Arpa nerde? Kuru otu bile bulamıyor, onunla bile karnını doyuramıyordu. Bir yandan sırtında yara vardı, bir yandan da sahibi demir bir şişle onu nodullayıp duruyordu.
جو کجا از کاه خشک او سیر نی ** در عقب زخمی و سیخی آهنی
İmrahor, onu görüp acıdı. Eşeğin sahibiyle dostluğu vardı.
میر آخر دید او را رحم کرد ** که آشنای صاحب خر بود مرد
Ona selâm verdi, bu eşek neden böyle dal gibi iki kat olmuş diye sordu.2365
پس سلامش کرد و پرسیدش ز حال ** کز چه این خر گشت دوتا همچو دال
Adam, benim yoksulluğumdan, benim taksiratımdan. Bu ağzı dili bağlı mahlûk saman bulamıyor dedi.
گفت از درویشی و تقصیر من ** که نمییابد خود این بستهدهن
İmrahor dedi ki: Sen, birkaç gün onu bana ver de padişahın ahırında kuvvetlensin.
گفت بسپارش به من تو روز چند ** تا شود در آخر شه زورمند
Adam, eşeği o merhametli kişiye verdi. O da onu padişahın ahırına bağladı.
خر بدو بسپرد و آن رحمتپرست ** در میان آخر سلطانش بست
Eşek, her yanda tavlı, semiz, güzel ve taze arap atlarını gördü.
خر ز هر سو مرکب تازی بدید ** با نوا و فربه و خوب و جدید
Ayak bastıkları yerler süpürülmüş, sulanmıştı. Saman da tam vaktinde geliyordu, arpa da tam vaktinde.2370
زیر پاشان روفته آبی زده ** که به وقت وجو به هنگام آمده
Atların tımarını da görünce başını göğe kaldırdı da dedi ki: Ey ulu Tanrı,
خارش و مالش مر اسپان را بدید ** پوز بالا کرد کای رب مجید
Tutalım eşeğim, senin mahlûkun değil miyim? Neden böyle perişanım, neden sırtım yaralı, neden zayıfım?
نه که مخلوق توم گیرم خرم ** از چه زار و پشت ریش و لاغرم
Geceleri arkamın acısından, karnımın acılığından her an ölümümü istiyorum,
شب ز درد پشت و از جوع شکم ** آرزومندم به مردن دم به دم
Bu atların halleri böyle mükemmel. Peki, neden azap ve belâ, yalnız bana mahsus?
حال این اسپان چنین خوش با نوا ** من چه مخصوصم به تعذیب و بلا
Derken ansızın savaş koptu. Arap atlarına eğerleri vurup savaşa sürdüler.2375
ناگهان آوازهی پیگار شد ** تازیان را وقت زین و کار شد
Onlar, düşmandan oklar yediler. Her yanlarına temrenler sapladı.
زخمهای تیر خوردند از عدو ** رفت پیکانها دریشان سو به سو
Savaştan geri dönüp hepsi de perişan bir halde ahıra düştüler.
از غزا باز آمدند آن تازیان ** اندر آخر جمله افتاده ستان
Ayakları sağlam iplerle mükemmel bağlandı. Nalbantlar sıra sıra dizildi.
پایهاشان بسته محکم با نوار ** نعلبندان ایستاده بر قطار
میشکافیدند تنهاشان بنیش ** تا برون آرند پیکانها ز ریش
Eşek bunları görünce dedi ki: Yarabbi, ben yoksullukla süregeldiğim şu afiyete razıyım.2380
آن خر آن را دید و میگفت ای خدا ** من به فقر و عافیت دادم رضا
O gıdadan da bizarım, o çirkin yaradan da. Afiyet dileyen, dünyayı terk eder.
زان نوا بیزارم و زان زخم زشت ** هرکه خواهد عافیت دنیا بهشت
Eşeğin, ben kısmetime razıyım deyip tilkinin sözünü beğenmemesi
ناپسندیدن روباه گفتن خر را کی من راضیم به قسمت
Tilki dedi ki: Tanrı emrine uyup helâl rızık aramak farzdır.
گفت روبه جستن رزق حلال ** فرض باشد از برای امتثال
Bu âlem, sebepler âlemidir. Sebepsiz hiçbir şey elde edilmez, şu halde mutlaka dilemek lâzımdır.
عالم اسباب و چیزی بیسبب ** مینباید پس مهم باشد طلب
Tanrı "Allah'ın ihsanını dileyin" diye emretti. Kaplan gibi kaçmak caiz değildir.
وابتغوا من فضل الله است امر ** تا نباید غصب کردن همچو نمر
Peygamber, rızık için "Kapısı bağlıdır, kapısında da kilit var" buyurmuştur.2385
گفت پیغامبر که بر رزق ای فتی ** در فرو بستهست و بر در قفلها
O kilidin anahtarı bizim hareketimiz, gelip gitmemiz ve kazancımızdır.
جنبش و آمد شد ما و اکتساب ** هست مفتاحی بر آن قفل و حجاب
Bu kapının anahtarsız açılmasına yol yok. İstemeden ekmek vermek, Tanrının âdeti değildir.
بیکلید این در گشادن راه نیست ** بیطلب نان سنت الله نیست
Tilkiye eşeğin cevap vermesi
جواب گفتن خر روباه را
Eşek, o senin dediğin Tanrı'ya dayanmanın zayıflığından. Yoksa can veren, ekmek de verir.
گفت از ضعف توکل باشد آن ** ورنه بدهد نان کسی که داد جان
Padişahlık ve zafer istiyen kişiye ekmek lokması az gelmez oğlum.
هر که جوید پادشاهی و ظفر ** کم نیاید لقمهی نان ای پسر
Tuzak kurup av avlıyanlarla yırtıcı canavarların hepsi rızık yemede. Bunlar, ne kazanç peşinde dolaşırlar, ne de rızık kazanmaya çalışırlar.2390
دام و دد جمله همه اکال رزق ** نه پی کسپاند نه حمال رزق
Rızık verici Tanrı, herkese kısmetini vermededir. Herkesin kısmetini, önüne koymadadır.
جمله را رزاق روزی میدهد ** قسمت هر یک به پیشش مینهد
Kim sabrederse rızkı gelir yetişir. Çalışıp çabalama zahmetine düşmen senin sabırsızlığındandır dedi.
رزق آید پیش هر که صبر جست ** رنج کوششها ز بیصبری تست
Tilkinin eşeğe cevabı
جواب گفتن روبه خر را
Tilki dedi ki: Tanrı'ya dayanma, nadir bulunur. Bu dayanmada mahir olanlar, pek az kimselerdir.
گفت روبه آن توکل نادرست ** کم کسی اندر توکل ماهرست
Nadir şeyin etrafında dönüp dolaşmak, bilgisizlikten ileri gelir. Herkes, nerden padişahlığa yol bulacak?
گرد نادر گشتن از نادانی است ** هر کسی را کی ره سلطانی است
Peygamber, kanaate hazine demiştir. Gizli hazineyi herkes, elde edebilir mi?2395
چون قناعت را پیمبر گنج گفت ** هر کسی را کی رسد گنج نهفت
Haddini bil de yukarlarda uçma. Uçma da kötülük çukuruna düşme!
حد خود بشناس و بر بالا مپر ** تا نیفتی در نشیب شور و شر
Eşeğin, tilkiye cevap vermesi
جواب گفتن خر روباه را
Eşek, bunu ters söylüyorsun dedi, bil ki kötülük, insana tamahtan gelir.
گفت این معکوس میگویی بدان ** شور و شر از طمع آید سوی جان
Kanaatten hiç kimse ölmedi, hırsla da hiç kimse padişah olmadı.
از قناعت هیچ کس بیجان نشد ** از حریصی هیچ کس سلطان نشد
Tanrı, ekmeği domuzlarla köpeklerden bile esirgemiyor. Şu bulut ve yağmur, insanların kazancı değil ya.
نان ز خوکان و سگان نبود دریغ ** کسپ مردم نیست این باران و میغ
Sen nasıl rızıka düşkün bir âşıksan rızık da rızık yiyene öyle düşkün bir âşıktır.2400
آنچنان که عاشقی بر زرق زار ** هست عاشق رزق هم بر رزقخوار
Tanrı'ya dayanma münasebetiyle bu dayancı denemek istiyen ve sebepleri bırakıp şehirden ve halkın geçeceği yerlerden uzaklaşarak bir dağ eteğine giden, açlıktan basını bir taşa koyan ve içinden Yarabbi, senin sebep yaratmana ve rızık vericiliğine dayandım, sebepleri bıraktım. Bu suretle sana dayanmanın sebep halk etmesini de göreyim diyen zahidin hikâyesi
در تقریر معنی توکل حکایت آن زاهد کی توکل را امتحان میکرد از میان اسباب و شهر برون آمد و از قوارع و رهگذر خلق دور شد و ببن کوهی مهجوری مفقودی در غایت گرسنگی سر بر سر سنگی نهاد و خفت و با خود گفت توکل کردم بر سببسازی و رزاقی تو و از اسباب منقطع شدم تا ببینم سببیت توکل را
Bir zahit, Mustafa'dan "Herkesin rızkı Tanrıdan gelir.
آن یکی زاهد شنود از مصطفی ** که یقین آید به جان رزق از خدا
Dilesen de, dilemesen de rızkın, senin aşkınla koşa koşa gelir, sana ulaşır" sözünü duymuştu.
گر بخواهی ور نخواهی رزق تو ** پیش تو آید دوان از عشق تو
Denemek için sahralara düştü, bir dağın dibine vardı, yatıp uyudu.
از برای امتحان آن مرد رفت ** در بیابان نزد کوهی خفت تفت
Bakalım diyordu, rızkım gelecek mi? Şunu bir göreyim de bu husustaki inancım kuvvetlensin.
که ببینم رزق میآید به من ** تا قوی گردد مرا در رزق ظن
Bir kervan, yolunu kaybetti. Süre süre o adamın bulunduğu yere kadar geldi. Kervan halkı onu uyumuş görünce,2405
کاروانی راه گم کرد و کشید ** سوی کوه آن ممتحن را خفته دید
Birisi bu adam neden böyle çölde yoldan ve şehirden uzak bir yerde çıplak bir halde yatıyor?
گفت این مرد این طرف چونست عور ** در بیابان از ره و از شهر دور
Hiçbir kurttan, hiçbir düşmandan korkmuyor. ölü mü acaba, yoksa diri mi? dedi.
ای عجب مردهست یا زنده که او ** مینترسد هیچ از گرگ و عدو
Kervan halkı gelip onu yakaladılar. O ulu er, mahsustan hiçbir şey söylemedi.
آمدند و دست بر وی میزدند ** قاصدا چیزی نگفت آن ارجمند
Ne vücudunu oynattı, ne başını. Ne de gözünü açtı.
هم نجنبید و نجنبانید سر ** وا نکرد از امتحان هم او بصر
Bunun üzerine bu zavallı zayıf, açlıktan ölüm haline gelmiş dediler.2410
پس بگفتند این ضعیف بیمراد ** از مجاعت سکته اندر اوفتاد
Ekmek ve bir kap içinde yemek getirdiler. Boğazına dökmek istediler.
نان بیاوردند و در دیگی طعام ** تا بریزندش به حلقوم و به کام
Zahit, rızkın, insana çaresiz yetişip geleceği hakkındaki sözü iyice anlamak için inadına dişlerini sıktı.
پس بقاصد مرد دندان سخت کرد ** تا ببیند صدق آن میعاد مرد