Fakat vücudum Leyla ile doludur. Bu sedef o incinin sıfatları ile dolmuştur.
لیک از لیلی وجود من پرست ** این صدف پر از صفات آن درست
Ey hacamatçı, korkarım beni hacamat ederken Leyla’yı yaralarsın.
ترسم ای فصاد گر فصدم کنی ** نیش را ناگاه بر لیلی زنی
Gönlü aydın olan akıllı kişi, bilir ki benimle Leyla arasında bir fark yok.
داند آن عقلی که او دلروشنیست ** در میان لیلی و من فرق نیست
Bir sevgili aşıkına sordu: Beni mi çok seversin, kendini mi? Aşık dedi ki: Ben kendimden ölmüş, kurtulmuş, seninle dirilmişim. Kendi varlığımdan, kendi sıfatlarımdan yok olmuşum, seninle var olmuşum. İlmimi unutmuşum, senin bilginle bilgi sahibi olmuşum. Kudretimi hatırdan çıkarmışım, senin kudretinle kudretlenmişim. Kendimi seversem seni sevmiş olurum, seni seversem kendimi sevmiş olurum. "Kimde yakın aynası varsa kendini görmüş olsa bile hakikatte Tanrıyı görmüş olur." "Sıfatlarıma bürünüp halka görün, seni gören beni görür, sana kaideden bana kasteder. " İşte bu, hep böyle gider.
معشوقی از عاشق پرسید کی خود را دوستتر داری یا مرا گفت من از خود مردهام و به تو زندهام از خود و از صفات خود نیست شدهام و به تو هست شدهام علم خود را فراموش کردهام و از علم تو عالم شدهام قدرت خود را از یاد دادهام و از قدرت تو قادر شدهام اگر خود را دوست دارم ترا دوست داشته باشم و اگر ترا دوست دارم خود را دوست داشته باشم هر که را آینهی یقین باشد گرچه خود بین خدای بین باشد اخرج به صفاتی الی خلقی من رآک رآنی و من قصدک قصدنی و علی هذا
Bir sevgili aşkını sınamak istedi de bir seher çağı dedi ki: Ey falan oğlu falan, 2020
گفت معشوقی به عاشق ز امتحان ** در صبوحی کای فلان ابن الفلان
Ey dertlere uğramış aşık, beni mi daha çok seversin kendini mi? doğru söyle.
مر مرا تو دوستتر داری عجب ** یا که خود را راست گو یا ذا الکرب
Aşık dedi ki: Ben, sende öyle bir fani olmuşum ki tependen tırnağa kadar seninle doluyum.
گفت من در تو چنان فانی شدم ** که پرم از تتو ز ساران تا قدم
Varlığımdan bir addan başka bir şey kalmadı. Ey güzelim, vücudumda senden başka bir varlık yok.
بر من از هستی من جز نام نیست ** در وجودم جز تو ای خوشکام نیست
Bu sebeple sirke bal denizinde nasıl yok olursa ben de sende öyle yok oldum.
زان سبب فانی شدم من این چنین ** همچو سرکه در تو بحر انگبین
Hani taş halis laal haline gelir, güneşin sıfatları ile dolar ya, 2025
همچو سنگی کو شود کل لعل ناب ** پر شود او از صفات آفتاب
Artık onda taşlık kalmaz. Onun önü de güneşin sıfatıyla dolar, ardı da.
وصف آن سنگی نماند اندرو ** پر شود از وصف خور او پشت و رو
Ondan sonra kendini severse o güneşi sevmektir civanım.
بعد از آن گر دوست دارد خویش را ** دوستی خور بود آن ای فتا
O, canla başla güneşi sever yine şüphe yok ki kendisini sevmiş olur.
ور که خود را دوست دارد ای بجان ** دوستی خویش باشد بیگمان
Halis laal, ister kendisini sevsin, ister güneşi.
خواه خود را دوست دارد لعل ناب ** خواه تا او دوست دارد آفتاب
Bu iki sevgide zaten fark yoktur. Her iki tarafta da doğu ışığından başka bir şey yoktur ki. 2030
اندرین دو دوستی خود فرق نیست ** هر دو جانب جز ضیای شرق نیست
Fakat taş laal olmadıkça kendisine düşmandır. Çünkü orada bir varlık değil, iki varlık vardır.
تا نشد او لعل خود را دشمنست ** زانک یک من نیست آنجا دو منست
Çünkü taş karanlıktır, gündüz bile kördür. Karanlıksa hakikatte nurun zıddıdır.
زانک ظلمانیست سنگ و روزکور ** هست ظلمانی حقیقت ضد نور
O, kendisini sever, kafirdir. Çünkü, büyük Güneşi men eder durur.
خویشتن را دوست دارد کافرست ** زانک او مناع شمس اکبرست
Şu halde taşın “ben” demesi yaraşır bir şey değil. O, daima karanlıktadır, yokluktadır.
پس نشاید که بگوید سنگ انا ** او همه تاریکیست و در فنا
Firavun ben Tanrıyım dedi alçaldı. Mahsur Ben Hakkım dedi kurtuldu. 2035
گفت فرعونی انا الحق گشت پست ** گفت منصوری اناالحق و برست
O “Benim” deyisin ardından hemen Tanrı laneti ulaştı. Fakat ey seven kişi, bu“Benim” deyişin ardından hemen Tanrı rahmeti ulaştı.
آن انا را لعنة الله در عقب ** وین انا را رحمةالله ای محب
Çünkü, o kara taştı, bu akik. O, nura düşmandı bu aşık.
زانک او سنگ سیه بد این عقیق ** آن عدوی نور بود و این عشیق
Bu “Benim” demek, a boşboğaz, hakikatte “Odur” demektir. Fakat iki nurun birleşmesi gibi de değil, bir şeyin bir şeye sızması gibi de değil.
این انا هو بود در سر ای فضول ** ز اتحاد نور نه از رای حلول
Çalış da taşlığın azalsın, laal ol da taşın nurlansın.
جهد کن تا سنگیت کمتر شود ** تا به لعلی سنگ تو انور شود
Savaşta, zahmet çekmede sabırlı ol da anbean yoklukta varlık bul. 2040
صبر کن اندر جهاد و در عنا ** دم به دم میبین بقا اندر فنا
Sende her zaman taşlık sıfatı azalsın, laal sıfatı kuvvetlensin.
وصف سنگی هر زمان کم میشود ** وصف لعلی در تو محکم میشود
وصف هستی میرود از پیکرت ** وصف مستی میفزاید در سرت
Kulak gibi tamamı ile kulak ol da sana laal küpe takılsın.
سمع شو یکبارگی تو گوشوار ** تا ز حلقهی لعل یابی گوشوار
Kuyu kazan adam gibi sen de adamsan su bedenin kuyusunu kaz da suya ulaş.
همچو چه کن خاک میکن گر کسی ** زین تن خاکی که در آبی رسی
Fakat duru suyun rabbinden bir cezbe gelirse kuyu kazmadan da su, yerden fışkırır. 2045
گر رسد جذبهی خدا آب معین ** چاه ناکنده بجوشد از زمین
Yalnız sen buna kulak asma da kazmaya savaş. Yavaş,yavaş kuyunun toprağını deş derinleştir.
کار میکن تو بگوش آن مباش ** اندک اندک خاک چه را میتراش
Kim zahmet çekerse defineyi elde eder. Kim çalışır çabalarsa devlete ulaşır.
هر که رنجی دید گنجی شد پدید ** هر که جدی کرد در جدی رسید
Peygamber, Rukü ve secde varlık halkasını Tanrı kapısına vurmaktır dedi.
گفت پیغمبر رکوعست و سجود ** بر در حق کوفتن حلقهی وجود
Kim o kapının halkasını döverse elbette ona devlet baş gösterir.
حلقهی آن در هر آنکو میزند ** بهر او دولت سری بیرون کند
O kovucu beyin gece yarısında çavuşlarla gelip Eyaz'ın odasını açması, odada asılı bulunan çarıkla postu görmesi, bunu düzen sanıp odanın her tarafını kazması, şüphe ettiği yerlerini deşmesi, kuyucuları getirmesi, duvarları delmesi ve nihayet hiçbir şey bulamayıp utanması, ümitsizliğe düşmesi. Nitekim kötü düşüncelerle hayale kapılanlar da peygamberlerle velilere büyücü dediler, bunlar, bu işi kendiliklerinden yapıyorlar, bununla yücelik ve ululuk diliyorlar diye söylendiler. İşin içyüzünü araştırdıktan sonra da utandılar, hiçbir fayda elde edemediler.
آمدن آن امیر نمام با سرهنگان نیمشب بگشادن آن حجرهی ایاز و پوستین و چارق دیدن آویخته و گمان بردن کی آن مکرست و روپوش و خانه را حفره کردن بهر گوشهای کی گمان آمد چاه کنان آوردن و دیوارها را سوراخ کردن و چیزی نایافتن و خجل و نومید شدن چنانک بدگمانان و خیالاندیشان در کار انبیا و اولیا کی میگفتند کی ساحرند و خویشتن ساختهاند و تصدر میجویند بعد از تفحص خجل شوند و سود ندارد
O emin adamlar, hazine, altın ve altın dolu küpler bulmak üzere oda kapısına geldiler. 2050
آن امینان بر در حجره شدند ** طالب گنج و زر و خمره بدند
Yüzlerce hünerle ve istekten çırpınarak kilidi açtılar.
قفل را برمیگشادند از هوس ** با دو صد فرهنگ و دانش چند کس
Çünkü kilit pek sağlamdı, adamakıllı kilitlenmişti. Aynı zamanda başka kilitlere de benzemiyordu.
زانک قفل صعب و پر پیچیده بود ** از میان قفلها بگزیده بود
Eyaz bu odayı hasisliğinden, yahut malını, ham altınını gizlemek için değil, bu sırrı halktan gizlemek için kilitlemişti.
نه ز بخل سیم و مال و زر خام ** از برای کتم آن سر از عوام
Bazıları kötü hayallere kapılır, bir kısım halkta bana riyakar der demişti.
که گروهی بر خیال بد تنند ** قوم دیگر نام سالوسم کنند
Himmetli adamların öyle can sırları vardır ki lal madeni gibi onları aşağılık adamlardan gizlerler. 2055
پیش با همت بود اسرار جان ** از خسان محفوظتر از لعل کان
Fakat ahmaklarca altın, candan yeğdir. Padişahların yanındaysa can altını saçılır.
زر به از جانست پیش ابلهان ** زر نثار جان بود نزد شهان
Onlar da altın hırsı ile hararetlenmişler, koşuyorlardı. Akılları böyle hızlı gitmeyin, daha yavaş olun diyordu ama dinleyen kim?
می شتابیدند تفت از حرص زر ** عقلشان میگفت نه آهستهتر
حرس تازد بیهده سوی سراب ** عقل گوید نیک بین کان نیست آب
Hırs üstün gelmişti, altın da can gibi sevgiliydi. Artık o anda aklın sesi duyulmaz olmuştu.
حرص غالب بود و زر چون جان شده ** نعرهی عقل آن زمان پنهان شده
Hırsları şamataları bir iken yüz olmuştu. Aklın tedbir ve irşadı artık gizlenmişti. 2060
گشته صدتو حرص و غوغاهای او ** گشته پنهان حکمت و ایمای او
Nihayet aldanma kuyusuna düşecekler, o vakit hikmetin kınamasını duyacaklardı.
تا که در چاه غرور اندر فتد ** آنگه از حکمت ملامت بشنود