- Kimse taşa geç geldin, yahut sopaya neden bana vurdun demez.
- کس نگوید سنگ را دیر آمدی ** یا که چوبا تو چرا بر من زدی
- Mecbur olandan böyle şeyler aranmayacağı gibi özürlüye de kimse bu çeşit sözler söylemez, vurup dövmez.
- این چنین واجستها مجبور را ** کس بگوید یا زند معذور را
- Ey yeni, yakası temiz kişi, emir, nehiy, öfke, lütuf ve azarlama, ancak ihtiyacı olanadır.
- امر و نهی و خشم و تشریف و عتاب ** نیست جز مختار را ای پاکجیب
- Zulümde de ihtiyarımız vardır, sitemde de. Ben, bu Şeytanla nefisten bunu kastettim.
- اختیاری هست در ظلم و ستم ** من ازین شیطان و نفس این خواستم
- İhtiyar, senin içindedir. O, bir Yusuf görmedikçe elini uzatamaz. 2975
- اختیار اندر درونت ساکنست ** تا ندید او یوسفی کف را نخست
- İhtiyar ve dilek, nefistedir. Dilediği şeyin yüzünü görür de ondan sonra kol kanad açar.
- اختیار و داعیه در نفس بود ** روش دید آنگه پر و بالی گشود
- Köpek uyumuş ama ihtiyarı kayboldu sanma. İşkembeyi gördü mü kuyruğunu sallamaya başlar.
- سگ بخفته اختیارش گشته گم ** چون شکنبه دید جنبانید دم
- At da arpa gördü mü kişnemeye koyulur; kedi de etin oynadığını görünce miyavlamaya başlar.
- اسپ هم حو حو کند چون دید جو ** چون بجنبد گوشت گربه کرد مو
- İhtiyarın harekete gelmesine sebep görüştür, ateşten kıvılcım çıkaranın körük olduğu gibi.
- دیدن آمد جنبش آن اختیار ** همچو نفخی ز آتش انگیزد شرار
- Şu halde ihtiyarın, İblis gibi seni oynatır. Sana vasıtalık eder, Vis'in selâmını, haberini getirir. 2980
- پس بجنبد اختیارت چون بلیس ** شد دلاله آردت پیغام ویس
- Dilediği bir şeyi adama gösterdi mi, uyumuş olan ihtiyar, derhal gözünü açar.
- چونک مطلوبی برین کس عرضه کرد ** اختیار خفته بگشاید نورد
- Melekler de Şeytanın inadına gönlüne feryatlar salar.
- وآن فرشته خیرها بر رغم دیو ** عرضه دارد میکند در دل غریو
- Bu suretle hayra olan ihtiyarını harekete getirmek ister. Çünkü bu göstermeden önce sende şu iki huy da uykudadır.
- تا بجنبد اختیار خیر تو ** زانک پیش از عرضه خفتست این دو خو
- Şu halde ihtiyar damarlarını harekete getirmek için melek de sana yapılacak şeyleri gösterir, Şeytan da.
- پس فرشته و دیو گشته عرضهدار ** بهر تحریک عروق اختیار
- Sendeki hayır ve şer ihtiyarı, ilham ve vesveselerle birken on olur, on kişinin ihtiyarına sahip olursun. 2985
- میشود ز الهامها و وسوسه ** اختیار خیر و شرت ده کسه
- A tatlı adam, namazın dışındaki işlerin helâl olması için namazdan çıkarken meleklere selâm vermek gerektir.
- وقت تحلیل نماز ای با نمک ** زان سلام آورد باید بر ملک
- Bu selâm, sizin güzel ilhamınız ve duanız yüzünden ihtiyarımla şu namazı kıldım demektir.
- که ز الهام و دعای خوبتان ** اختیار این نمازم شد روان
- Suçtan sonra da tutar, İblise lanet edersin. Çünkü bu eğriliğe onun yüzünden düştün.
- باز از بعد گنه لعنت کنی ** بر بلیس ایرا کزویی منحنی
- Şeytanla melek, gayıp perdesi ardında gizlice bu kötülükle iyiliği sana gösterir.
- این دو ضد عرضه کنندهت در سرار ** در حجاب غیب آمد عرضهدار
- Fakat gözünün önünden gayıp perdesi kalktı mı seni hayıra, şerre sevk edenlerin yüzlerini görürsün. 2990
- چونک پردهی غیب برخیزد ز پیش ** تو ببینی روی دلالان خویش
- Onların sözlerinden, gizlice söz söyleyenlerin bunlar olduğunu tanırsın.
- وآن سخنشان وا شناسی بیگزند ** که آن سخنگویان نهان اینها بدند
- Şeytan, ey tabiat ve ten tutsağı der, ben bunu sana gösterdim, fakat zorlamadım ki.
- دیو گوید ای اسیر طبع و تن ** عرضه میکردم نکردم زور من
- Melek de, ben sana, bu neşe yüzünden gamın artar demedim mi ?
- وآن فرشته گویدت من گفتمت ** که ازین شادی فزون گردد غمت
- Falan günde ben sana şöyle demedim mi? Cinler yolu, o tarafa giden yoldur.
- آن فلان روزت نگفتم من چنان ** که از آن سویست ره سوی جنان
- Biz, senin canına dostuz, ruhuna ruhlar katarız. Senin babana ihlâsla secde etmişiz. 2995
- ما محب جان و روح افزای تو ** ساجدان مخلص بابای تو
- Şimdi de sana hizmet etmekte, hizmet edilme yoluna seni çağırmadayız.
- این زمانت خدمتی هم میکنیم ** سوی مخدومی صلایت میزنیم
- Bu şeytanlar, babana da düşmandı. "Secde edin" emrine uymadılar.
- آن گره بابات را بوده عدی ** در خطاب اسجدوا کرده ابا
- Fakat sen ona uydun da bizi dinlemedin. Hizmet haklarımızı tanımadın bile.
- آن گرفتی آن ما انداختی ** حق خدمتهای ما نشناختی
- Şimdi biz de meydandayız, onlar da. Sözümüzden, sesimizden tanı, gör der.
- این زمان ما را و ایشان را عیان ** در نگر بشناس از لحن و بیان
- Gece yarısı dosttan bir sır duydun, onun söz söyleyişini işittin mi, sabahleyin söz söyleyenin o dost olduğunu anlarsın. 3000
- نیم شب چون بشنوی رازی ز دوست ** چون سخن گوید سحر دانی که اوست
- Geceleyin iki kişi, sana haber getirirse sabahleyin ikisini de seslerinden tanırsın.
- ور دو کس در شب خبر آرد ترا ** روز از گفتن شناسی هر دو را
- Geceleyin aslan ve köpek seslerini duysan karanlıkta yüzlerini görmezsin ama,
- بانگ شیر و بانگ سگ در شب رسید ** صورت هر دو ز تاریکی ندید
- Gündüz olunca yine bağırdıkları zaman aklınla o sesleri ayırdeder, hangi hayvanlara ait olduğunu anlarsın.
- روز شد چون باز در بانگ آمدند ** پس شناسدشان ز بانگ آن هوشمند
- Hâsılı Şeytanla ruh, sana kötülüğü ve iyiliği gösterirler. Her ikisi de ihtiyarın olduğuna delildir.
- مخلص این که دیو و روح عرضهدار ** هر دو هستند از تتمهی اختیار
- Bizde bir gizli ihtiyar vardır, iki şey gördün mü, artar, harekete gelir. 3005
- اختیاری هست در ما ناپدید ** چون دو مطلب دید آید در مزید
- Hocalar, çocukları döverler, hiç karataş terbiye kabul eder mi?
- اوستادان کودکان را میزنند ** آن ادب سنگ سیه را کی کنند
- Hiç taşa yarın gel, gelmezsen seni kötü bir surette cezalandırırım der mi?
- هیچ گویی سنگ را فردا بیا ** ور نیایی من دهم بد را سزا
- Hiç akıllı adam, bir toprak parçasını döver, bir taşı azarlar mı ?
- هیچ عاقل مر کلوخی را زند ** هیچ با سنگی عتابی کس کند
- Akıl bakımından cebir, kadere inanmamaktan da daha rezilce bir iştir. Çünkü Cebrî olan, kendi duygusunu inkâr ediyor demektir.
- در خرد جبر از قدر رسواترست ** زانک جبری حس خود را منکرست
- Kaderi inkâr eden hiç olmazsa duyguyu inkâr etmiyor. Oğul, Tanrı işi, duyguya sığmaz ya. 3010
- منکر حس نیست آن مرد قدر ** فعل حق حسی نباشد ای پسر
- Fakat ulu Tanrının işini inkâr edense âdeta delilin delâlet ettiği şeyi inkâr ediyor demektir.
- منکر فعل خداوند جلیل ** هست در انکار مدلول دلیل
- Kaderi inkâr eden, duman vardır da ateş yoktur, kandilin ışığı,, hiçbir ışık olmaksızın aydındır demektir.
- آن بگوید دود هست و نار نی ** نور شمعی بی ز شمعی روشنی
- Cebri ise ateşi görür de inadina ateş yok der.
- وین همیبیند معین نار را ** نیست میگوید پی انکار را
- Ateş, eteğini tutuşturur, yakar, yine ateş yoktur der. Karanlik, eteğini dolaştırır, yere kapaklanır, yine karanlık yok eder.
- جامهاش سوزد بگوید نار نیست ** جامهاش دوزد بگوید تار نیست
- Hâsılı bu Cebir dâvası, Sofistliktir. Onun için de Tann'yı inkâr edişten beterdir. 3015
- پس تسفسط آمد این دعوی جبر ** لاجرم بدتر بود زین رو ز گبر
- Tanrı'yı inkâr eden, âlem vardır, Tanrı yoktur. Yarabbi diyene icabette bulunamaz, yoktur ki der.
- گبر گوید هست عالم نیست رب ** یا ربی گوید که نبود مستحب
- Halbuki bu, dünya hiç yoktur der. Sofist, tereddütler, ıstıraplar içindedir.
- این همی گوید جهان خود نیست هیچ ** هسته سوفسطایی اندر پیچ پیچ
- Bütün âlem, ihtiyarı ikrar eder, emrin nehyin, şunu getir, onu getirme demenin hak olduğunu söyler de,
- جملهی عالم مقر در اختیار ** امر و نهی این میار و آن بیار
- O, daima emir ve nehiy yoktur. Yapılan işler, dileğimizle değildir deyip durur.
- او همی گوید که امر و نهی لاست ** اختیاری نیست این جمله خطاست
- Arkadaş, duyguyu hayvan bile ikrar eder. Fakat bu husustaki delil, pek incedir. 3020
- حس را حیوان مقرست ای رفیق ** لیک ادراک دلیل آمد دقیق