English    Türkçe    فارسی   

5
2735-2784

  • Aşk, denizi bir çömlek gibi kaynatır. Aşk, dağı kum gibi ezer, eritir. 2735
  • Aşk, gökyüzünü çatlatır, yüzlerce yarık açar. Aşk, sebepsiz yeryüzünü titretir.
  • Pak, aşk, Muhammed'le eşti. Tanrı aşk yüzünde ona "Sen olmasaydın..." dedi.
  • Hasılı o, aşktan tekti. Onun için Tanrı, onu pevgamberler içinden seçti.
  • Sen, pak aşka mensup olmasaydın, sende aşk olmasaydı dedi, hiç gökleri var eder miydim?
  • Ben, aşkın yüceliğini anlayasın diye kadri yüce göğü yücelttim. 2740
  • Gökten daha başka faydalar da gelir. O yumurta gibidir. Bu, civciv gibi ona tabidir.
  • Âşıkların horluğundan bir koku alasın diye toprağı tamamiyle hor ettim, ayaklar altına serdim.
  • Aşkla bir yoksul nasıl değişir, anlaman için toprağa yeşillik ve tazelik verdim.
  • Şu yerinden kımıldamıyan dağlar da sana âşıkların sebatını söyler.
  • Gerçi oğul, o mânadır, bunlar suret. Fakat anlayışa yaklaştırmak için lâzım bu. 2745
  • Kederi, dikene benzetirler. Dikenin kendisi değildir, bu benzetiş, ancak uyandırmak, anlatmak içindir.
  • Katı gönüle taş derler. Gönlün taşla münasebeti yoktur, fakat bir örnektir verirler işte.
  • Düşünce de onun tıpkısı olmaz. Fakat öyle değildir deme de ayıbı benzetişe, anlatışa ver.
  • Şeyhin bir gün içinde dört kere zembille dilenmek üzere Tanrı buyruğiyle bir beyin evine gitmesi, beyin onu azarlayıp kötü söylemesi, Şeyhin de özür dilemesi
  • Şeyh bir günde yoksul gibi dört kere bir beyin köşküne gitti.
  • Zembili elinde, Tanrı için canı yaratan, sizden bir lokma ekmek istiyor sözleri dilindeydi. 2750
  • Oğul, bunlar, aklı küll'ü bile şaşırtan, sersem eden tersine çakılmış nallardır.
  • Bey, onu görünce : Kötü kişi dedi, sana bir şey söyleyeceğim ama bana nekes deme.
  • Bu ne küstahlık, bu ne utanmaz yüz, bu ne çeşit iş? Bir günde tam dört kere geliyorsun.
  • A Şeyh, burada seninle mukayyet olacak kim var ki ? Ben senin gibi küstah bir dilenci görmedim.
  • Dilencilerin namusunu berbat ettin. Bu yaptığın, ne çirkin Abbaslık? 2755
  • Abbası Debs, senin hizmetkârın olamaz. Bu şom nefis, hiçbir mülhitte olmasın.
  • Şeyh dedi ki: Beyim, sus, ben emir kuluyum. İçimdeki ateşi bilmiyorsun, bu kadar coşma.
  • Ekmek için kendimde bir hırs görseydim ekmek isteyen karnımı deşerdim.
  • Yedi yıl bu bedenim, aşk ateşiyle yandı kavruldu. Çöllerde asma yaprağı yedim, onunla geçindim.
  • Hattâ taze, yahut kuru yaprak yemeden bu bedenimin rengi yemyeşil oldu. 2760
  • İnsanlar atasının suretinde, perdesinde bulundukça âşıklara öyle pek serserice bakma.
  • Akıllı fikirli kişiler, kılı kırk yardılar. Heyet (kozmoğrafya) bilgisini elde ettiler.
  • Neyrencat, sihir ve felsefeyi, hakkiyle belleyemedilerse de,
  • Mümkün olduğu kadar çalıştılar, elde ettiler, bütün akranlarını geçtiler.
  • Aşk, kıskançlığından kendisini gizledi. Böyle bir güneş, onlardan gizli kaldı. 2765
  • Gündüzün yıldızları gören keskin gözden güneş, yüzünü gizledi.
  • Bundan geç de öğütümü dinle. Âşıkları aşk göziyle gör.
  • Vakit dar, can da kuşkuda. Artık sana özür getirmesine imkân yok.
  • Sen anla da o sözü bekleme. Âşıkların gönüllerini az incit.
  • Sen bu neşeyi anlayamamışsın. Bari ağır ol, ihtiyatı bırakma. 2770
  • Mutlaka yapılması lâzım şey var, yapılsa da olur, yapılmasa da olur iş var, bir de yapılmasına imkân olmayan var. Sen bu ikisinin ortasını tut, ihtiyatta caiz olanı gözet ey bu kavme sonradan gelip katılan kişi!
  • Beyin, Şeyhin öğütünü duyunca ağlaması ye Şeyhin özündeki doğruluğun ona aksetmesi, o küstahlıktan sonra hazinesini Şeyhe bağışlaması, Şeyhin, ben buyruksuz alıp kullanamam diyerek kabul etmemesi
  • Şeyh bu sözleri söyleyip hay hayla ağlamaya koyuldu, gözyaşları yeryüzünü ıslatmaya başladı.
  • Şeyhin doğruluğu, beyin içine aksetti. Aşk, her an bir görülmemiş çömlek kaynatır durur.
  • Aşıkın doğruluğu cansız bir şeye bile tesir eder. Bilen bir kişinin gönlüne dokunsa şaşılır mı?
  • Musa'nın doğruluğu, sopaya ve dağa tesir etti, hattâ azametli denize bile dokundu. 2775
  • Ahmed'in doğruluğu ayın yüzüne tesir etti. Hatta parlak güneşin bile yolunu vurdu.
  • İkisi yüzyüze verip feryada başladılar. Emîr de ağlamaya kovuldu, fakir de.
  • Uzun bir müddet ağlaştılar. Sonra bey dedi ki: Ulu kişi, kalk!
  • Hazineden ne dilersen al. Bunun gibi yüzlerce ihsana müstahaksın ya, fakat gönlünün dilediğini devşir.
  • O, senindir. Neye meylin varsa al. Zaten sana iki âlem bile dar gelmede. 2780
  • Şeyh dedi ki: Bana böyle izin vermediler. Elinle dilediğin şeyi al demediler.
  • Bu sözleri, bahane edip kalktı. O ihsan, doğru bir ihsan değildi, onun için kabul etmedi.
  • Beyin özü doğruydu, gıllügişi yoktu. Fakat her doğru, Şeyhin gözüne görünmez, o her doğruyu kabul etmezdi ki.