آب بهر این ببارید از سماک ** تا پلیدان را کند از خبث پاک
Suyun bütün pislikleri temizlemesi, ulu Allah’nın da suyu pislikten arıtması, hasılı ulu Allah’nın kötülüklerden arı, noksanlardan münezzeh oluşu
پاک کردن آب همه پلیدیها را و باز پاک کردن خدای تعالی آب را از پلیدی لاجرم قدوس آمد حق تعالی
Su durdu mu pislenir. Pislenince de duygu ondan iğrenir, onu istemez. 200
آب چون پیگار کرد و شد نجس ** تا چنان شد که آب را رد کرد حس
Allah yine onu doğruluk denizine götürür. O suların suyu kereminden onu yıkar, arıtır.
حق ببردش باز در بحر صواب ** تا به شستش از کرم آن آب آب
Ertesi yıl eteğini sürüyerek gelir. Hey, neredesin? Dense “Hoşlar denizindeyim.
سال دیگر آمد او دامنکشان ** هی کجا بودی به دریای خوشان
Ben burada pislendim, gittim. Temiz geldim. Elbiseler giyindim, toprağa ulaştım.
من نجس زینجا شدم پاک آمدم ** بستدم خلعت سوی خاک آمدم
Ey kirliler, pisler, bana gelin. Çünkü, ben Allah huyu ile huylandım.
هین بیایید ای پلیدان سوی من ** که گرفت از خوی یزدان خوی من
Bütün kirliliğinizi kabul ederim, melek gibi, şeytana bile temizlik bağışlarım. 205
در پذیرم جملهی زشتیت را ** چون ملک پاکی دهم عفریت را
Pislenince yine oraya giderim, temizliklerin aslının aslına varırım.
چون شوم آلوده باز آنجا روم ** سوی اصل اصل پاکیها رو
Kirli hırkamı orada başımdan çıkarırım, o, yine bana temiz bir elbise verir.
دلق چرکین بر کنم آنجا ز سر ** خلعت پاکم دهد بار دگر
Onun işi budur, benim işim de bu. Alemlerin Rabbi, alemi bezer süsler” der.
کار او اینست و کار من همین ** عالمآرایست رب العالمین
Bizim bu pisliklerimiz olmasaydı suya bu icazetname nereden verilirdi?
گر نبودی این پلیدیهای ما ** کی بدی این بارنامه آب را
Su, birisinden altın keseleri çalmış, nerede bir müflis diye her tarafa koşan birine benzer. 210
کیسههای زر بدزدید از کسی ** میرود هر سو که هین کو مفلسی
Yahut bitmiş otlara dökülür; yahut bir yüzü yunmamışın yüzünü yıkar.
یا بریزد بر گیاه رستهای ** یا بشوید روی رو ناشستهای
Yahut da denizlerde elsiz ayaksız gemiyi hamal gibi başında taşır.
یا بگیرد بر سر او حمالوار ** کشتی بیدست و پا را در بحار
Onda yüz binlerce ilaç gizli. Çünkü her ilaç olduğu gibi ondan yetişir gelişir.
صد هزاران دارو اندر وی نهان ** زانک هر دارو بروید زو چنان
Her incinin canı, her tanenin gönlü, bir eczane gibi olan suda yürür durur.
جان هر دری دل هر دانهای ** میرود در جو چو داروخانهای
Yeryüzü yetimlerini o besler, kuruyup kalmış kişileri o yürütür. 215
زو یتیمان زمین را پرورش ** بستگان خشک را از وی روش
Fakat mayası bitti mi bunalır, yeryüzünde bizim gibi şaşırır kalır.
چون نماند مایهاش تیره شود ** همچو ما اندر زمین خیره شود
Suyun bulandıktan sonra ulu Allah’dan yardım dilemesi
استعانت آب از حق جل جلاله بعد از تیره شدن
İçten feryada başlar; Yarabbi, bana ne verdiysen verdim, yoksul kaldım.
ناله از باطن برآرد کای خدا ** آنچ دادی دادم و ماندم گدا
Sermayemi temize pise döktüm sarf ettim. Ey sermaye veren, daha yok mu?
ریختم سرمایه بر پاک و پلید ** ای شه سرمایهده هل من مزید
Allah buluta onu iyi bir yere götür der. Güneşe de ey güneş der onu yukarıya çek!
ابر را گوید ببر جای خوشش ** هم تو خورشیدا به بالا بر کشش
Onu türlü türlü yollara sürer, nihayet ucu bucağı olmayan denize ulaştırır.220
راههای مختلف میراندش ** تا رساند سوی بحر بیحدش
Bu sudan maksat velilerin canıdır. O can, sizin kirliliklerinizi iyiden iyiye yıkar, arıtır.
خود غرض زین آب جان اولیاست ** کو غسول تیرگیهای شماست
Yeryüzündekilerin hıyanetliklerinden bunaldı mı yine arşa, temizlik bağışlayana gider.
چون شود تیره ز غدر اهل فرش ** باز گردد سوی پاکی بخش عرش
Yine o taraftan eteğini çeke çeke gelir, o okyanusun temizliklerinden yeryüzündekilere ders vermeye koşar.
باز آرد زان طرف دامن کشان ** از طهارات محیط او درسشان
Halkla karışmadan yoruldu mu o sefer “ey Bilal, sesinle bize bir huzur ver, bir istirahat ver.”
ز اختلاط خلق یاید اعتدال ** آن اسفر جوید که ارحنا یا بلال
Ey güzel sesli Bilal ezan okunan yere çık, göç davulunu çal der. 225
ای بلال خوش نوای خوش صهیل ** میذنه بر رو بزن طبل رحیل
Can sefere gitti beden kıyamda. Bu yüzden namaz bitince selam verilir işte.
جان سفر رفت و بددن اندر قیام ** وقت رجعت زین سبب گوید سلام
Herkesi teyemmüm kurtarır, kıble arayanları aramaktan vaz geçirir, kıbleyi gösterir.
از تیمم وا رهاند جمله را ** وز تحری طالبان قبله را
Bu misal getirme söz arasında bir vasıtadır. Herkesin anlaması için vasıta şarttır.
این مثل چون واسطهست اندر کلام ** واسطه شرطست بهر فهم عام
Bir delile bağlanmadan kurtulmuş olan semenderden başka kim, vasıtasız ateşe girebilir?
اندر آتش کی رود بیواسطه ** جز سمندر کو رهید از رابطه
Tabiatını ateşle hoş bir hale getirmen için vasıtan hamamdır.230
واسطهی حمام باید مر ترا ** تا ز آتش خوش کنی تو طبع را
Halil gibi ateşe giremeyeceğinden hamam sana elçi oldu, su da delil.
چون نتانی شد در آتش چون خلیل ** گشت حمامت رسول آبت دلیل
Doymak Allahdandır ama tabiat ehli, ekmeksiz nasıl olur da doyar?
سیری از حقست لیک اهل طبع ** کی رسد بیواسطهی نان در شبع
Lütuf Allahdandır ama ten ehli, çayırlık çimenlik perdesi olmaksızın o lütfu bulamaz.
لطف از حقست لیکن اهل تن ** درنیابد لطف بیپردهی چمن
Fakat perdesiz bir halde ten vasıtası kalmayınca insan, Musa gibi ayın nurunu yeninden yakasından görür, bulur.
چون نماند واسطهی تن بیحجاب ** همچو موسی نور مه یابد ز جیب
Bu hünerler de, suyun gönlünün Allah lütfu ile dopdolu olduğuna tanıktır.235
این هنرها آب را هم شاهدست ** که اندرونش پر ز لطف ایزدست
Dışarıdan görünen iş ve sözün içe ve içteki nura tanıklığı
گواهی فعل و قول بیرونی بر ضمیر و نور اندرونی
İş ve söz, için tanıklarıdır. Bu ikisine bak da için nasıl anla.
فعل و قول آمد گواهان ضمیر ** زین دو بر باطن تو استدلال گیر
Sırrın, onun içine giremiyorsa hastanın sidiğine bak.
چون ندارد سیر سرت در درون ** بنگر اندر بول رنجور از برون
İşle söz, hastaların sidiğine benzer, beden doktoruna bu bir delildir.
فعل و قول آن بول رنجوران بود ** که طبیب جسم را برهان بود
Halbuki ruh doktoru, canına girer de can yolundan imanına kadar varır.
وآن طبیب روح در جانش رود ** وز ره جان اندر ایمانش رود
Onların güzel söze, güzel işe ihtiyaçları yoktur. Sakının onlardan, onlar kalplerin casusudurlar. 240
حاجتش ناید به فعل و قول خوب ** احذروهم هم جواسیس القلوب
Bu söz ve iş tanıklarını, dere gibi henüz ulaşmamışlarda ara!
این گواه فعل و قول از وی بجو ** کو به دریا نیست واصل همچو جو
Nurlu adamın nuru, o bir iş yapmadan bir söz söylemeden de içinden o nura tanıklık verir. “Arifin sırrı, sözüyle ve işiyle meydana çıkmaktan ziyade hiçbir söz söylemeden ve hiçbir iş yapmadan halka görünür meydana çıkar. Nitekim güneş doğup yükselince horoz sesine, müezzinin haber vermesine ve diğer alametlere hacet yoktur, bir iş ve söz olmasa da güneşin nur güneşe tanıklık verir.”
در بیان آنک نور خود از اندرون شخص منور بیآنک فعلی و قولی بیان کند گواهی دهد بر نور وی در بیان آنک آننور خود را از اندرون سر عارف ظاهر کند بر خلقان بیفعل عارف و بیقول عارف افزون از آنک به قول و فعل او ظاهر شود چنانک آفتاب بلند شود بانگ خروس و اعلام مذن و علامات دیگر حاجت نیاید
Fakat haddi aşan yolcunun nuru ile çöller, ovalar dolmuştur.
لیک نور سالکی کز حد گذشت ** نور او پر شد بیابانها و دشت
Güzelliğe görülmeye ehemmiyet bile vermez, tekellüflere, canla, başla oynamaya, cömertliklerde bulunmaya aldırış bile etmez.
شاهدیاش فارغ آمد از شهود ** وز تکلفها و جانبازی و جود
O incinin nuru dışa vurdu mu artık, o, bu zahitliklerden kurtulmuştur.
نور آن گوهر چو بیرون تافتست ** زین تسلسها فراغت یافتست
Artık ondan iş ve söz tanığı arama, iki cihan da gül gibi onun yüzünden açılmıştır. 245
پس مجو از وی گواه فعل و گفت ** که ازو هر دو جهان چون گل شکفت
İster söz olsun, ister iş ister başka şey... Bu tanıklık nedir? Gizliyi meydana çıkartmak değil mi?
این گواهی چیست اظهار نهان ** خواه قول و خواه فعل و غیر آن
Maksat cevherin sırrını meydana çıkartmaktır. Vasıf bakidir, bu arazsa geçici.
که عرض اظهار سر جوهرست ** وصف باقی وین عرض بر معبرست
Altının mihenkte bıraktığı iz kalmaz, fakat şüphe yok ki altın, adı iyi olarak kalır.
این نشان زر نماند بر محک ** زر بماند نیک نام و بی ز شک