English    Türkçe    فارسی   

5
1958-2007

  • Fakat Adem, ben topraktan yaratıldım diye o çarıkla postu önüne koymuştur.
  • Eyaz gibi o da çarığını göz önünde tuttu, sonunda akıbeti Mahmut oldu.
  • Mutlak varlık yoklukları meydana getirip durur. Yokluktan başka var yaratan is yurdu var mi? 1960
  • Adam, yazılmış kağıda yazı yazar mı, yahut fidan dikilmiş fidanlığa tekrar fidan diker mi?
  • Yazmak için yazılmamış bir kağıt arar. Tohum ekmek için ekilmemiş bir yeri aktarır.
  • Sen de kardeş tohum ekilmemiş bir yol ol, yazılmamış beyaz bir kağıt kesil de,
  • “Nun vel kalem” yazısı ile şeref kazan, sana da o kerem sahibi tohum eksin.
  • Bu paluzeden tatmamış ol. Gördüğün mutfağı görmezlikten gel. 1965
  • Çünkü bu paluze insana sarhoşluk verir de postla çarık hatırından çıkar.
  • Can verme ve ölüm zamanı gelince sonra ah eder, o zaman hırkanı çarığını anarşin.
  • Fakat çirkinlik dalgasına dalmadıkça, sana bir sığınacak bulunmadıkça,
  • O doğru düzen gemiyi aklına bile getirmez, çarık ve pöstekine göz bile atmazsın.
  • Fakat yokluk denizine daldın da aciz oldun mu sevgi davasına düşer,“Rabbimiz kendimize zulmettik” demeye kalkışırsın. 1970
  • Şeytan der ki: Hele şu hama bakin. Şu vakitsiz öten horozun kesin başını.
  • Bu huy Eyaz’ın zekasından uzaktır. Yalvarıp yakarmadan namaz kılmaz o.
  • O, önceden de gökteki horozdur. Onun nazarları tam zamanındadır.
  • "Her şeyi, nasılsa bize öyle göster" hadisiyle "Perde kalksa, bildiğimden, gördüğümden fazla bir şey görmez ve bilmezdim" sözünün ve "Kime kötü gözle bakarsan bil ki kendi varlık dairenden bakmada, sen fena olduğundan onu fena görmedesin" beytinin manası. Eğri merdiven basamağının gölgesi eğri olur.
  • Ey horozlar, ötmeyi para için değil, Tanrı için ötenden öğrenin.
  • Yalancı sabah gelir, onu aldatamaz. Yalancı sabahı, ona iyilik ve kötülük alemidir. 1975
  • Dünya ehlinin aklı, noksan olduğundan yalancı sabahı, sahici sabah sanırlar.
  • Yalancı sabah, nice kervanın yolunu vurmuştur. Kervancılar, o Yalancı aydınlığı sabah sanıp yola çıkmışlardır.
  • Yalancı sabah, halka kılavuz olmasın. Çünkü nice kervanları yele vermiştir.
  • Ey Yalancı sabaha kapılan, sahici sabahı da Yalancı görme.
  • Nifaktan, kötülükten kurtulduysan neden kardeşin hakkında kötü zanna düşüyor, münafıklık diyorsun? 1980
  • Kötü zanda bulunanın işi, daima çirkindir.Dostun hakkında da kendi kitabını okur o.
  • Eğrilikte kalan aşağılık kişiler, peygamberlere de büyücü ve eğri adam dediler.
  • O kötü düşünceli aşağılık beyler de Eyaz’ın odası hakkında böyle kötü düşünceye saptılar.
  • Orada definesi, hazinesi var dediler. Başkalarını kendi aynanda görme.
  • Padişah onun temizliğini biliyordu. O araştırmayı onlar için yaptırıyordu. 1985
  • O beye, odayı gece yarısı aç da haberi olmasın.
  • Bu suretle düşünceleri meydana çıksın. Ondan sonra ona yapılacak şeyi biz biliriz.
  • O altınları mücevherleri de size bağışladım. Yalnız neler çıktığını bana haber verin, o kadar dedi.
  • Dedi ama eşi olmayan Eyaz için de içi titremekteydi.
  • Bunları ben mi söylüyorum? Bu sözleri duysa ne hale gelir? Diyordu. 1990
  • Sonra da diyordu ki: Dini hakki için onun temkini bundan da artıktır.
  • Benim sitemime kızmaz, benim sözümden alınmaz, maksadımı sırrımı anlar.
  • Bir belaya uğrayan, o dertten perişan olmaz, bir çok tevillerde bulunur.
  • Eyaz’da sabırlıdır, tevillerde bulunur. O işin sonuna bakar.
  • Yusuf gibi, bu zindandakilerin rüyalarını tabir eder, tabiri onca aşikardır. 1995
  • Rüyasını yoramayan başkasının Rüyasını nasıl yorabilir?
  • Ben onu sınasam, Sınama yüzünden ona yüzlerce kılıç vursam yine o merhametli sevgilinin sevgisi eksilmez.
  • Bilir ki o kılıcı kendime vuruyorum. Çünkü ben oyum hakikatte o da ben.
  • Niyaz, nazın zahiren zıddıdır, fakat hakikatte aşıkla maşuk, görünüşte zıt olmakla beraber birdir. Nitekim aynanın sureti yoktur, suretsizlik de suretin zıddıdır. Fakat aynayla suret arasında hakikatte birlik vardır. Bunu anlatmak uzun sürer. Aklı olana bir işaret yeter.
  • Ayrılık derdinden Mecnun, ansızın hastalandı.
  • İştiyak aleviyle kanı kaynadı, nihayet boğaz illetine tutuldu. 2000
  • Tedavi için hekim geldi. Gördü ki damarını yarmak ve kan almaktan başka çare yok.
  • Kanı defetmek için hacamat lazım dedi. Çağırdılar hünerli bir hacamatçı geldi.
  • Kolunu bağladı, sis olan yeri deşeceği sırada o huyu, aşktan ibaret olan aşık, bir nara attı.
  • Dedi ki: Paranı al git, hacamat etme. Ölürsem öleyim, bu köhnemiş beden bırak ölsün!
  • Hacamatçı dedi ki: Bundan ne korkuyorsun sen kükremiş aslandan bile korkmazsın. 2005
  • Geceleyin aslan, kurt, ayı, yaban sığırı gibi hayvanlarla bütün yırtıcı hayvanat, saf,saf çevrene toplanırlar.
  • Onlar sende aşk ve vecitten başka hiçbir şey görmezler. Senden insan kokusu almazlar.