English    Türkçe    فارسی   

5
2952-3001

  • Saldır onlara, onları buraya koma. Bu suretle bak bakalım,doğrulukta hangisi er, hangisi dişi?
  • حمله می‌کن منع می‌کن می‌نگر  ** تا که باشد ماده اندر صدق و نر 
  • “Tanrıya sığınırım” neden denir? Köpek, kızıp saldırmaya başlayınca değil mi?
  • پس اعوذ از بهر چه باشد چو سگ  ** گشته باشد از ترفع تیزتگ 
  • Ey Hıta Türkü "Tanrı'ya sığınırım" demek, köpeğe bağır, yolu aç da,
  • این اعوذ آنست کای ترک خطا  ** بانگ بر زن بر سگت ره بر گشا 
  • Otağının kapısına geleyim, senin cömertliğinden bir hacet dileyeyim demektir. 2955
  • تا بیایم بر در خرگاه تو  ** حاجتی خواهم ز جود و جاه تو 
  • Türk, köpeğin saldırışından âciz olunca bu "Tanrı'ya sığınırım" demek, bu feryadetmek, yerinde bir iş değildir.
  • چونک ترک از سطوت سگ عاجزست  ** این اعوذ و این فغان ناجایزست 
  • Türk de "Tanrı'ya sığınırım" bu köpekten. Bu köpeğin yüzünden yurdumda âciz kaldım.
  • ترک هم گوید اعوذ از سگ که من  ** هم ز سگ در مانده‌ام اندر وطن 
  • Sen, bu kapıya gelmeme yardım etmiyorsun, ben de kapıdan çıkamıyorum derse,
  • تو نمی‌یاری برین در آمدن  ** من نمی‌آرم ز در بیرون شدن 
  • Artık, Türkün de başına toprak, konuğun da. Bir köpek, ikisinin de boynunu bağlıyor demek!
  • خاک اکنون بر سر ترک و قنق  ** که یکی سگ هر دو را بندد عنق 
  • Hâşa... Tanrı hakkı için Türk, bir nara attı mı köpek kim oluyor? Erkek aslan bile kan kusar. 2960
  • حاش لله ترک بانگی بر زند  ** سگ چه باشد شیر نر خون قی کند 
  • Ey kendine Tanrı aslanı diyen, yıllar oldu, köpeklikte kaldın.
  • ای که خود را شیر یزدان خوانده‌ای  ** سالها شد با سگی در مانده‌ای 
  • Bu köpek, senin için nasıl av avlayabilir ki sen apaçık köpeğe av olmuşsun!
  • چون کند این سگ برای تو شکار  ** چون شکار سگ شدستی آشکار 
  • Sünni müslümanın Cebrî kâfire cevap verip kulun ihtiyarı olduğuna dair delil göstermesi. Sünnet bir yoldur ki, Tanrı hepsine esenlik versin, peygamberler, o yoldan yürümüş, o yolu ayakları ile çiğneyip açmışlardır. O yolun sağında Cebir çölü vardır. Kul, orada kendisinde ihtiyar görmez, emir ve nehyi inkâr edip tevile sapar. Halbuki emir ve nehyin inkârından, emre uyanların yeri olan cennetle, uymayanların durağı ve cezası olan cehennemi inkâr etmek çıkar. Artık iş nereye varır? Ben söylemeyeyim, akıllıya bir işaret yeter. Yine o yolun solunda da Kader çölü vardır. Buraya sapan da yaratıcının kudretini, halkın kudretinin mağlûbu bilir. Bundan da öyle fesatlar meydana gelir ki o Cebrî Mecusi onları sayıp dökmüştür.
  • جواب گفتن مومن سنی کافر جبری را و در اثبات اختیار بنده دلیل گفتن سنت راهی باشد کوفته‌ی اقدام انبیا علیهم‌ السلام بر یمین آن راه بیابان جبر کی خود را اختیار نبیند و امر و نهی را منکر شود و تاویل کند و از منکر شدن امر و نهی لازم آید انکار بهشت کی جزای مطیعان امرست و دوزخ جزای مخالفان امر و دیگر نگویم بچه انجامد کی العاقل تکفیه الاشاره و بر یسار آن راه بیابان قدرست کی قدرت خالق را مغلوب قدرت خلق داند و از آن آن فسادها زاید کی آن مغ جبری بر می‌شمرد
  • Müslüman dedi ki: Ey Cebrî, sözümü dinle, Kendi düşünceni bildirdin, söyleyeceklerini söyledin. Şimdi cevap veriyorum, bana kulak ver.
  • گفت مؤمن بشنو ای جبری خطاب  ** آن خود گفتی نک آوردم جواب 
  • A satranç oynayan, kendi oyununu gördün. Şimdi de uzun uzadıya hasmının oyununu gör.
  • بازی خود دیدی ای شطرنج‌باز  ** بازی خصمت ببین پهن و دراز 
  • Kendi özür defterini okudun. Sünni'nin defterini de oku, ne diye öyle kalakaldın? 2965
  • نامه‌ی عذر خودت بر خواندی  ** نامه‌ی سنی بخوان چه ماندی 
  • Kaza ve kader hususunda cebrice ince sözler söyledin. Şimdi macerayı dinle de onun sırrını benden duy.
  • نکته گفتی جبریانه در قضا  ** سر آن بشنو ز من در ماجرا 
  • Şüphe yok ki bizim bir ihtiyarımız vardır. Duyguyu inkâr edemezsin, bu meydandadır.
  • اختیاری هست ما را بی‌گمان  ** حس را منکر نتانی شد عیان 
  • Kimse taşa gel buraya demez. Kimse bir toprak parçasından vefa ummaz. -
  • سنگ را هرگز بگوید کس بیا  ** از کلوخی کس کجا جوید وفا 
  • Kimse adama hadi uç demediği gibi köre de gel, beni gör diye bir teklifte bulunmaz.
  • آدمی را کس نگوید هین بپر  ** یا بیا ای کور تو در من نگر 
  • Tanrı, "Köre teklif yok" dedi. Hiç güçlükleri açan Tanrı, kimseyi güce sokar mı? 2970
  • گفت یزدان ما علی الاعمی حرج  ** کی نهد بر کس حرج رب الفرج 
  • Kimse taşa geç geldin, yahut sopaya neden bana vurdun demez.
  • کس نگوید سنگ را دیر آمدی  ** یا که چوبا تو چرا بر من زدی 
  • Mecbur olandan böyle şeyler aranmayacağı gibi özürlüye de kimse bu çeşit sözler söylemez, vurup dövmez.
  • این چنین واجستها مجبور را  ** کس بگوید یا زند معذور را 
  • Ey yeni, yakası temiz kişi, emir, nehiy, öfke, lütuf ve azarlama, ancak ihtiyacı olanadır.
  • امر و نهی و خشم و تشریف و عتاب  ** نیست جز مختار را ای پاک‌جیب 
  • Zulümde de ihtiyarımız vardır, sitemde de. Ben, bu Şeytanla nefisten bunu kastettim.
  • اختیاری هست در ظلم و ستم  ** من ازین شیطان و نفس این خواستم 
  • İhtiyar, senin içindedir. O, bir Yusuf görmedikçe elini uzatamaz. 2975
  • اختیار اندر درونت ساکنست  ** تا ندید او یوسفی کف را نخست 
  • İhtiyar ve dilek, nefistedir. Dilediği şeyin yüzünü görür de ondan sonra kol kanad açar.
  • اختیار و داعیه در نفس بود  ** روش دید آنگه پر و بالی گشود 
  • Köpek uyumuş ama ihtiyarı kayboldu sanma. İşkembeyi gördü mü kuyruğunu sallamaya başlar.
  • سگ بخفته اختیارش گشته گم  ** چون شکنبه دید جنبانید دم 
  • At da arpa gördü mü kişnemeye koyulur; kedi de etin oynadığını görünce miyavlamaya başlar.
  • اسپ هم حو حو کند چون دید جو  ** چون بجنبد گوشت گربه کرد مو 
  • İhtiyarın harekete gelmesine sebep görüştür, ateşten kıvılcım çıkaranın körük olduğu gibi.
  • دیدن آمد جنبش آن اختیار  ** هم‌چو نفخی ز آتش انگیزد شرار 
  • Şu halde ihtiyarın, İblis gibi seni oynatır. Sana vasıtalık eder, Vis'in selâmını, haberini getirir. 2980
  • پس بجنبد اختیارت چون بلیس  ** شد دلاله آردت پیغام ویس 
  • Dilediği bir şeyi adama gösterdi mi, uyumuş olan ihtiyar, derhal gözünü açar.
  • چونک مطلوبی برین کس عرضه کرد  ** اختیار خفته بگشاید نورد 
  • Melekler de Şeytanın inadına gönlüne feryatlar salar.
  • وآن فرشته خیرها بر رغم دیو  ** عرضه دارد می‌کند در دل غریو 
  • Bu suretle hayra olan ihtiyarını harekete getirmek ister. Çünkü bu göstermeden önce sende şu iki huy da uykudadır.
  • تا بجنبد اختیار خیر تو  ** زانک پیش از عرضه خفتست این دو خو 
  • Şu halde ihtiyar damarlarını harekete getirmek için melek de sana yapılacak şeyleri gösterir, Şeytan da.
  • پس فرشته و دیو گشته عرضه‌دار  ** بهر تحریک عروق اختیار 
  • Sendeki hayır ve şer ihtiyarı, ilham ve vesveselerle birken on olur, on kişinin ihtiyarına sahip olursun. 2985
  • می‌شود ز الهامها و وسوسه  ** اختیار خیر و شرت ده کسه 
  • A tatlı adam, namazın dışındaki işlerin helâl olması için namazdan çıkarken meleklere selâm vermek gerektir.
  • وقت تحلیل نماز ای با نمک  ** زان سلام آورد باید بر ملک 
  • Bu selâm, sizin güzel ilhamınız ve duanız yüzünden ihtiyarımla şu namazı kıldım demektir.
  • که ز الهام و دعای خوبتان  ** اختیار این نمازم شد روان 
  • Suçtan sonra da tutar, İblise lanet edersin. Çünkü bu eğriliğe onun yüzünden düştün.
  • باز از بعد گنه لعنت کنی  ** بر بلیس ایرا کزویی منحنی 
  • Şeytanla melek, gayıp perdesi ardında gizlice bu kötülükle iyiliği sana gösterir.
  • این دو ضد عرضه کننده‌ت در سرار  ** در حجاب غیب آمد عرضه‌دار 
  • Fakat gözünün önünden gayıp perdesi kalktı mı seni hayıra, şerre sevk edenlerin yüzlerini görürsün. 2990
  • چونک پرده‌ی غیب برخیزد ز پیش  ** تو ببینی روی دلالان خویش 
  • Onların sözlerinden, gizlice söz söyleyenlerin bunlar olduğunu tanırsın.
  • وآن سخنشان وا شناسی بی‌گزند  ** که آن سخن‌گویان نهان اینها بدند 
  • Şeytan, ey tabiat ve ten tutsağı der, ben bunu sana gösterdim, fakat zorlamadım ki.
  • دیو گوید ای اسیر طبع و تن  ** عرضه می‌کردم نکردم زور من 
  • Melek de, ben sana, bu neşe yüzünden gamın artar demedim mi ?
  • وآن فرشته گویدت من گفتمت  ** که ازین شادی فزون گردد غمت 
  • Falan günde ben sana şöyle demedim mi? Cinler yolu, o tarafa giden yoldur.
  • آن فلان روزت نگفتم من چنان  ** که از آن سویست ره سوی جنان 
  • Biz, senin canına dostuz, ruhuna ruhlar katarız. Senin babana ihlâsla secde etmişiz. 2995
  • ما محب جان و روح افزای تو  ** ساجدان مخلص بابای تو 
  • Şimdi de sana hizmet etmekte, hizmet edilme yoluna seni çağırmadayız.
  • این زمانت خدمتی هم می‌کنیم  ** سوی مخدومی صلایت می‌زنیم 
  • Bu şeytanlar, babana da düşmandı. "Secde edin" emrine uymadılar.
  • آن گره بابات را بوده عدی  ** در خطاب اسجدوا کرده ابا 
  • Fakat sen ona uydun da bizi dinlemedin. Hizmet haklarımızı tanımadın bile.
  • آن گرفتی آن ما انداختی  ** حق خدمتهای ما نشناختی 
  • Şimdi biz de meydandayız, onlar da. Sözümüzden, sesimizden tanı, gör der.
  • این زمان ما را و ایشان را عیان  ** در نگر بشناس از لحن و بیان 
  • Gece yarısı dosttan bir sır duydun, onun söz söyleyişini işittin mi, sabahleyin söz söyleyenin o dost olduğunu anlarsın. 3000
  • نیم شب چون بشنوی رازی ز دوست  ** چون سخن گوید سحر دانی که اوست 
  • Geceleyin iki kişi, sana haber getirirse sabahleyin ikisini de seslerinden tanırsın.
  • ور دو کس در شب خبر آرد ترا  ** روز از گفتن شناسی هر دو را