Bunların en aşağısı akıllı ve filozof Firavun'dur. Onun ayı da vehim burcunda tutulup gitti.2660
کمترین فرعون چست فیلسوف ** ماه او در برج وهمی در خسوف
Hiç kimse orospu kadın kimdir bilmez. Bilen, o kadını iyice tanıyan da hakkında şüpheye düşmez.
کس نداند روسپیزن کیست آن ** وانک داند نیستش بر خود گمان
Vehmin, seni şaşkın bir hale getirdiyse nede öbür vehmin etrafında dönüp dolaşırsın?
چون ترا وهم تو دارد خیرهسر ** از چه گردی گرد وهم آن دگر
Ben kendi benliğimden âciz kaldım. Sen neden benlikle dolu bir halde önümde duruyorsun?
عاجزم من از منی خویشتن ** چه نشستی پر منی تو پیش من
Canla başla benlikten, varlıktan kurtulmayı istiyorum ki onun o güzelim savlicanına top olayım.
بیمن و مایی همیجویم به جان ** تا شوم من گوی آن خوش صولجان
Kim benliğinden kurtulursa bütün benlikler onun olur. Kendisine dost olmadığı için herkese dost kesilir.2665
هر که بیمن شد همه منها خود اوست ** دوست جمله شد چو خود را نیست دوست
Nakışsız bir ayna haline gelir, değer kazanır| Çünkü bütün nakışları aksettirir.
آینه بینقش شد یابد بها ** زانک شد حاکی جمله نقشها
Tanrı sırrını kutlu etsin, Gazneli Şeyh Muhammed-i Serrezi'nin hikâyesi
حکایت شیخ محمد سررزی غزنوی قدس الله سره
Gazne'de bilgiler emen bir zahit vardı. Adı Muhammed'di, Künyesi Serrezi.
زاهدی در غزنی از دانش مزی ** بد محمد نام و کفیت سررزی
Her gece üzüm çotuğunun ucunu yer, onunla iftar ederdi. Yedi yıl bu haldeydi.
بود افطارش سر رز هر شبی ** هفت سال او دایم اندر مطلبی
Varlık padişahından birçok şaşılacak şeyler gördü. Fakat maksadı padişahın cemalini görmekti.
بس عجایب دید از شاه وجود ** لیک مقصودش جمال شاه بود
O kendine doymuş er, bir dağ başına çıktı. Dedi ki: Ya bana kendini göster, yahut kendimi dağdan atacağım.2670
بر سر که رفت آن از خویش سیر ** گفت بنما یا فتادم من به زیر
Tanrı dedi ki: O ihsanın zamanı gelmedi. Kendini atarsan da ölmezsin, ben seni öldürmem.
گفت نامد مهلت آن مکرمت ** ور فرو افتی نمیری نکشمت
Şeyh, iştiyakından kendisini o yüce dağdan derin bir suya attı.
او فرو افکند خود را از وداد ** در میان عمق آبی اوفتاد
O canına doymuş er ölmedi. Ölümden kurtulduğuna feryadetmeğe başladı.
چون نمرد از نکس آن جانسیر مرد ** از فراق مرگ بر خود نوحه کرد
Çünkü bu yaşayış ona ölüm gibi görünmedeydi. İş onca tersineydi.
کین حیات او را چو مرگی مینمود ** کار پیشش بازگونه گشته بود
O, gayb âleminden ölüm istiyor, hayatım ölümümdedir deyip duruyordu.2675
موت را از غیب میکرد او کدی ** ان فی موتی حیاتی میزدی
Ölümü, hayat gibi kabul etmede, helakine gönül vermedeydi.
موت را چون زندگی قابل شده ** با هلاک جان خود یک دل شده
Ali gibi kılıçla hançer, ona reyhan kesilmiş, nerkisle nesrin, canına düşman olmuştu.
سیف و خنجر چون علی ریحان او ** نرگس و نسرین عدوی جان او
Açıklıktan da ileri, gizlilikten de ileri bir duyulmamış ses geldi: Yürü, ovayı bırak, şehire git!
بانگ آمد رو ز صحرا سوی شهر ** بانگ طرفه از ورای سر و جهر
Dedi ki: Ey kıldan kıla bütün gizliliklerimi bilen Tanrı, şehirde ne yapayım? Söyle.
گفت ای دانای رازم مو به مو ** چه کنم در شهر از خدمت بگو
Tanrı dedi ki: Nefsini alçaltma için Abbas-ı Debs gibi rüsvay ol, dilen.2680
گفت خدمت آنک بهر ذل نفس ** خویش را سازی تو چون عباس دبس
Bir müddet zenginlerden para topla, yoksullara dağıt.
مدتی از اغنیا زر میستان ** پس به درویشان مسکین میرسان
Bir müddet hizmetin budur. Şeyh, baş üstüne ey canımın sığındığı Tann dedi.
خدمتت اینست تا یک چند گاه ** گفت سمعا طاعة ای جانپناه
Mahlûkatın Tanrısiyle o zahit arasında birçok sual cevap, birçok macera oldu.
بس سال و بس جواب و ماجرا ** بد میان زاهد و رب الوری
Öyle ki yerle gök bunlarla nurlandı. Bütün bu sözler, dillere destan oldu.
که زمین و آسمان پر نور شد ** در مقالات آن همه مذکور شد
Fakat ben, bu sözü kısa kesiyorum, her aşağılık kişi, sırları duymasın diye.2685
لیک کوته کردم آن گفتار را ** تا ننوشد هر خسی اسرار را
Şeyhin bunca yıldan sonra çölden Gaznenin şehrine gelip gayıptan gelen emirle zembil gezdirerek şunu bunu toplaması ve topladığını yoksullara dağıtması. Buyur kulum yüceliğini bulan cana mektup üstüne mektup gelir, haberci üstüne haberci. Evin penceresi açık olursa oradan güneş de girer, ay ışığı da, yağmur da, mektup da, başka şeyler de ve bunların ardı arası kesilmez.
آمدن شیخ بعد از چندین سال از بیابان به شهر غزنین و زنبیل گردانیدن به اشارت غیبی و تفرقه کردن آنچ جمع آید بر فقرا هر که را جان عز لبیکست نامه بر نامه پیک بر پیکست چنانک روزن خانه باز باشد آفتاب و ماهتاب و باران و نامه و غیره منقطع نباشد
Şeyh, Tanrı buyruğunu kabul edip Gaznenin şehrini, yüzünün nuriyle aydınlattı.
رو به شهر آورد آن فرمانپذیر ** شهر غزنین گشت از رویش منیر
Bir bölük halk, ferahtan ona karşı vardılar. Fakat o, acele bilinmez bir yoldan şehre girdi.
از فرح خلقی به استقبال رفت ** او در آمد از ره دزدیده تفت
Şehrin ileri gelenleri, uluları hep birden kalkıp onun için köşkler hazırladılar.
جمله اعیان و مهان بر خاستند ** قصرها از بهر او آراستند
Şeyh, ben dedi, kendimi göstermeye gelmedim, ancak horluğa ve dilenciliğe geldim.
گفت من از خودنمایی نامدم ** جز به خواری و گدایی نامدم
Dedikoduda bulunmaya niyetim bile yok. Elimde zembil kapı kapı gezeceğim.2690
نیستم در عزم قال و قیل من ** در به در گردم به کف زنبیل من
Buyruk kuluyum, buyruk da Tanrı'dan. Ben dilencilik edeceğim, dilencilik edeceğim, dilencilik!
بنده فرمانم که امرست از خدا ** که گدا باشم گدا باشم گدا
Dilenirken de duyulmamış sözler söyleyecek değilim. Dilencilerin aşağılık yolundan başka bir yol yordam tutmayacağım.
در گدایی لفظ نادر ناورم ** جز طریق خس گدایان نسپرم
Bu suretle tamamiyle alçaklığa dalayım da ileri gelenlerden de, halktan da kötü sözler duyayım.
تا شوم غرقهی مذلت من تمام ** تا سقطها بشنوم از خاص و عام
Tanrı buyruğu candır, ben ona tabiim. O, tamah hakkında "Tamah eden alçalır" buyurdu.
امر حق جانست و من آن را تبع ** او طمع فرمود ذل من طمع
Mademki din sultanı, benden tamahkârlık istiyor, bundan böyle kanaatin başına toprak!2695
چون طمع خواهد ز من سلطان دین ** خاک بر فرق قناعت بعد ازین
O alçalmamı istiyor, ben nasıl yüceliğe savaşırım? O, dilenci olmamı diliyor, ben nasıl beylik ederim?
او مذلت خواست کی عزت تنم ** او گدایی خواست کی میری کنم
Bundan böyle benden yalnız dilencilik ve alçak iste. Dağarcığımda yirmi tane Abbas var benim.
بعد ازین کد و مذلت جان من ** بیست عباساند در انبان من
Şeyh, eline zembili almış, sokak sokak, kapı kapı dolaşıyor. Ağam Tanrı için bir şey ver, Hak bu hususta sana tevfik verdi mi ki? diyordu.
شیخ بر میگشت زنبیلی به دست ** شیء لله خواجه توفیقیت هست
Sırları, arştan da yüceydi, kürsüden de. Öyle olduğu halde işi gücü "Tanrı için, Tanrı için" demekti.
برتر از کرسی و عرش اسرار او ** شیء لله شیء لله کار او
Peygamberlerin hepsi, bu çeşit hareket ederler. Halk müflistir, öyle olduğu halde onlar, halktan bir şey isterler.2700
انبیا هر یک همین فن میزنند ** خلق مفلس کدیه ایشان میکنند
"Tanrı'ya ödünç verin, Tanrı'ya ödünç verin" derler, işi tersine yürütürler de "Tanrı'ya yardım ederseniz Tanrı da size yardım eder" derler.
اقرضوا الله اقرضوا الله میزنند ** بازگون بر انصروا الله میتنند
Bu şeyh de kapı kapı dolaşıp yalvarmadaydı. Halbuki şeyh için gökyüzünde yüzlerce kapı açıktı.
در به در این شیخ میآرد نیاز ** بر فلک صد در برای شیخ باز
O dilenciliği boğazı için değil, Tanrı için yapıyordu. Bu işe iyice sarılmıştı.
که آن گدایی که آن به جد میکرد او ** بهر یزدان بود نه از بهر گلو
Hattâ boğazı için bile dilense ne çıkar? O boğaz, Tanrı nuriyle dopdoluydu.
ور بکردی نیز از بهر گلو ** آن گلو از نور حق دارد غلو
Onun ekmek, bal ve süt yemesi, yüz yoksulun çilesinden, üç günde bir iftar ederek oruç tutmasından daha hayırlıydı.2705
در حق او خورد نان و شهد و شیر ** به ز چله وز سه روزهی صد فقیر
O, nur yer, ekmek yiyor deme. Görünüşte otlar, fakat hakikatte lâle eker.
نور مینوشد مگو نان میخورد ** لاله میکارد به صورت میچرد
Kandilin yağını yiyen alev gibi o da etrafındakileri aydınlatır, onların nurunu artırır.
چون شراری کو خورد روغن ز شمع ** نور افزاید ز خوردش بهر جمع
Tanrı, ekmek yiyene "israf etmeyin" dedi, nur yiyene "Artık kâfi" demedi.
نانخوری را گفت حق لاتسرفوا ** نور خوردن را نگفتست اکتفوا
O boğaz, iptilâ boğazıdır, buysa israftan da. emin, ileri gidişten de.
آن گلوی ابتلا بد وین گلو ** فارغ از اسراف و آمن از غلو