir hayal.
باز گفتی دور از آن خو و خصال ** این چنین تخلیط ژاژست و خیال
Eyaz’ın böyle bir şey yapmasına imkan yok. Çünkü o bir deniz ki dibini görmenin imkanı bulunmaz.
از ایاز این خود محالست و بعید ** کو یکی دریاست قعرش ناپدید
Yedi deniz de o denizin bir katresi. Bütün varlık onun dalgasından bir damla. 1880
هفت دریا اندرو یک قطرهای ** جملهی هستی ز موجش چکرهای
Bütün temizlikleri o denizden elde ederler. Katreleri teker,teker birer sırça yapan sanatkar.
جمله پاکیها از آن دریا برند ** قطرههااش یک به یک میناگرند
O padişahlar padişahı, hatta padişahlar meydana getiren o. Yalnız kötü göz deymesin diye adı Eyaz olmuş.
شاه شاهانست و بلک شاهساز ** وز برای چشم بد نامش ایاز
Kötü göz söyle dursun, iyi gözler bile onu nazarlar. Çünkü güzelliğinin haddi yok, elbette kıskanacaklar.
چشمهای نیک هم بر وی به دست ** از ره غیرت که حسنش بیحدست
Gökler kadar geniş bir ağız isterim ki o meleklerin bile kıskandıkları güzeli öveyim.
یک دهان خواهم به پهنای فلک ** تا بگویم وصف آن رشک ملک
Hatta bu çeşit bir ağza sahip olsam, yahut bunun yüz misli geniş bir ağız elde etsem yine de feryadı figan o ağıza sığamaz. 1885
ور دهان یابم چنین و صد چنین ** تنگ آید در فغان این حنین
Fakat ey dayandığım dost, bu kadar da söylemesem gönül sırçası, zayıflığından çatlayacak.
این قدر گر هم نگویم ای سند ** شیشهی دل از ضعیفی بشکند
Gönül sırçasını pek nazik gördüm de biraz teskin edebilmek için nice cüppeler yırttım.
شیشهی دل را چو نازک دیدهام ** بهر تسکین بس قبا بدریدهام
Güzelim; ben her ay başı mutlaka üç gün deli olurum.
من سر هر ماه سه روز ای صنم ** بیگمان باید که دیوانه شوم
Kendine gel bu gün o üç günün ilki. Bu gün zafer günü; firuze günü değil.
هین که امروز اول سه روزه است ** روز پیروزست نه پیروزه است
Padişahın derdine düşen her gönle anbean ay başı var. 1890
هر دلی که اندر غم شه میبود ** دم به دم او را سر مه میبود
Deli oldum da Mahmut’un hikayesiyle Eyaz’ın vasıflarını söyleyemedim kaldı gitti işte.
قصهی محمود و اوصاف ایاز ** چون شدم دیوانه رفت اکنون ز ساز
Söylenenler, hikayenin suretinden ibarettir, sureti anlayabileceklerin anlayışına, onların tasavvur aynalarına göre söylenmiştir. Bu hikayenin haki katındaki mukaddesliğe iner de söylemeye kalkışırsam utancımdan baş da kaybolur, sakal da, kalem de. Akıllı olana bir işaret yeter.
بیان آنک آنچ بیان کرده میشود صورت قصه است وانگه آن صورتیست کی در خورد این صورت گیرانست و درخورد آینهی تصویر ایشان و از قدوسیتی کی حقیقت این قصه راست نطق را ازین تنزیل شرم میآید و از خجالت سر و ریش و قلم گم میکند و العاقل یکفیه الاشاره
Çünkü filim rüyada Hindistan’ı gördü. Köy harab oldu, haraçtan ümidini kes.
زانک پیلم دید هندستان به خواب ** از خراج اومید بر ده شد خراب