Her solağa o, sağlık verir. Denize duru suyu o ihsan eder.
هر شمالی را یمینی او دهد ** بحر را ماء معینی او دهد
Onun tapısında soldan sağ ol da onun lütuf ve ihsanlarını gör. 2160
گر چپی با حضرت او راست باش ** تا ببینی دستبرد لطفهاش
Reva görür müsün şu bayağı defter, soldan sağa geçsin? Sen söyle.
تو روا داری که این نامهی مهین ** بگذرد از چپ در آید در یمین
Zulüm ve cefalarla dolu olan böyle bir defter, nasıl olur da sağ ele layık olur?
این چنین نامه که پرظلم و جفاست ** کی بود خود درخور اندر دست راست
Kafirler hakkında “Onlara gökleri ve yeryüzünü kim yarattı, diye sorarsan Tanrı yarattı derler” demiştir. Haline uygun söz söylemeyen ve kendisine uygun davada bulunmayan adam da bunlara benzer. Gökleri, yeryüzünü ve bütün mahlukatı yaratan duyar, görür, hazır, nazır, her şeyi gözetir ve her yerde bulunur, kudret sahibi bir tek Tanrı’nın varlığını kabul eden nasıl olur da taştan yontulan bir puta tapar, malını,canını, ona feda eder?
در بیان کسی کی سخنی گوید کی حال او مناسب آن سخن و آن دعوی نباشد چنان که کفره و لن سالتهم من خلق السموات والارض لیقولن الله خدمت بت سنگین کردن و جان و زر فدای او کردن چه مناسب باشد با جانی کی داند کی خالق سموات و ارض و خلایق الهیست سمیعی بصیری حاضری مراقبی مستولی غیوری الی آخره
Bir zahidin pek kıskanç bir karısı, bir de huri gibi güzel bir halayığı vardı.
زاهدی را یک زنی بد بس غیور ** هم بد او را یک کنیزک همچو حور
Kadın, kıskançlığından kocasını gözetir, halayıkla hiç yalnız bırakmazdı.
زان ز غیرت پاس شوهر داشتی ** با کنیزک خلوتش نگذاشتی
Kadın, bir zaman onların ikisini de gözetti, yalnız kalmalarına fırsat vermedi. 2165
مدتی زن شد مراقب هر دو را ** تاکشان فرصت نیفتد در خلا
Nihayet Tanrının kaza ve kaderi gelip çattı. Koruyucu akıl, şaşırdı gitti.
تا در آمد حکم و تقدیر اله ** عقل حارس خیرهسر گشت و تباه
Tanrı hükmü, Tanrı takdiri gelince akıl kim oluyor ki? Ay bile tutulur.
حکم و تقدیرش چو آید بیوقوف ** عقل کی بود در قمر افتد خسوف
Kadın, hamama gitmişti. Birden aklına geldi hamam tasını evde unutmuştu.
بود در حمام آن زن ناگهان ** یادش آمد طشت و در خانه بد آن
Kuş gibi hemencecik koş. Evden o gümüş hamam tasını getir dedi.
با کنیزک گفت رو هین مرغوار ** طشت سیمین را ز خانهی ما بیار
Halayık bu sözü duyunca efendisiyle buluşabileceğini düşünüp adeta canlandı. 2170
آن کنیزک زنده شد چون این شنید ** که به خواجه این زمان خواهد رسید
Efendi şimdi evde yalnızdır deyip sevine, sevine hemen eve koştu.
خواجه در خانهست و خلوت این زمان ** پس دوان شد سوی خانه شادمان
Halayık altı yıldır efendisini yalnız bulmayı gözlüyordu, bu sevdadaydı.
عشق شش ساله کنیزک را بد این ** که بیابد خواجه را خلوت چنین
Adeta uçarak eve geldi. Efendiyi evde yalnız buldu.
گشت پران جانب خانه شتافت ** خواجه را در خانه در خلوت بیافت
Şehvet, iki aşığı da öyle bürümüştü, ikisinin de gözleri öyle kararmıştı ki ihtiyatı akıllarına bile getirmediler. Evin kapısını kapamadılar.
هر دو عاشق را چنان شهوت ربود ** که احتیاط و یاد در بستن نبود
İkisi de neşeyle kucaklaştılar, birleştiler. Adeta o anda iki can bir oldu. 2175
هر دو با هم در خزیدند از نشاط ** جان به جان پیوست آن دم ز اختلاط
Bu sırada hamamda kadının aklına geldi nasıl oldu da dedi, ben bu kızı eve yolladım?
یاد آمد در زمان زن را که من ** چون فرستادم ورا سوی وطن
Adeta kendi elimle ateşi pamuğun içine attım. Koçu koyuna saldım.
پنبه در آتش نهادم من به خویش ** اندر افکندم قج نر را به میش
Başındaki kili hemen yıkadı, cansız bir halde halayığın ardına düştü. Hem koşuyor, hem çarşafını giyiyordu.
گل فرو شست از سر و بیجان دوید ** در پی او رفت و چادر میکشید
O halayık can sevgisiyle koşmuştu, bu korkusundan koşuyordu. Aşk nerede, korku nerede? Aralarında ne fark var?
آن ز عشق جان دوید و این ز بیم ** عشق کو و بیم کو فرقی عظیم
Arif, her an padişahın tahtına kadar ulaşır. Zahitse yürür,yürür bir ayda tam bir günlük yol alır. 2180
سیر عارف هر دمی تا تخت شاه ** سیر زاهد هر مهی یک روزه راه
Zahidin de şerefli bir günü yok değildir, vardır. Vardır ama onun günü, nereden elli bin yıllık olacak.
گرچه زاهد را بود روزی شگرف ** کی بود یک روز او خمسین الف
İş erinin ömründe her gün, bu cihan yıllarınca elli bin yıldır.
قدر هر روزی ز عمر مرد کار ** باشد از سال جهان پنجه هزار
Akıllar, bu sırra eremezler, kapı dışında kalırlar. Bu sır, vehmin ödünü patlatırsa ko patlatsın.
عقلها زین سر بود بیرون در ** زهرهی وهم ار بدرد گو بدر
Aşk karşısında kıl kadar bile korku yoktur. Aşk mezhebinde herkes kurbandır.
ترس مویی نیست اندر پیش عشق ** جمله قربانند اندر کیش عشق
Aşk, Tanrı sıfatıdır. Fakat korku, şehvete kapılmış kulun sıfatıdır. 2185
عشق وصف ایزدست اما که خوف ** وصف بندهی مبتلای فرج و جوف
Kuran’da “Onlar Tanrıyı severler” sözünü okudun ya, bu söz “Tanrı da onları sever” sözüne eştir.
چون یحبون بخواندی در نبی ** با یحبوهم قرین در مطلبی
Şu halde muhabbeti de Tanrı sıfatı bil, aşkı da. Azizim korku Tanrı sıfatı olamaz.
پس محبت وصف حق دان عشق نیز ** خوف نبود وصف یزدان ای عزیز
Tanrı sıfatı nerede, bir avuç toprağın sıfatı nerede? Sonradan yaratılanın sıfatı nerede, o pak ve önü sonu olmayan Tanrının sıfatı nerede?
وصف حق کو وصف مشتی خاک کو ** وصف حادث کو وصف پاک کو
Aşkın sıfatını söylemeye koyulursam yüz kıyamet kopar da yine noksan kalır.
شرح عشق ار من بگویم بر دوام ** صد قیامت بگذرد و آن ناتمام
Çünkü kıyametin kopacağı bir zaman, bu dünyanın bir sonu vardır. Fakat Tanrı sıfatına son nerede? 2190
زانک تاریخ قیامت را حدست ** حد کجا آنجا که وصف ایزدست
Aşkın beş yüz kanadı vardır. Her kanadı, arştan yer altına kadar bütün kainatı kaplar.
عشق را پانصد پرست و هر پری ** از فراز عرش تا تحتالثری
Korkak zahit, ayağı ile yürümeye çabalar. Aşılarsa şimşekten de hızlı uçarlar, yelden de!
زاهد با ترس میتازد به پا ** عاشقان پرانتر از برق و هوا
O korkaklar, aşkın tozuna nereden ulaşacaklar? Aşk derdi, gökyüzünü döşeme edinir.
کی رسند این خایفان در گرد عشق ** که آسمان را فرش سازد درد عشق
Zahit bu makama ulaşamaz. Meğer ki Tanrı ışığının inayeti gelip erişe de bu alemden ve bu yürüyüşten kurtula.
جز مگر آید عنایتهای ضو ** کز جهان و زین روش آزاد شو
Kendi kuşundan, düşünden, dedikodusundan halas olsa da yüce doğan kuşu, padişaha yol bula. 2195
از قش خود وز دش خود باز ره ** که سوی شه یافت آن شهباز ره
Bu dedikodu, cebir ve ihtiyarıdır. Sevgilinin cezbesi, bu ikisinin ardından gelir.
این قش و دش هست جبر و اختیار ** از ورای این دو آمد جذب یار
Hasılı o kadın eve varıp kapıyı açtı. Kapının sesi kulaklarına gelince,
چون رسید آن زن به خانه در گشاد ** بانگ در در گوش ایشان در فتاد
Halayıkcağız perişan bir halde sıçradı, adam da namaza durdu.
آن کنیزک جست آشفته ز ساز ** مرد بر جست و در آمد در نماز
Kadın halayıkcağızı perişan, şaşkın ve somurtkan,
زن کنیزک را پژولیده بدید ** درهم و آشفته و دنگ و مرید
Kocasını da namaz da görünce bu halden şüphelendi. 2200
شوی خود را دید قایم در نماز ** در گمان افتاد زن زان اهتزاز
Derhal kocasının eteğini kaldırdı. Bir de ne görsün? Aleti ve hayaları, meni içinde.
شوی را برداشت دامن بیخطر ** دید آلودهی منی خصیه و ذکر
Aletinden arta kalan meni damlamada, baldırı dizi pislik içinde.
از ذکر باقی نطفه میچکید ** ران و زانو گشت آلوده و پلید
Başına vurdu da dedi ki: A adi herif, namaz kılan adamın hayaları böyle mi olur?
بر سرش زد سیلی و گفت ای مهین ** خصیهی مرد نمازی باشد این
Şu alet, bu çeşit pislik içinde bulunan but ve kasık, Tanrıyı anmaya ve namaza layık mıdır?
لایق ذکر و نمازست این ذکر ** وین چنین ران و زهار پر قذر
Sen de insaf et, zulümle, kötülükle, küfür ve kinle dolu olan amel defteri sağ yandan verilmeye değer mi? 2205
نامهی پر ظلم و فسق و کفر و کین ** لایقست انصاف ده اندر یمین
Kafire de bu gökyüzünü, şu halkı ve alemi kim yarattı? Diye sorsan,
گر بپرسی گبر را کین آسمان ** آفریدهی کیست وین خلق و جهان
Der ki: Tanrı yarattı. Yaratmak, Tanrıya layıktır.
گوید او کین آفریدهی آن خداست ** که آفرینش بر خداییاش گواست
Fakat onun küfrü, bir hayli kötülüğü ve sitemi, bu çeşit ikrarla bir araya gelir mi?
کفر و فسق و استم بسیار او ** هست لایق با چنین اقرار او