English    Türkçe    فارسی   

5
2020-2069

  • Bir sevgili aşkını sınamak istedi de bir seher çağı dedi ki: Ey falan oğlu falan, 2020
  • Ey dertlere uğramış aşık, beni mi daha çok seversin kendini mi? doğru söyle.
  • Aşık dedi ki: Ben, sende öyle bir fani olmuşum ki tependen tırnağa kadar seninle doluyum.
  • Varlığımdan bir addan başka bir şey kalmadı. Ey güzelim, vücudumda senden başka bir varlık yok.
  • Bu sebeple sirke bal denizinde nasıl yok olursa ben de sende öyle yok oldum.
  • Hani taş halis laal haline gelir, güneşin sıfatları ile dolar ya, 2025
  • Artık onda taşlık kalmaz. Onun önü de güneşin sıfatıyla dolar, ardı da.
  • Ondan sonra kendini severse o güneşi sevmektir civanım.
  • O, canla başla güneşi sever yine şüphe yok ki kendisini sevmiş olur.
  • Halis laal, ister kendisini sevsin, ister güneşi.
  • Bu iki sevgide zaten fark yoktur. Her iki tarafta da doğu ışığından başka bir şey yoktur ki. 2030
  • Fakat taş laal olmadıkça kendisine düşmandır. Çünkü orada bir varlık değil, iki varlık vardır.
  • Çünkü taş karanlıktır, gündüz bile kördür. Karanlıksa hakikatte nurun zıddıdır.
  • O, kendisini sever, kafirdir. Çünkü, büyük Güneşi men eder durur.
  • Şu halde taşın “ben” demesi yaraşır bir şey değil. O, daima karanlıktadır, yokluktadır.
  • Firavun ben Tanrıyım dedi alçaldı. Mahsur Ben Hakkım dedi kurtuldu. 2035
  • O “Benim” deyisin ardından hemen Tanrı laneti ulaştı. Fakat ey seven kişi, bu“Benim” deyişin ardından hemen Tanrı rahmeti ulaştı.
  • Çünkü, o kara taştı, bu akik. O, nura düşmandı bu aşık.
  • Bu “Benim” demek, a boşboğaz, hakikatte “Odur” demektir. Fakat iki nurun birleşmesi gibi de değil, bir şeyin bir şeye sızması gibi de değil.
  • Çalış da taşlığın azalsın, laal ol da taşın nurlansın.
  • Savaşta, zahmet çekmede sabırlı ol da anbean yoklukta varlık bul. 2040
  • Sende her zaman taşlık sıfatı azalsın, laal sıfatı kuvvetlensin.
  • Bedenden varlık sıfatı gitsin, başındaki sarhoşluk çoğalsın.
  • Kulak gibi tamamı ile kulak ol da sana laal küpe takılsın.
  • Kuyu kazan adam gibi sen de adamsan su bedenin kuyusunu kaz da suya ulaş.
  • Fakat duru suyun rabbinden bir cezbe gelirse kuyu kazmadan da su, yerden fışkırır. 2045
  • Yalnız sen buna kulak asma da kazmaya savaş. Yavaş,yavaş kuyunun toprağını deş derinleştir.
  • Kim zahmet çekerse defineyi elde eder. Kim çalışır çabalarsa devlete ulaşır.
  • Peygamber, Rukü ve secde varlık halkasını Tanrı kapısına vurmaktır dedi.
  • Kim o kapının halkasını döverse elbette ona devlet baş gösterir.
  • O kovucu beyin gece yarısında çavuşlarla gelip Eyaz'ın odasını açması, odada asılı bulunan çarıkla postu görmesi, bunu düzen sanıp odanın her tarafını kazması, şüphe ettiği yerlerini deşmesi, kuyucuları getirmesi, duvarları delmesi ve nihayet hiçbir şey bulamayıp utanması, ümitsizliğe düşmesi. Nitekim kötü düşüncelerle hayale kapılanlar da peygamberlerle velilere büyücü dediler, bunlar, bu işi kendiliklerinden yapıyorlar, bununla yücelik ve ululuk diliyorlar diye söylendiler. İşin içyüzünü araştırdıktan sonra da utandılar, hiçbir fayda elde edemediler.
  • O emin adamlar, hazine, altın ve altın dolu küpler bulmak üzere oda kapısına geldiler. 2050
  • Yüzlerce hünerle ve istekten çırpınarak kilidi açtılar.
  • Çünkü kilit pek sağlamdı, adamakıllı kilitlenmişti. Aynı zamanda başka kilitlere de benzemiyordu.
  • Eyaz bu odayı hasisliğinden, yahut malını, ham altınını gizlemek için değil, bu sırrı halktan gizlemek için kilitlemişti.
  • Bazıları kötü hayallere kapılır, bir kısım halkta bana riyakar der demişti.
  • Himmetli adamların öyle can sırları vardır ki lal madeni gibi onları aşağılık adamlardan gizlerler. 2055
  • Fakat ahmaklarca altın, candan yeğdir. Padişahların yanındaysa can altını saçılır.
  • Onlar da altın hırsı ile hararetlenmişler, koşuyorlardı. Akılları böyle hızlı gitmeyin, daha yavaş olun diyordu ama dinleyen kim?
  • Hırs üstün gelmişti, altın da can gibi sevgiliydi. Artık o anda aklın sesi duyulmaz olmuştu.
  • Hırsları şamataları bir iken yüz olmuştu. Aklın tedbir ve irşadı artık gizlenmişti. 2060
  • Nihayet aldanma kuyusuna düşecekler, o vakit hikmetin kınamasını duyacaklardı.
  • Tuzağın ipine dolaşıp gururu kırılınca nefsi levvamenin kınanmasını işiteceklerdi.
  • Bu çeşit adam, başını bela duvarına çarpmadıkça kulağı sağırdır, gönlün öğüdünü duymaz.
  • Helva ve şeker hırsı çocukların iki kulağını sağır eder, öğütleri duymaz.
  • Fakat çıban çıkarmaya başladı mı kulakları açılır, öğütleri dinler. 2065
  • O birkaç kişi yüzlerce hırsla, yüzlerce hevesle odanın kapısını açtılar.
  • Kokmuş ayrana üşüsen, ayranın içine düşen sinekler gibi birbirlerini çiğneyerek odaya girdiler.
  • Sinekler de ayrana debdebeyle ve koşa,koşa atılırlar ama içine düştüler mi içmelerine imkan bulunmaz, iki kanatları da ıslanır kala kalırlar.
  • Onlar da içeri girip sağa, sola bakındılar. Fakat odada bir yırtık çarıkla bir eski kürkten başka bir şey yoktu.