English    Türkçe    فارسی   

5
3044-3093

  • Neden küçük çocukları döversin de büyüklere dokunmazsın?
  • Malını çalan hırsızı gösterir, tut şunu, elini ayağını kır, onu esir et dersin. 3045
  • Karına göz koyana karşı yüz binlerce defa coşar, köpürürsün.
  • Fakat sel gelse de eşyanı götürse akıl, hiç sele kızar, kinlenir mi?
  • Yahut yel esse de sarığını kapıp uçursa gönlünde yele karşı bir hiddet peydahlanır mı?
  • Öfke, cebrice, özürlere girişmeyesin diye sana ihtiyarin olduğunu anlatıp durmadadır.
  • Deveci, bir deveyi dövse o deve, dövene kasdeder. 3050
  • Devecinin değneğine kızmaz. Görüyorsun ya deve bile ihtiyardan bir kolcuya sahiptir.
  • Yine böylece bir köpeğe taş atsan iki büklüm olur da sana salar.
  • Hattâ seni bırakıp o taşı yakalarsa, ısırırsa o da yine sana olan kızgınlığındandır. Çünkü sen ondan uzaktasın, sana el atamıyor, onu ısırıyor.
  • Hayvani olan akıl bile ihtiyarı biliyor.Artık sen ey insani akıl, utan da ihtiyar yoktur deme.
  • İhtiyar, apaydın meydandadır ama o obur, sahur yemeği tamahiyle gözünü nurdan kapar. 3055
  • Çünkü onun bütün meyli, ekmek yemeyedir, bunun için yüzünü karanlığa tutar da daha gündüz olmadı der.
  • Hırs, gündüzü bile gizledikten sonra artık delile sırtını çevirirse şaşılmaz.
  • Halkın ihtiyarına ve kaza ve kaderin ihtiyarıgidermeyeceğine dair hikâye
  • Bir hırsız, şahneye dedi ki: Efendim, yaptığım i}, Tanrı takdiri.
  • Şahne dedi ki:A iki gözümün nuru, benim yaptığım da Tanrının hikmeti, Tanrı'nın takdiri!
  • Birisi bir dükkândan bir turp çalsa da a akilli kişi, bu Tanrı takdiri dese, 3060
  • Başına iki üç yumruk vurur da bu da Tanrı takdiri dersin, koy turpu yerine!
  • A herzevekil, bir nebat hususunda bakkal bile bu gadri kabul etmiyor da,
  • Sen buna nasıl güveniyor, ejderhanın çevresinde dönüp dolaşıyorsun?
  • Böyle bir özürle ey akılsız adam, kanını da tamamıyla sebil ettin, malını da, karını da, öyle mi?
  • Şu halde birisi de senin bıyığını tutup yolsa da özür getirse, kendisini mecbur gösterse kabul mu edeceksin? 3065
  • Tanrı hükmü, sana özür olabiliyorsa âlâ, öğren de bana fetva ver bakalım.
  • Benim de yüzlerce isteğim, şehvetim var da elim, korkudan, Tanrı heybetinden bağlı.
  • Kerem et de bana şu özrü öğret, elimden ayağımdan düğümü çöz.
  • Bir sanatı seçmiş, kendine iş edinmişsin. Bu, bîr ihtiyarım var, bir düşüncem var demektir.
  • Yoksa ey iş eri, neden sanatlar arasında o sanatı seçtin? 3070
  • Ama nefis ve hava ve heves nöbeti geldi miydi sana yirmi er kuvveti gelir.
  • Dostun senin bir habbecik menfaatine mâni oha hemen savaş ihtiyarına sahip olur onunla cenge kalkışırsın.
  • Fakat nimetlere şükür etme nöbeti geldi mi ihtiyarın yoktur; taştan da aşağı bir hal alırsın.
  • Nihayet cehennem de seni yakıyorum ama hoş gör, beni mazur tut diye özür getirir.
  • Kimse, bu delille seni mazur görmedikten sonra artık bu delil, seni cellâdın elinden kurtarmaz. 3075
  • Alem böyle kurulmuş, böyle gider. Bu âlemi gördün ya, o âlemin hali de artık sana malűm oldu demektir.
  • Cebrîye cevap, ihtiyarı ispat, emir ve nehyin doğruluğu, cebrînin getirdiği özrün hiçbir şeriat ve dinde makbul olmayışı ve onu, yaptığı işin cezasından kurtarmayacağı, nitekim Cebrî İblis'in "Rabbim, beni sen azdırdın" sözünün de kabul edilmediği hakkında hikâye. Az, çoğa delâlet eder.
  • Birisi ağacın tepesine çıkmış, hırsızcasına şiddetle ağacı silkiyor, meyvalarını döküyordu.
  • Bağ sahibi gelip a alçak dedi, Tanrı'dan utanmıyor musun? Bu yaptığın ne?
  • Hırsız dedi ki: Tanrı bağından Tanrı kulu, Tanrı'nın ihsan ettiği hurmayı yerse,
  • Âdice ne kınıyorsun, gani Tanrı'nın ihsanını neden kıskanıyorsun? 3080
  • Bağ sahibi, hizmetçisine Aybek, dedi, getir o ipi de şu adama cevap vereyim.
  • İp gelince hırsızı ağaca bir güzelce bağladı. Arkasına, ayaklarına vurarak onu adamakıllı dövmeye başladı.
  • Hırsız, yahu dedi, Tanrı'dan utan, bu suçsuz günahsız kulu öldürüyorsun.
  • Bağcı dedi ki: Tanrının kulu, başka bir kulunu Tanrı sopasiyle güzelce dövüyor.
  • Sopa da Tanrının, arka da, yan da. Ben, ancak onun kulu ve buyruğunun aletiyim. 3085
  • Hırsız, cebirden tövbe ettim, ihtiyar vardır, vardır, var dedi.
  • Kutlardaki ihtiyarları, onun ihtiyarı var etti. Onun ihtiyarı bir atlıdır, bizim ihtiyarımıza binmiş-
  • Tanrı ihtiyarı, bizim ihtiyarımızı meydana getirmiştir. Emir, ancak ihtiyara dayanır.
  • Her mahlûkun, ihtiyarsız gibi görünen muktedir bir hâkimi vardır ki,
  • Onu ihtiyarsız bir surette çekip avlar. Zeydin kulağını tutup bir yana çeker. 3090
  • Fakat ihtiyacı olmıyan Tanrı, hiçbir aleti olmaksızın, o kulun ihtiyarını, kendisine kement yapar.
  • Zeydi, kendi ihtiyarı, bağlar.Tanrı da köpeksiz, tuzaksız onu avlar.
  • O dülger tahtaya hâkimdir, o ressam güzelliğe hâkim.