English    Türkçe    فارسی   

5
2294-2343

  • Çünkü o, yakınlıkta herkesten ön olduğu için herkes daha ziyade ondan şüphe etmişti.
  • Nasuh, has tellâktı, mahremdi. Hattâ sultanla ruhları birdi, bedenleri ayrı. 2295
  • Sultana ondan yakın bir kadın yok. İnciyi aşırdıysa o aşırmıştır.
  • Önce onu aramalı demişlerdi ama yine de hürmet ettiklerinden sona bırakmışlar;
  • Aldıysa biraz mühlet vermiş olalım da bir yere atsın bari, fikrine düşmüşlerdi.
  • Onun için ondan helâllik diliyorlardı, mazeret getirip duruyorlardı.
  • Nasuh, "Bu bana Tanrı'nın lûtfu, ihsanı. Yoksa dediğinizden beterim ben. 2300
  • Benden helâllik dilemeye hacet yok. Çünkü ben, zamane halkının en suçlusuyum.
  • Bana söylediğiniz kötülükler, bendeki kötülüğün yüzde biridir. Bunda şüphe eden olabilir, fakat bence apaçıktır bu.
  • Kim bende birazcık kötülük biliyorsa muhakkak o bildiği şey, binlerce kötü suçumdan, binlerce pis işimden biridir.
  • Suçlarımı ve kütü hareketlerimi bir ben bilirim, bir de onları örten Tanrım.
  • Önce iblis bana hocalık etti ama sonradan o bile gözümde bir yelden ibaret oldu. 2305
  • Yaptıklarımın hepsini Tanrı gördü de göstermedi, bu suretle de kötülükle yüzümü sarartmadı.
  • Sonra da yine Tanrı rahmeti, kürkümü dikti, canıma can gibi tatlı tövbeyi nasibetti.
  • Ne yaptıysam yapmadım saydı, bulunmadığım ibadetleri yapmışım farzetti.
  • Beni selvi ve süsen gibi azadetti. Bahtım, devletim gibi gönlüm de açıldı.
  • Adımı temizler defterine yazdı. Cehennemliktim, bana cenneti bağışladı. 2310
  • Ah ettim, ahım bir ipe döndü, düştüğüm kuyuya sarktı.
  • O ipe sarıldım, dışarı çıktım. Neşelendim, ferahladım, semirdim, benzim kırmızılaştı.
  • Kuyunun dibinde zebun bir haldeydim, şimdi bütün âleme sığmıyorum.
  • Şükürler olsun sana yarabbi. Beni ansızın gamdan kurtardın.
  • Tenimin her kılında bir dil olsa da hepsiyle sana şükretmeye kalkışsam yine şükründen âcizim. 2315
  • Şu bahçede, şu ırmakların kıyısında halka "Keşke kavmim bilseydi, Tanrı beni ne yüzden yarlığadı" diye nara atmaktayım dedi.
  • Sultanın, Nasuh'u tövbesinden ve tövbesinin kabul edilmesinden sonra tekrar tellâklığa çağırması, ve onun bahaneler bularak gitmemesi
  • Ondan sonra birisi gelip Nasuh'a iltifat ederek dedi ki: Padişahımızın kızı, seni çağırıyor.
  • Ey temiz kişi, padişahın kızı seni istemede, gel de başını yıka.
  • Gönlü, senden başka bir tellâk istemiyor. Onu ovmak, kille yıkamak, senin işin.
  • Nasuh, yürü yürü dedi, elim işten kurtuldu benim. Senin Nasuh'un hastalandı şimdi. 2320
  • Yürü, koş, acele bir başkasını bul. Tanrı hakkıyçin benim elim, işe varmıyor artık.
  • Kendi kendisine de suç, hadden aştı. Gönlümden o korku, o elem nasıl gider?
  • Ben bir kere öldüm de tekrar dünyaya geldim. Ben ölüm ve yokluk acısını tattım.
  • Tanrı'ya sağlam tövbe ettim. Canım, bedenimden ayrılmadıkça bu tövbeyi bozmam.
  • O mihneti gördükten sonra ancak eşek olanın ayağı, tehlikenin bulunduğu tarafa gider diyordu. 2325
  • Birisi tövbe eder, pişman olur, sonra o nedameti unutur da deneneni yine denemeye kalkarsa ebedî olarak ziyana düşer. Tövbesinde sebatı, kuvveti olmaz, o tövbeden bir halâvet duymaz ve tövbesi kabul edilmezse, Tanrı'ya sığınırız, Köksüz ağaca benzer. Her gün biraz daha sararır, biraz daha kurur.
  • Bir çiftçinin bir eşeği vardı. Beli yaralı, karnı bomboş, tamamiyle arık bir haldeydi.
  • Gündüzün, ta gecelere kadar otsuz kayalıklarda gıdasız, koruyucusuz aç biilâç dolaşır dururdu.
  • Oralarda içecek sudan başka bir şey yoktu. Eşek gece gündüz yas, matem içindeydi.
  • Oralarda bir kamışlık, bir orman vardı. Orada da işi gücü avlanmak olan bir aslan vardı.
  • Aslan, bir erkek fille savaşmış, yorulup hastalanmış, avdan kalmıştı. 2330
  • O zayıflıkla bir müddet avlanamadı, öbür canavarlar da kuşluk yemeği yiyemez oldular.
  • Çünkü aslandan artan artıkları onlar yerlerdi. Aslan hastalanınca onlar da dara düştüler.
  • Aslan, bir tilkiye var git, benim içim bir eşek avla.
  • Çayırlıkta bir eşek bulursan ona maval oku, kandırıp buraya getir.
  • Eşeğin etini yer, kuvvetlenirsem ondan sonra başka bir av tutabilirim. 2335
  • Birazcığını ben yiyeyim, geri kalanını siz yersiniz. Ben de bu suretle sizin gıdalanmanıza sebep olayım.
  • Benim için ya bir eşek ara, ya bir öküz. Ne bulursan ona, o bildiğin afsunlardan oku,
  • Onu afsunlarla, güzel sözlerle aldat, buraya çek, getir diye emir verdi.
  • Tanrı ilhamiyle, mertebelere göre halka yargılanma ve rahmet gıdasından ecir verme bakımından Tanrı'ya vâsıl olan kutup, aslana benzer. Başka canavarlar da onun artıklarını yeyip doyarlar. Fakat onların aslana yakınlıkları, mekân bakımından değil, sıfat bakımındandır. Bunun tafsilleri, çoktur, doğru yola götüren, Tanrı'dır
  • Kutup aslandır, işi de avlanmakdır. Bu halkın artakalanları, onun artıklarını yerler.
  • Kudretin yettikçe kutbun rızasına çalış da o kuvvetlensin, vahşi hayvanları avlasın. 2340
  • Onun, halk gibi kuvvetsiz kalması caiz mi? Bütün boğazlara giren rızık, aklın elinden verilir.
  • Çünkü halkın bulabildiği şey, ancak onun artığıdır. Senden av isterse bunu gözet.
  • O, akıl gibidir. Halksa bedendeki uzuvlara benzer. Bedenin tedbiri, akla bağlıdır.