Tanrı sana el vermiştir, bir iş yap. Kazan da bir dosta da yardımda bulun.2420
دست دادستت خدا کاری بکن ** مکسبی کن یاری یاری بکن
Herkes, bir kazanca yürümüş, başka dostlarına da, yardım ediyor.
هر کسی در مکسبی پا مینهد ** یاری یاران دیگر میکند
Bütün kazancı bir kişi elde edemez. Bir kişi, hem dülger, hem saka, hem terzi olamaz ya.
زانک جمله کسب ناید از یکی ** هم دروگر هم سقا هم حایکی
Âlemin kararı böyledir. Herkes, yoksulluğundan bir işe sarılmıştır.
این بهنبازیست عالم بر قرار ** هر کسی کاری گزیند ز افتقار
Ortada bedava yemek şart değildir. Sünnet olan yol, iş işlemek ve bir şey kazanmaktır.
طبلخواری در میانه شرط نیست ** راه سنت کار و مکسب کردنیست
Eşeğin, tilkiye Tanrı'ya dayanmak kazançların en iyisidir. Çünkü herkes ona muhtaçtır. Herkes, yarabbi, bana bu işi rasgetir diye dua eder. Duada Tanrı'ya dayanma vardır. Tanrı'ya dayanmak, öyle bir kazançtır ki bu kazancı elde edenin, başka hiç bir kazanca ihtiyacı yoktur ve saire diye cevap vermesi
جواب گفتن خر روباه را کی توکل بهترین کسبهاست کی هر کسبی محتاجست به توکل کی ای خدا این کار مرا راست آر و دعا متضمن توکلست و توکل کسبی است کی به هیچ کسبی دیگر محتاج نیست الی آخره
Eşek dedi ki: Ben Tanrı'ya dayanmadan daha iyi bir kâr bilmiyorum. İki âlemde de en iyi kazanç budur.2425
گفت من به از توکل بر ربی ** میندانم در دو عالم مکسبی
Ona şükretme kazancının eşini göremiyorum. Tanrıya şükür, rızkı artırır.
کسب شکرش را نمیدانم ندید ** تا کشد رزق خدا رزق و مزید
Aralarındaki bahis uzadı. Nihayet sualden de kaldılar, cevaptan da.
بحثشان بسیار شد اندر خطاب ** مانده گشتند از سال و از جواب
Tilki, bundan sonra ona "Nefislerinizi, ellerinizle tehlikeye atmayın" emrini söyledi.
بعد از آن گفتش بدان در مملکه ** نهی لا تلقوا بایدی تهلکه
Kuru ve kayalık bir sahrada sabretmek ahmaklıktır. Tanrı'nın âlemi geniş.
صبر در صحرای خشک و سنگلاخ ** احمقی باشد جهان حق فراخ
Buradan çayırlığa göç. Orada ırmak kenarında yeşil otlar otla.2430
نقل کن زینجا به سوی مرغزار ** میچر آنجا سبزه گرد جویبار
Cennet gibi yemyeşil bir çayırlık. Orada yeşillikler bitmiş, ta bele kadar büyümüş.
مرغزاری سبز مانند جنان ** سبزه رسته اندر آنجا تا میان
Ne mutlu o hayvana ki oraya varır. Deve bile o yeşillikte kaybolur.
خرم آن حیوان که او آنجا شود ** اشتر اندر سبزه ناپیدا شود
Orada her yanda bir kaynak akmada. Orada hayvanlar, amana kavuşmuş, hepsi rahattaydı.
هر طرف در وی یکی چشمهی روان ** اندرو حیوان مرفه در امان
Eşek, eşekliğinden "A melun, sen oradasın da neden böyle zayıfsın?
از خری او را نمیگفت ای لعین ** تو از آنجایی چرا زاری چنین
Nerde neşen, semizliğin, nerde nurun, ferin? Neden bu sıkıntılara düşmüş bedenin böyle zayıf?2435
کو نشاط و فربهی و فر تو ** چیست این لاغر تن مضطر تو
Bu aç gözlülük, bu görmemezlik, senin yoksuzluğundandır, beylerbeyi olduğundan değil.
شرح روضه گر دروغ و زور نیست ** پس چرا چشمت ازو مخمور نیست
Madem kaynaktan geldin, neden kurusun?
این گدا چشمی و این نادیدگی ** از گدایی تست نه از بگلربگی
Madem misk ceylânısın, nerde sende misk kokusu?
چون ز چشمه آمدی چونی تو خشک ** ور تو ناف آهویی کو بوی مشک
Söylediğin, anlattığın şeylerden neden sende bir nişane yok ey yüce kişi?" diyemedi.
زانک میگویی و شرحش میکنی ** چون نشانی در تو نامد ای سنی
Bir devleti haber verende o devletin eserini ve nurunu göremezsen onun mukallit olduğuna hükmetmen lâzımdır. Bu hususta bir deve hikâyesini örnek getiriyoruz.
مثل آوردن اشتر در بیان آنک در مخبر دولتی فر و اثر آن چون نبینی جای متهم داشتن باشد کی او مقلدست در آن
Birisi, deveye "Ey izi kutlu, nerden geliyorsun?" dedi.2440
آن یکی پرسید اشتر را که هی ** از کجا میآیی ای اقبال پی
Deve dedi ki: Senin civarında bulunan sıcacık hamamdan. Adam, evet dedi, zaten dizinden belli!
گفت از حمام گرم کوی تو ** گفت خود پیداست در زانوی تو
İnatçı Firavun, Musa'nın ejderhasını görünce mühlet istedi, yumuşaklık gösterdi.
مار موسی دید فرعون عنود ** مهلتی میخواست نرمی مینمود
Akıllılar dediler ki: Bu, daha fazla sertleşmeliydi. Hani ya Tanrıydı ya!
زیرکان گفتند بایستی که این ** تندتر گشتی چو هست او رب دین
Mucize ister ejderha olsun, ister yılan. Onun Tanrılık kibri, Tanrılık hışımı ne oldu?
معجزهگر اژدها گر مار بد ** نخوت و خشم خداییاش چه شد
Oturunca "Ben yüce Tanrıyım" diyordu. Bir kurtcağız için bu yaltaklanma neden?2445
رب اعلی گر ویست اندر جلوس ** بهر یک کرمی چیست این چاپلوس
Senin nefsin, mezeyle, hurma şarabiyle sarhoşsa bil ki gayıp salkımını görmemiştir.
نفس تو تا مست نقلست و نبید ** دانک روحت خوشهی غیبی ندید
Çünkü o nuru görenlerde alâmetler vardır. Onlar, bu gurur yüzünden uzaklaşırlar.
که علاماتست زان دیدار نور ** التجافی منک عن دار الغرور
Acı suyun etrafında dönüp dolaşan kuş, tatlı suyu görmemiştir.
مرغ چون بر آب شوری میتند ** آب شیرین را ندیدست او مدد
Onun imanı da taklitten ibarettir. Canı, iman yüzünü görmemiştir.
بلک تقلیدست آن ایمان او ** روی ایمان را ندیده جان او
Mukallide yoldan da büyük bir tehlike vardır" yol kesen taşlanmış Şeytandan da.2450
پس خطر باشد مقلد را عظیم ** از ره و رهزن ز شیطان رجیم
Fakat hak nurunu görünce emin olur. Ondaki şüphe ıstırapları yatışır.
چون ببیند نور حق آمن شود ** ز اضطرابات شک او ساکن شود
Denizin köpüğü, aslı olan toprağa gelmedikçe çalkanır durur.
تا کف دریا نیاید سوی خاک ** که اصل او آمد بود در اصطکاک
O köpük, toprağa aittir, denizde gariptir. Gariplikte de ıstırap çekmesinden başka bir çaresi yoktur.
خاکی است آن کف غریبست اندر آب ** در غریبی چاره نبود ز اضطراب
Bir adamın gözü açıldı da o nakşı okudu mu artık Şeytan, bir daha ona el atamaz.
چونک چشمش باز شد و آن نقش خواند ** دیو را بر وی دگر دستی نماند
Eşek, tilkiye sırlar söyledi ama serserice söyledi, mukallitçe söyledi.2455
گرچه با روباه خر اسرار گفت ** سرسری گفت و مقلدوار گفت
Suyu övdü, fakat iştiyakı yoktu. Yüzünü, elbisesini yırttı, fakat âşık değildi.
آب را بستود و او تایق نبود ** رخ درید و جامه او عاشق نبود
Münafıkın özrü kabul edilmez. Çünkü o özür, dudağındadır, kalbinde değil.
از منافق عذر رد آمد نه خوب ** زانک در لب بود آن نه در قلوب
Elma kokusuna sahiptir ama elmaya değil. O koku, onda ancak zarar vermek için vardır.
بوی سیبش هست جزو سیب نیست ** بو درو جز از پی آسیب نیست
Bütün kadınlar, savaşta saf yarmazlar, feryat ve figan ederler.
حملهی زن در میان کارزار ** نشکند صف بلک گردد کارزار
Onu saf içinde aslan gibi görürsün, eline kılıcını almıştır ama eli titrer durur.2460