- Adam vallahi dedi, ebedi olarak senin konuğunum. Nerede olursam olayım, nereye gidersem gideyim sana misafirim.
- گفت والله تا ابد ضیف توم ** هر کجا باشم بهر جا که روم
- Beni dirilttin, senin azatlın, senin kapıcınım. Bu alemde senin sofranın başında, o alem de. 265
- زنده کرده و معتق و دربان تو ** این جهان و آن جهان بر خوان تو
- Bu seçilmiş sofradan başka bir sofra seçen kişinin boğazını, nihayet kemik yırtar deler.
- هر که بگزیند جزین بگزیده خوان ** عاقبت درد گلویش ز استخوان
- Kim senin sofrandan başka bir sofraya giderse bil ki Şeytan, onunla bir kâseden yemek yer.
- هر که سوی خوان غیر تو رود ** دیو با او دان که همکاسه بود
- Kim senin komşuluğundan kaçarsa şüphe yok ki Şeytan, ona komşu olur.
- هر که از همسایگی تو رود ** دیو بیشکی که همسایهش شود
- Kim sensiz uzak bir yola giderse Şeytan onula yoldaş olur, onunla bir sofraya oturur.
- ور رود بیتو سفر او دوردست ** دیو بد همراه و همسفرهی ویست
- Yüce ve güzel bir ata binse aya haset eder; Şeytan da ona arkadaş olur. 270
- ور نشیند بر سر اسپ شریف ** حاسد ماهست دیو او را ردیف
- Nazlı karısı ondan bir çocuk doğursa Şeytan onun soyundan ona ortak kesilir.
- ور بچه گیرد ازو شهناز او ** دیو در نسلش بود انباز او
- Allah Kur’anda “Ey Mümin, Şeytana kafirlerin mallarında, evlatlarında ortak ol” buyurmuştur.
- در نبی شارکهم گفتست حق ** هم در اموال و در اولاد ای شفق
- Peygamber bunu Ali’ye değer biçilmez sözleri arasında açıkça söylemiştir.
- گفت پیغامبر ز غیب این را جلی ** در مقالات نوادر با علی
- Konuk dedi ki: “Ey Allah elçisi, bulutsuz bir güneş gibi peygamberliği sen tamamladın, apaydın bir hale koydun.
- یا رسولالله رسالت را تمام ** تو نمودی همچو شمس بیغمام
- Senin bu yaptığını iki yüz ana yapamaz. İsa bile bunu Azer’e yapmadı. 275
- این که تو کردی دو صد مادر نکرد ** عیسی از افسونش با عازر نکرد
- Senin yüzünden canım hemencecik ecelden kurtuldu. Azer de dirildi ama o anda yine öldü.
- از تو جانم از اجل نک جان ببرد ** عازر ار شد زنده زان دم باز مرد
- Arap o gece Peygambere konuk oldu, bir keçiden sağılan sütün yarısını ancak yiyebildi, ağzını silip çekildi.
- گشت مهمان رسول آن شب عرب ** شیر یک بز نیمه خورد و بست لب
- Peygamber süt iç, yufka ekmeği ye diye ısrar ettiyse de Vallahi dedi, riyasız doydum.
- کرد الحاحش بخور شیر و رقاق ** گفت گشتم سیر والله بینفاق
- Bu, ne tekellüf, ne sıkılma, ne de hile. Dün geceden daha ziyade doydum.
- این تکلف نیست نی ناموس و فن ** سیرتر گشتم از آنک دوش من
- Bütün ev halkı şaştılar. Bu kandil, şu bir kara zeytin yağı ile nasıl doldu diye hayretlere düştüler. 280
- در عجب ماندند جمله اهل بیت ** پر شد این قندیل زین یک قطره زیت
- Bir ebabil kuşunun gıdası, böyle bir fili nasıl doyurdu dediler.
- آنچ قوت مرغ بابیلی بود ** سیری معدهی چنین پیلی شود
- Kadın, erkek, o fil bedenli, bir sineğin yiyeceğini yiyor diye fısıldaşmaya başladılar.
- فجفجه افتاد اندر مرد و زن ** قدر پشه میخورد آن پیلتن
- Kafirliğin hırs ve vehmi baş aşağı düştü, ejderha bir karıncanın gıdası ile doydu.
- حرص و وهم کافری سرزیر شد ** اژدها از قوت موری سیر شد
- Kafirliğin aç gözlülüğü ondan gitti, iman gıdası onu semirtti geliştirdi.
- آن گدا چشمی کفر از وی برفت ** لوت ایمانیش لمتر کرد و زفت
- Öküz açlığı illetine tutunan adam, Meryem gibi cennet meyvesini gördü. 285
- آنک از جوع البقر او میطپید ** همچو مریم میوهی جنت بدید
- Cennet meyvesi, bedenine koştu, ulaştı. Cehennem gibi olan midesi, yatıştı rahatladı.
- میوهی جنت سوی چشمش شتافت ** معدهی چون دوزخش آرام یافت
- Ey imandan yalnız bir lafa kanan, ununla kanaat eden kişi, zaten iman yüce bir nimettir, büyük bir gıdadır.
- ذات ایمان نعمت و لوتیست هول ** ای قناعت کرده از ایمان به قول
- ”Şeytanın, benim elimdem müslüman oldu” hadisine göre can gıdası olan nur, ruha eş ve dost olmak için velilerin cisimlerine gıda olur.
- بیان آنک نور که غذای جانست غذای جسم اولیا میشود تا او هم یار میشود روح را کی اسلم شیطانی علی یدی
- Gerçi ruh gıdası canın ve gözün yediği bir gıdadır; fakat oğul, cismin de ondan nasibi vardır.
- گرچه آن مطعوم جانست و نظر ** جسم را هم زان نصیبست ای پسر
- Şeytana benzeyen beden, onu yemeseydi Resül benim Şeytanım Müslüman olmuştur buyurmazdı.
- گر نگشتی دیو جسم آن را اکول ** اسلم الشیطان نفرمودی رسول
- Ölüyü dirilten o yemekten Şeytan yiyip içmese nasıl olur da Müslüman olur? 290
- دیو زان لوتی که مرده حی شود ** تا نیاشامد مسلمان کی شود
- Şeytan dünyaya aşıktır. Kördür, sağırdır. Bir aşkı başka bir aşk giderebilir.
- دیو بر دنیاست عاشق کور و کر ** عشق را عشقی دگر برد مگر
- Yakıynin gizli evinde yer, içerse yavaş yavaş aşk pılı pırtısını oraya çeker götürür.
- از نهانخانهی یقین چون میچشد ** اندکاندک رخت عشق آنجا کشد
- Ey karnına haris olan böylece yücel. Bunun yolu, ancak yiyeceğini değiştirmedir.
- یا حریص االبطن عرج هکذا ** انما المنهاج تبدیل الغذا
- Ey kalp hastası, ilaca sarıl. Bütün tedbir, mizacı değiştirmeden ibarettir.
- یا مریض القلب عرج للعلاج ** جملة التدبیر تبدیل المزاج
- Ey yemeğe rehin düşüp hapiste kalan, sütten kesilmeye tahammül edersen yakında kurtulursun. 295
- ایها المحبوس فی رهن الطعام ** سوف تنجو ان تحملت الفطام
- Açlıkta bir çok yemekler var. Onları ara, onları dile ey onlardan nefret eden.
- ان فیالجوع طعام وافر ** افتقدها وارتج یا نافر
- Nurla gıdalan, göze benze. Ey insanların hayırlısı meleklere uy.
- اغتذ بالنور کن مثل البصر ** وافق الاملاک یا خیر البشر
- Melek gibi Allahyı tesbih etmeyi kendine gıda yap da melekler gibi ezadan kurtul.
- چون ملک تسبیح حق را کن غذا ** تا رهی همچون ملایک از اذا
- Cebrail murdar şeylere hiç bakmamakta, onların etrafında dönüp dolaşmamakta. Böyle olduğu halde kuvvet bakımından herkes den aşağı mıdır ki?
- جبرئیل ار سوی جیفه کم تند ** او به قوت کی ز کرکس کم زند
- Allah aleme ne de hoş, ne de güzel bir sofra yaymıştır. Fakat o sofra, aşağılık kişilerin gözlerinden pek gizlidir. 300
- حبذا خوانی نهاده در جهان ** لیک از چشم خسیسان بس نهان
- Alem nimetlerle dolu bir bağ olsa fare ve yılan yine toprak yer.
- گر جهان باغی پر از نعمت شود ** قسم موش و مار هم خاکی بود
- Ten ehlinin ruh gıdasını inkar ederek adi yemeğe titremeleri
- انکار اهل تن غذای روح را و لرزیدن ایشان بر غذای خسیس
- İster kış olsun ister bahar, onların gıdası topraktır. Fakat sen varlığın beyisin, nasıl olur da yılan gibi toprak yersin?
- قسم او خاکست گر دی گر بهار ** میر کونی خاک چون نوشی چو مار
- Tahtanın içindeki kurt, kimin böyle güzel helvası var der.
- در میان چوب گوید کرم چوب ** مر کرا باشد چنین حلوای خوب
- Bok böceği, bok içinde yaşar ve alemde pislikten başka bir meze bilmez.
- کرم سرگین در میان آن حدث ** در جهان نقلی نداند جز خبث
- Ey eşi, benzeri olamayan Allah, mademki bu sözü kulağımıza küpe yaptın, ihsanda bulun, bu sözleri bol bol saç! 305
- ای خدای بینظیر ایثار کن ** گوش را چون حلقه دادی زین سخن
- Kulağımızı tut, bizi o sarhoşların halis şarabını içtikleri meclise çek, oraya götür.
- گوش ما گیر و بدان مجلس کشان ** کز رحیقت میخورند آن سرخوشان
- Madem ki bize bundan bir koku duyurdun, ey din Allahsı o tulumun ağzını kapama.
- چون به ما بویی رسانیدی ازین ** سر مبند آن مشک را ای رب دین
- Ey kendisine sığınılan Allah, ey kendisinden imdat istenen Rab, esirgeme, ihsan et de erkek, kadın herkes, senin şarabından içsin!
- از تو نوشند ار ذکورند ار اناث ** بیدریغی در عطا یا مستغاث
- Ey duaları duadan önce duyan, muratları istenmeden veren Allah, gönüle her an yüzlerce kapı açarsın.
- ای دعا ناگفته از تو مستجاب ** داده دل را هر دمی صد فتح باب
- Birkaç harftir yazdın. Taşlar bile o harflerin sevgisiyle eridi muma döndü. 310
- چند حرفی نقش کردی از رقوم ** سنگها از عشق آن شد همچو موم
- Yüzlerce akla, fikre fitne olarak kaş nununu, göz sadını, kulak cimini yazdın.
- نون ابرو صاد چشم و جیم گوش ** بر نوشتی فتنهی صد عقل و هوش
- Akıl o harfler yüzünden ince eleyip sık dokumaya koyuldu. Ey yazısı güzel edip, bunları boz!
- زان حروفت شد خرد باریکریس ** نسخ میکن ای ادیب خوشنویس
- Yokluğa, her düşünceye göre an be an güzel bir hayal nakşetme;
- در خور هر فکر بسته بر عدم ** دم به دم نقش خیالی خوش رقم