Ben, bana lâyık olanları yaptım. Sonunda da işte bu kara sel, gelip çattı.
کردهام آنها که از من میسزید ** تا چنین سیل سیاهی در رسید
Arama nöbeti bana gelirse eyvah bana! Kim bilir neler çekecek, ne güçlüklere düşeceğim?
نوبت جستن اگر در من رسد ** وه که جان من چه سختیها کشد
Ciğerime yüzlerce kor düştü. Münacatımdaki ciğer kokusuna bak.
در جگر افتادهاستم صد شرر ** در مناجاتم ببین بوی جگر
Böyle bir keder, böyle bir gam, kâfirde bile olmasın. Rahmet eteğine sarıldım, medet medet!2260
این چنین اندوه کافر را مباد ** دامن رحمت گرفتم داد داد
Keşke anam, beni doğurmasaydı, yahut da beni bir aslan paralasaydı.
کاشکی مادر نزادی مر مرا ** یا مرا شیری بخوردی در چرا
Tanrım, sana düşeni yap. Beni, her delikten bir yılan sokmada.
ای خدا آن کن که از تو میسزد ** که ز هر سوراخ مارم میگزد
Ne de taş gibi bir canım, ne de demir gibi bir yüreğim varmış. Yoksa bu dertle çoktan erir, kan kesilirdim.
جان سنگین دارم و دل آهنین ** ورنه خون گشتی درین رنج و حنین
Vaktim daraldı, bir an içinde feryadıma yetiş, padişahlık et.
وقت تنگ آمد مرا و یک نفس ** پادشاهی کن مرا فریاد رس
Beni bu sefer de korur, suçumu örtersen ne olur? Her türlü yapılmıyacak işlerden tövbe ettim.2265
گر مرا این بار ستاری کنی ** توبه کردم من ز هر ناکردنی
Bu sefer de tövbemi kabul et de tövbemde durmak için yüzlerce kemer bağlanayım.
توبهام بپذیر این بار دگر ** تا ببندم بهر توبه صد کمر
Bu sefer de kusurda bulunursam artık duamı ve sözümü dinleme.
من اگر این بار تقصیری کنم ** پس دگر مشنو دعا و گفتنم
Hem böyle söylenip titremede, hem katra katra gözyaşları dökmede, hem de cellâtların, hain kişilerin ellerine düştüm diye feryadetmedeydi.
این همی زارید و صد قطره روان ** که در افتادم به جلاد و عوان
Hiçbir Firenk bu hale düşmesin. Hiçbir mülhit bu feryada uğramasın diyor.
تا نمیرد هیچ افرنگی چنین ** هیچ ملحد را مبادا این حنین
Kendine ağlayıp duruyor, Azrail'i gözünün önünde görüyordu.2270
نوحهها کرد او بر جان خویش ** روی عزرائیل دیده پیش پیش
Yarabbi, yarabbi diye o kadar söylendi ki kapı ve duvar da onunla beraber yarabbi, yarabbi demeye başladı.
ای خدا و ای خدا چندان بگفت ** که آن در و دیوار با او گشت جفت
O yarabbi yarabbi derken birden, inciyi arayanların sesi duyuldu:
در میان یارب و یارب بد او ** بانگ آمد از میان جست و جو
Arama nöbetinin Nasuh'a gelmesi ve "Herkesi aradık, Nasuh'u da arayın" denmesi, Nasuh'un korkudan kendisinden geçişi, Tanrı elçisinin - Tanrı ona rahmet ve esenlikler versin - bir hastalığa, yahut sıkıntıya uğradığı vakit "Şiddetten, açılır, savuşursun" buyurduğu gibi Nasuh'un da o şiddetten kurtuluşu.
نوبت جستن رسیدن به نصوح و آواز آمدن که همه را جستیم نصوح را بجویید و بیهوش شدن نصوح از آن هیبت و گشاده شدن کار بعد از نهایت بستگی کماکان یقول رسول الله صلی الله علیه و سلم اذا اصابه مرض او هم اشتدی ازمة تنفرجی
Herkesi aradık, ey Nasuh, sen gel. Bu sesi duyar duymaz, Nasuh kendisinden geçti, âdeta bedeninden ruhu uçtu.
جمله را جستیم پیش آی ای نصوح ** گشت بیهوش آن زمان پرید روح
Harap duvar gibi çöküverdi. Aklı fikri gitti, cansız bir hal aldı.
همچو دیوار شکسته در فتاد ** هوش و عقلش رفت شد او چون جماد
Bedeninden amansız bir halde aklı gidince sırrı, derhal Tanrı'ya ulaştı.2275
چونک هوشش رفت از تن بیامان ** سر او با حق بپیوست آن زمان
Bomboş bir hale geldi, varlığı kalmadı. Tanrı, bir doğan kuşuna benziyen canını, huzuruna çağırdı.
چون تهی گشت و وجود او نماند ** باز جانش را خدا در پیش خواند
Muratsız gemisi kırılınca rahmet denizinin kıyısına düştü.
چون شکست آن کشتی او بیمراد ** در کنار رحمت دریا فتاد
Akılsız, fikirsiz bir hale gelince canı, Hakk'a ulaştı. İşte o zaman rahmet denizi coştu.
جان به حق پیوست چون بیهوش شد ** موج رحمت آن زمان در جوش شد
Canı, beden ayıbından kurtulunca sevine sevine aslına gitti.
چون که جانش وا رهید از ننگ تن ** رفت شادان پیش اصل خویشتن
Can, doğan kuşuna benzer, ten ona tuzaktır. O, beden tuzağına ayağı bağlı, kanadı kırık bir halde düşüp kalmıştır.2280
جان چو باز و تن مرورا کندهای ** پای بسته پر شکسته بندهای
Fakat aklı, fikri gidince ayağı açıldı. Artık o doğan kuşu, Keykubad'a uçar gider.
چونک هوشش رفت و پایش بر گشاد ** میپرد آن باز سوی کیقباد
Rahmet denizleri, coşunca taşlar bile abıhayatı içer.
چونک دریاهای رحمت جوش کرد ** سنگها هم آب حیوان نوش کرد
Zayıf zerre değerlenir, büyür. Topraktan meydana gelen şu döşeme, atlas haline gelir, değerli bir kumaş olur.
ذرهی لاغر شگرف و زفت شد ** فرش خاکی اطلس و زربفت شد
Yüz yıllık ölü, mezarından çıkar. Mel'un Şeytan güzelleşir, huriler bile ona haset ederler.
مردهی صدساله بیرون شد ز گور ** دیو ملعون شد به خوبی رشک حور
Bütün bu yeryüzü yeşerir, kuru sopa meyva verir, tazeleşir.2285
این همه روی زمین سرسبز شد ** چوب خشک اشکوفه کرد و نغز شد
Kurt, kuzuyla eş olur. Ümitsizlerin damarları hoş bir hale gelir, izleri kutlu olur.
گرگ با بره حریف می شده ** ناامیدان خوشرگ و خوش پی شده
İncinin bulunması ve sultanın hizmetçi ve halayıklarının Nasuh'tan helâllık dilemeleri
یافته شدن گوهر و حلالی خواستن حاجبکان و کنیزکان شاهزاده از نصوح
Canı helak eden o korkudan sonra "Kaybolan inci, işte buracıkta" diye müjdeler geldi.
بعد از آن خوفی هلاک جان بده ** مژدهها آمد که اینک گم شده
Ansızın ses geldi: Korku gitti, o değen bulunmaz eşsiz inci bulundu.
بانگ آمد ناگهان که رفت بیم ** یافت شد گم گشته آن در یتیم
İnci bulundu, biz de neşelere daldık. Müjde verin, inci bulundu.
یافت شد واندر فرح در بافتیم ** مژدگانی ده که گوهر یافتیم
Hamam, halkın bağrışmasiyle, hüzün gitti feryadiyle, el çırpmasiyle doldu.2290
از غریو و نعره و دستک زدن ** پر شده حمام قد زال الحزن
Kendinden geçen Nasuh, tekrar kendine geldi. Gözü. yüzlerce aydın gün gördü.
آن نصوح رفته باز آمد به خویش ** دید چشمش تابش صد روز بیش
Herkes ondan helâllik istemekte, herkes elini öpüp durmaktaydı.
می حلالی خواست از وی هر کسی ** بوسه میدادند بر دستش بسی