English    Türkçe    فارسی   

5
2360-2409

  • Bana ayran verirse bal istemem. Çünkü her nimetin bir gamı vardır. 2360
  • Oduncunun eşeği, has ahırdaki arap atlarının şevketini görünce o devleti dilemesi, bu hikâye münasebetiyle de yargılanma ve inayetten başka bir şey istemenin doğru olmadığı. Çünkü yüz çeşit zahmet, yargılanma lezzeti gibi olsa o zahmetlerin hepsi de atlıdır. Fakat denenmiyen devleti istersen o devletin bir de zahmeti vardır, sen onu göremezsin. Nitekim her tuzakta tane görünür, tuzak görünmez. Sense şu bir tek tuzağa tutulmuşsun, o tanelerin hep senin olmasını ister keşke oraya varsam onların hepsini toplasam dersin. Sanırsın ki o taneler, tuzaksızdır.
  • Bir saka vardı. Onun da bir eşeği vardı. Mihnetten çember gibi iki büklüm olmuştu.
  • Sırtında ağır yükten açılmış yüzlerce yara vardı. Ölüm gününe âdeta âşıktı, ölümünü arayıp duruyordu.
  • Arpa nerde? Kuru otu bile bulamıyor, onunla bile karnını doyuramıyordu. Bir yandan sırtında yara vardı, bir yandan da sahibi demir bir şişle onu nodullayıp duruyordu.
  • İmrahor, onu görüp acıdı. Eşeğin sahibiyle dostluğu vardı.
  • Ona selâm verdi, bu eşek neden böyle dal gibi iki kat olmuş diye sordu. 2365
  • Adam, benim yoksulluğumdan, benim taksiratımdan. Bu ağzı dili bağlı mahlûk saman bulamıyor dedi.
  • İmrahor dedi ki: Sen, birkaç gün onu bana ver de padişahın ahırında kuvvetlensin.
  • Adam, eşeği o merhametli kişiye verdi. O da onu padişahın ahırına bağladı.
  • Eşek, her yanda tavlı, semiz, güzel ve taze arap atlarını gördü.
  • Ayak bastıkları yerler süpürülmüş, sulanmıştı. Saman da tam vaktinde geliyordu, arpa da tam vaktinde. 2370
  • Atların tımarını da görünce başını göğe kaldırdı da dedi ki: Ey ulu Tanrı,
  • Tutalım eşeğim, senin mahlûkun değil miyim? Neden böyle perişanım, neden sırtım yaralı, neden zayıfım?
  • Geceleri arkamın acısından, karnımın acılığından her an ölümümü istiyorum,
  • Bu atların halleri böyle mükemmel. Peki, neden azap ve belâ, yalnız bana mahsus?
  • Derken ansızın savaş koptu. Arap atlarına eğerleri vurup savaşa sürdüler. 2375
  • Onlar, düşmandan oklar yediler. Her yanlarına temrenler sapladı.
  • Savaştan geri dönüp hepsi de perişan bir halde ahıra düştüler.
  • Ayakları sağlam iplerle mükemmel bağlandı. Nalbantlar sıra sıra dizildi.
  • Hançerlerle bedenlerini yarıyor, yaralardan temrenleri çıkarıyorlardı.
  • Eşek bunları görünce dedi ki: Yarabbi, ben yoksullukla süregeldiğim şu afiyete razıyım. 2380
  • O gıdadan da bizarım, o çirkin yaradan da. Afiyet dileyen, dünyayı terk eder.
  • Eşeğin, ben kısmetime razıyım deyip tilkinin sözünü beğenmemesi
  • Tilki dedi ki: Tanrı emrine uyup helâl rızık aramak farzdır.
  • Bu âlem, sebepler âlemidir. Sebepsiz hiçbir şey elde edilmez, şu halde mutlaka dilemek lâzımdır.
  • Tanrı "Allah'ın ihsanını dileyin" diye emretti. Kaplan gibi kaçmak caiz değildir.
  • Peygamber, rızık için "Kapısı bağlıdır, kapısında da kilit var" buyurmuştur. 2385
  • O kilidin anahtarı bizim hareketimiz, gelip gitmemiz ve kazancımızdır.
  • Bu kapının anahtarsız açılmasına yol yok. İstemeden ekmek vermek, Tanrının âdeti değildir.
  • Tilkiye eşeğin cevap vermesi
  • Eşek, o senin dediğin Tanrı'ya dayanmanın zayıflığından. Yoksa can veren, ekmek de verir.
  • Padişahlık ve zafer istiyen kişiye ekmek lokması az gelmez oğlum.
  • Tuzak kurup av avlıyanlarla yırtıcı canavarların hepsi rızık yemede. Bunlar, ne kazanç peşinde dolaşırlar, ne de rızık kazanmaya çalışırlar. 2390
  • Rızık verici Tanrı, herkese kısmetini vermededir. Herkesin kısmetini, önüne koymadadır.
  • Kim sabrederse rızkı gelir yetişir. Çalışıp çabalama zahmetine düşmen senin sabırsızlığındandır dedi.
  • Tilkinin eşeğe cevabı
  • Tilki dedi ki: Tanrı'ya dayanma, nadir bulunur. Bu dayanmada mahir olanlar, pek az kimselerdir.
  • Nadir şeyin etrafında dönüp dolaşmak, bilgisizlikten ileri gelir. Herkes, nerden padişahlığa yol bulacak?
  • Peygamber, kanaate hazine demiştir. Gizli hazineyi herkes, elde edebilir mi? 2395
  • Haddini bil de yukarlarda uçma. Uçma da kötülük çukuruna düşme!
  • Eşeğin, tilkiye cevap vermesi
  • Eşek, bunu ters söylüyorsun dedi, bil ki kötülük, insana tamahtan gelir.
  • Kanaatten hiç kimse ölmedi, hırsla da hiç kimse padişah olmadı.
  • Tanrı, ekmeği domuzlarla köpeklerden bile esirgemiyor. Şu bulut ve yağmur, insanların kazancı değil ya.
  • Sen nasıl rızıka düşkün bir âşıksan rızık da rızık yiyene öyle düşkün bir âşıktır. 2400
  • Tanrı'ya dayanma münasebetiyle bu dayancı denemek istiyen ve sebepleri bırakıp şehirden ve halkın geçeceği yerlerden uzaklaşarak bir dağ eteğine giden, açlıktan basını bir taşa koyan ve içinden Yarabbi, senin sebep yaratmana ve rızık vericiliğine dayandım, sebepleri bıraktım. Bu suretle sana dayanmanın sebep halk etmesini de göreyim diyen zahidin hikâyesi
  • Bir zahit, Mustafa'dan "Herkesin rızkı Tanrıdan gelir.
  • Dilesen de, dilemesen de rızkın, senin aşkınla koşa koşa gelir, sana ulaşır" sözünü duymuştu.
  • Denemek için sahralara düştü, bir dağın dibine vardı, yatıp uyudu.
  • Bakalım diyordu, rızkım gelecek mi? Şunu bir göreyim de bu husustaki inancım kuvvetlensin.
  • Bir kervan, yolunu kaybetti. Süre süre o adamın bulunduğu yere kadar geldi. Kervan halkı onu uyumuş görünce, 2405
  • Birisi bu adam neden böyle çölde yoldan ve şehirden uzak bir yerde çıplak bir halde yatıyor?
  • Hiçbir kurttan, hiçbir düşmandan korkmuyor. ölü mü acaba, yoksa diri mi? dedi.
  • Kervan halkı gelip onu yakaladılar. O ulu er, mahsustan hiçbir şey söylemedi.
  • Ne vücudunu oynattı, ne başını. Ne de gözünü açtı.