English    Türkçe    فارسی   

5
2446-2495

  • Senin nefsin, mezeyle, hurma şarabiyle sarhoşsa bil ki gayıp salkımını görmemiştir.
  • نفس تو تا مست نقلست و نبید  ** دانک روحت خوشه‌ی غیبی ندید 
  • Çünkü o nuru görenlerde alâmetler vardır. Onlar, bu gurur yüzünden uzaklaşırlar.
  • که علاماتست زان دیدار نور  ** التجافی منک عن دار الغرور 
  • Acı suyun etrafında dönüp dolaşan kuş, tatlı suyu görmemiştir.
  • مرغ چون بر آب شوری می‌تند  ** آب شیرین را ندیدست او مدد 
  • Onun imanı da taklitten ibarettir. Canı, iman yüzünü görmemiştir.
  • بلک تقلیدست آن ایمان او  ** روی ایمان را ندیده جان او 
  • Mukallide yoldan da büyük bir tehlike vardır" yol kesen taşlanmış Şeytandan da. 2450
  • پس خطر باشد مقلد را عظیم  ** از ره و ره‌زن ز شیطان رجیم 
  • Fakat hak nurunu görünce emin olur. Ondaki şüphe ıstırapları yatışır.
  • چون ببیند نور حق آمن شود  ** ز اضطرابات شک او ساکن شود 
  • Denizin köpüğü, aslı olan toprağa gelmedikçe çalkanır durur.
  • تا کف دریا نیاید سوی خاک  ** که اصل او آمد بود در اصطکاک 
  • O köpük, toprağa aittir, denizde gariptir. Gariplikte de ıstırap çekmesinden başka bir çaresi yoktur.
  • خاکی است آن کف غریبست اندر آب  ** در غریبی چاره نبود ز اضطراب 
  • Bir adamın gözü açıldı da o nakşı okudu mu artık Şeytan, bir daha ona el atamaz.
  • چونک چشمش باز شد و آن نقش خواند  ** دیو را بر وی دگر دستی نماند 
  • Eşek, tilkiye sırlar söyledi ama serserice söyledi, mukallitçe söyledi. 2455
  • گرچه با روباه خر اسرار گفت  ** سرسری گفت و مقلدوار گفت 
  • Suyu övdü, fakat iştiyakı yoktu. Yüzünü, elbisesini yırttı, fakat âşık değildi.
  • آب را بستود و او تایق نبود  ** رخ درید و جامه او عاشق نبود 
  • Münafıkın özrü kabul edilmez. Çünkü o özür, dudağındadır, kalbinde değil.
  • از منافق عذر رد آمد نه خوب  ** زانک در لب بود آن نه در قلوب 
  • Elma kokusuna sahiptir ama elmaya değil. O koku, onda ancak zarar vermek için vardır.
  • بوی سیبش هست جزو سیب نیست  ** بو درو جز از پی آسیب نیست 
  • Bütün kadınlar, savaşta saf yarmazlar, feryat ve figan ederler.
  • حمله‌ی زن در میان کارزار  ** نشکند صف بلک گردد کارزار 
  • Onu saf içinde aslan gibi görürsün, eline kılıcını almıştır ama eli titrer durur. 2460
  • گرچه می‌بینی چو شیر اندر صفش  ** تیغ بگرفته همی‌لرزد کفش 
  • Vay aklı dişi, kötü ve çirkin nefsi erkek ve atılmaya hazır olana!
  • وای آنک عقل او ماده بود  ** نفس زشتش نر و آماده بود 
  • Nihayet onun aklı alt olur. Ziyandan başka bir yere göçemez.
  • لاجرم مغلوب باشد عقل او  ** جز سوی خسران نباشد نقل او 
  • Ne mutlu aklı erkek olana, çirkin nefsi dişi ve âciz bulunana!
  • ای خنک آن کس که عقلش نر بود  ** نفس زشتش ماده و مضطر بود 
  • Cüzi aklı, erkek ve üst olursa dişi nefsini aklı, alt eder.
  • عقل جزوی‌اش نر و غالب بود  ** نفس انثی را خرد سالب بود 
  • Görünüşte dişinin saldırması da kuvvetlidir ama onun ziyanı, o eşek gibi, eşekliğindendir. 2465
  • حمله‌ی ماده به صورت هم جریست  ** آفت او هم‌چو آن خر از خریست 
  • Kadında hayvan sıfatı üstündür. Çünkü kadının renge, kokuya meyli vardır.
  • وصف حیوانی بود بر زن فزون  ** زانک سوی رنگ و بو دارد رکون 
  • O eşek de çayırlığın rengini, kokusunu duyunca elindeki bütün deliller kaçıp gitti.
  • رنگ و بوی سبزه‌زار آن خر شنید  ** جمله حجتها ز طبع او رمید 
  • Yağmura muhtaç bir susuz haline geldi, bulut yoktu, öküz açlığına uğradı, sabrı yoktu.
  • تشنه محتاج مطر شد وابر نه  ** نفس را جوع البقر بد صبر نه 
  • Babam, sabır demir kalkandır. Tanrı, kalkana "Zafer geldi çattı" yazısını yazmıştır.
  • اسپر آهن بود صبر ای پدر  ** حق نبشته بر سپر جاء الظفر 
  • Mukallit, söz arasında yüzlerce delil getirir. Fakat onları kıyas bakımından söyler, açık bir tarzda değil. 2470
  • صد دلیل آرد مقلد در بیان  ** از قیاسی گوید آن را نه از عیان 
  • Misklere bulanmıştır ama misk değildir. Kendisinde misk kokusu vardır ama pis bir şeydir ancak.
  • مشک‌آلودست الا مشک نیست  ** بوی مشکستش ولی جز پشک نیست 
  • Ey mürit, pislik, misk haline gelinceye kadar yıllarca o bahçede otlamak gerek.
  • تا که پشکی مشک گردد ای مرید  ** سالها باید در آن روضه چرید 
  • Evet, arpa yememeli eşekler gibi. Ceylâncasına Huten ülkesinde erguvan otlamak gerek.
  • که نباید خورد و جو هم‌چون خران  ** آهوانه در ختن چر ارغوان 
  • Karanfilden, yaseminden, gülden başka bir şey otlama. O ceylânlarla Huten sahrasına yürü!
  • جز قرنفل یا سمن یا گل مچر  ** رو به صحرای ختن با آن نفر 
  • Mideni o reyhanlara, güllere alıştır da peygamberlerin hikmet ve gıdasını bul. 2475
  • معده را خو کن بدان ریحان و گل  ** تا بیابی حکمت و قوت رسل 
  • Mideni şu ottan, arpadan vazgeçir, reyhan ve gül yemeye başla.
  • خوی معده زین که و جو باز کن  ** خوردن ریحان و گل آغاز کن 
  • Ten midesi, insanı samanlığa çeker. Gönül midesi reyhanlığa.
  • معده‌ی تن سوی کهدان می‌کشد  ** معده‌ی دل سوی ریحان می‌کشد 
  • Ot ve arpa yiyen kurban olur. Tanrı nuriyle gıdalanan Kuran olur.
  • هر که کاه و جو خورد قربان شود  ** هر که نور حق خورد قرآن شود 
  • Senin yarın pisliktir, yarın misk. Kendine gel de pisliği değil, Çin miskini artır.
  • نیم تو مشکست و نیمی پشک هین  ** هین میفزا پشک افزا مشک چین 
  • O mukallitte yüzlerce delil, yüzlerce söz vardır. Ama dile getirince görürsün ki onlarda can yok. 2480
  • آن مقلد صد دلیل و صد بیان  ** در زبان آرد ندارد هیچ جان 
  • Söyliyende can ve fer olmazsa sözünde yaprak ve meyva nerden olacak? Öyle söz, tesir eder mi hiç?
  • چونک گوینده ندارد جان و فر  ** گفت او را کی بود برگ و ثمر 
  • Küstahçasına insanları yola sokar ama kendisi saman çöpünden fazla titrer.
  • می‌کند گستاخ مردم را به راه  ** او بجان لرزان‌ترست از برگ کاه 
  • Sözü pek parlaktır, fakat sözünde de bir titreyiş gizlidir.
  • پس حدیثش گرچه بس با فر بود  ** در حدیثش لرزه هم مضمر بود 
  • Kâmil ve Tanrı'ya ulaşmış şeyhin davetiyle, okumakla fazilet kazanmış kişilerin sözleri arasındaki fark
  • فرق میان دعوت شیخ کامل واصل و میان سخن ناقصان فاضل فضل تحصیلی بر بسته 
  • Nura ulaşmış şeyh, insana yol bildirir, sözünü nurla yoldaş eder.
  • شیخ نورانی ز ره آگه کند  ** با سخن هم نور را همره کند 
  • Çalış çabala da sarhoş ol, nura ulaş, sözünden Tanrı nuru aksın. 2485
  • جهد کن تا مست و نورانی شوی  ** تا حدیثت را شود نورش روی 
  • Pekmez içinde ne kaynatılırsa pekmez lezzetini alır.
  • هر چه در دوشاب جوشیده شود  ** در عقیده طعم دوشابش بود 
  • Havuç, elma, ayva ve ceviz, pekmezde kayna" tılsa hepsinden de pekmez lezzetini alırsın.
  • از جزر وز سیب و به وز گردگان  ** لذت دوشاب یابی تو از آن 
  • Bilgi de nura karışırsa inatçı ve kötü kişiler bile bilginden nur bulurlar.
  • علم اندر نور چون فرغرده شد  ** پس ز علمت نور یابد قوم لد 
  • Ne söylersen o da nur olur. Çünkü gökten sudan başka bir şey yağmaz.
  • هر چه گویی باشد آن هم نورناک  ** که آسمان هرگز نبارد غیر پاک 
  • Gök ol, bulut ol, yağmur yağdır. Oluk da yağmur yağdırır ama faydası yok. 2490
  • آسمان شو ابر شو باران ببار  ** ناودان بارش کند نبود به کار 
  • Oluktaki su iğretidir, halbuki bulutta ve denizde yaradılıştan vardır.
  • آب اندر ناودان عاریتیست  ** آب اندر ابر و دریا فطرتیست 
  • Düşünce, oluğa benzer. Vahiy ve keşif, bulut ve denizdir.
  • فکر و اندیشه‌ست مثل ناودان  ** وحی و مکشوفست ابر و آسمان 
  • Yağmur suyu, bahçeyi yüz türlü renklerle bezer. Halbuki oluk, komşuları birbirine düşürür, kavga çıkarır.
  • آب باران باغ صد رنگ آورد  ** ناودان همسایه در جنگ آورد 
  • Eşek, tilkiyle iki üç kere bahiste bulundu. Fakat mukallitti, tilkinin hilesine kapıldı.
  • خر دو سه حمله به روبه بحث کرد  ** چون مقلد بد فریب او بخورد 
  • Görgü ve anlayışı olmadığından tilkinin hilesi, onu kandırdı. 2495
  • طنطنه‌ی ادراک بینایی نداشت  ** دمدمه‌ی روبه برو سکته گماشت