English    Türkçe    فارسی   

5
2201-2250

  • Derhal kocasının eteğini kaldırdı. Bir de ne görsün? Aleti ve hayaları, meni içinde.
  • Aletinden arta kalan meni damlamada, baldırı dizi pislik içinde.
  • Başına vurdu da dedi ki: A adi herif, namaz kılan adamın hayaları böyle mi olur?
  • Şu alet, bu çeşit pislik içinde bulunan but ve kasık, Tanrıyı anmaya ve namaza layık mıdır?
  • Sen de insaf et, zulümle, kötülükle, küfür ve kinle dolu olan amel defteri sağ yandan verilmeye değer mi? 2205
  • Kafire de bu gökyüzünü, şu halkı ve alemi kim yarattı? Diye sorsan,
  • Der ki: Tanrı yarattı. Yaratmak, Tanrıya layıktır.
  • Fakat onun küfrü, bir hayli kötülüğü ve sitemi, bu çeşit ikrarla bir araya gelir mi?
  • O kötü ve çirkin hareketler, o noksan işler, bu çeşit bir ikrarla bir araya sığar mı?
  • İşi, ikrarını yalanlar. Bu suretle de o, korku azabına layık olur. 2210
  • Mahşer günü, her gizli şey, meydana çıkar. Her suç, kendiliğinden insanı rezil eder.
  • Elle ayak, dile gelir. Tanrı huzurunda onun kötülüğüne şahadet eder.
  • El ben şöyle çaldım der, dudak ben şöyle sordum der.
  • Ayak, ben şehvete koştum, ferç ben zina ettim diye tanıklık eder.
  • Göz der ki: Ben harama baktım. Kulak der ki: Ben kötü söz işittim. 2215
  • Derken sözleri baştan aşağıya yalan olur, azası yalanını meydana çıkarır.
  • Nitekim doğru düzen namazın da yalanı, hayaların tanıklığı ile meydana çıktı.
  • Şu halde öyle hareket etki o hareketin, dilsiz, dudaksız, tanıklığın, şahadet ederim demenin ta kendisi olsun.
  • Bütün beden, her uzuv, faydada ve zararda şahadet ederim desin ey oğul. 
  • Kulun, efendisinin izini izlemesi, ben buyruğa tabiim, şu da benim efendimdir demesidir. 2220
  • Ömür defterini kararttınsa önce yaptıklarına tövbe et.
  • Ömrün geçtiyse kökü bu demdir, tez ömür ağacını tövbe suyuyla sula.
  • Ömrünün köküne abıhayat dök de ömür ağacın yeşersin.
  • Bütün geçmiştekiler, bu tövbeyle iyileşir. Geçen yıldaki zehir, bu yüzden şeker kesilir.
  • Tanrı, kötülüklerini iyiliğe çevirir. Geçmişteki bütün suçların ibadet olur. 2225
  • Hocam Nasuh tövbesine sarıl, canla başla buna çalış.
  • Bu Nasuh tövbesini sana anlatayım, dinle. İnanmışsın ama yeniden inan!
  • Süt, memeden çıktı mı bir daha dönüp memeye giremez. Nasuh tövbesi de böyledir. İnsan, bir suçtan tövbe etti mi bir daha o suçu aklına bile getirmez, değil ona rağbet etmek, her an ondan nefreti artar. O nefret, tövbenin kabul edildiğine işarettir. O istek, önce lezzetsiz bir hale geldi, sonradan da istek yerine bu nefret geçti. Nitekim "Aşkı, başka bir aşktan başkası getiremez, neden o sevgiliden güzel bir sevgiliye âşık olmuyorsun?" demişler. İnsanın gönlü, tövbeden yine o suça meylederse bu meyil, tövbenin kabul " edilmediğine, kabul lezzetinin o suçun yerine geçmediğine delildir. Yani "Kolay ibadetleri ona kolaylaştırırız" hükmü zahir olmamıştır, onda hâlâ "Güç şeyleri, kötülükleri, ona kolay gösteririz" hükmü vardır.
  • Bundan önce Nasuh adlı bir adam vardı. Tellâklık eder, bu suretle kadınları avlardı.
  • Yüzü, kadın yüzüne benzerdi. Tüyü tüsü yoktu. Erkekliğini daima gizlerdi..
  • Kadınların hamamında tellâklık ederdi. Kötülükle, hilede pek çevikti. 2230
  • Yıllarca tellâklık etti, kimse onun halinden, sırrından bir koku bile almadı.
  • Çünkü sesi de kadın sesine benziyordu, yüzü de kadın yüzüne. Fakat şehvette pek yüceydi, pek uyanıktı.
  • Çarşaf giyer, başını örter, peçe takardı. Fakat şehvetli ve azgın bir gençti.
  • Bu suretle padişahların kızlarını bile güzelce keseler, ovar, yıkardı.
  • Tövbe etmekte, ayak diremeye çalışmaktaydı. Fakat kâfir nefis, tövbesini bozdurup dururdu. 2235
  • O kötü işli herif, bir arifin yanına gidip "'Beni duada an" diye yalvardı.
  • O hür er, onun sırrını anladı ama Tanrı hilmi gibi o da açığa vurmadı.
  • Dudağı kilitliydi ama gönlünde sırlar vardı. Dudağını yummuştu ama gönlü seslerle doluydu.
  • Tanrı şarabını içen arifler, sırları bilirler ama örterler.
  • İşin sırlarını kime öğretirlerse ağzını mühürlerler, dikerler. 2240
  • Arif, tuhaf tuhaf güldü de dedi ki: A içi kötü adam, bildiğin, gönlünde tuttuğun şeyden Tanrı seni kurtarsın.
  • Tanrı'ya ulaşmış arifin Tanrı'dan isteği, Tanrı'nın kendinden bir şey istemesine benzer. Çünkü "Ben, onun kulağı, sözü, dili ve eli olurum" ve "O taşları attığın zaman sen atmadın, Allah attı" denmiştir. Bu hususta bir çok âyetlerle hadîsler vardır. Tanrı'nın sebep yaratması, suçlunun kulağını tutmuş, Nasuh tövbesine götürmüştür.
  • O dua, yedi göğü de geçti, kabul edildi. O yoksulun işi, nihayet iyileşti, düzene girdi.
  • Çünkü şeyhin o duası, her duaya benzemez. Şeyh, Tanrıda yok olmuştur, onun sözü Hak sözüdür.
  • Tanrı, kendisinden bir şey isterse kendi isteğini nasıl reddeder?
  • Ululuk ıssı Tanrı, onu bu lanetleme işten, bu vebalden kurtarmak için bir sebep halketti. 2245
  • Nasuh, hamamda tası doldururken padişahın kızının bir incisi kayboldu.
  • Küpesindeki incilerden biri kayboldu ve bütün kadınlar, o inciyi araştırmaya koyuldular.
  • Önce herkesin eşyasını araştırmak üzere hamamın kapısını iyice kapattılar.
  • Herkesin eşyası arandı, inci bulunmadığı gibi inciyi çalan da rezil olmadı.
  • Bunun üzerine bu üstün körü işi bırakıp herkesin ağzını, kulağını, vücudundaki bütün delikleri adamakıllı aramaya koyuldular. 2250