English    Türkçe    فارسی   

5
305-354

  • Ey eşi, benzeri olamayan Allah, mademki bu sözü kulağımıza küpe yaptın, ihsanda bulun, bu sözleri bol bol saç! 305
  • Kulağımızı tut, bizi o sarhoşların halis şarabını içtikleri meclise çek, oraya götür.
  • Madem ki bize bundan bir koku duyurdun, ey din Allahsı o tulumun ağzını kapama.
  • Ey kendisine sığınılan Allah, ey kendisinden imdat istenen Rab, esirgeme, ihsan et de erkek, kadın herkes, senin şarabından içsin!
  • Ey duaları duadan önce duyan, muratları istenmeden veren Allah, gönüle her an yüzlerce kapı açarsın.
  • Birkaç harftir yazdın. Taşlar bile o harflerin sevgisiyle eridi muma döndü. 310
  • Yüzlerce akla, fikre fitne olarak kaş nununu, göz sadını, kulak cimini yazdın.
  • Akıl o harfler yüzünden ince eleyip sık dokumaya koyuldu. Ey yazısı güzel edip, bunları boz!
  • Yokluğa, her düşünceye göre an be an güzel bir hayal nakşetme;
  • Hayal levhine göz, yanak, yüz ve ben gibi görülmemiş harfler yazmaktasın.
  • Halbuki ben, yokluğa aşığım, vara bakıp sarhoş olmam. Çünkü yokluk sevgilisi, bence daha vefalıdır. 315
  • Allah akıla o şekilleri okuttu, bu suretle onun tedbirlerden vazgeçip Allahsını dilemesini diledi.
  • Levhi mahfuz ve herkesin, günlük nasibi ne kadarsa o levihten o kadarına akıl erdirmesi, Cebrail aleyhisselam’ın her gün o levihten bir şey anlamasına benzer
  • Akıl, her sabah melek gibi o Levhi Mahfuz’dan bir ders alır.
  • Yokluğu parmaksız olarak yazılmış yazılara bak; dünyaya dalanlar, o yazıların karartısına şaşırıp kalmışlar.
  • Herkes bir hayale kapılmış, bir bucağı eşmede. Biri bir define bulmak için bir bucağı kazmada;
  • Biri bir hayal peşine düşmüş, azamet sahibi olduğu halde dağlardaki madenlere yüz çevirmiş; 320
  • Öbürü, bir hayale düşmüş, sıkıntılı uğraşmalarla, didişmelerle inci çıkarmak için denize yönelmiş;
  • Bir başkası papaz olmak için kiliseye kapanmış, bir başkası da hırs içinde ekine tarlaya düşmüş!
  • O yol kesen, kurtulduğunu hayal etmiş, bu ise hayalince bir hastaya merhem olmuş.
  • Biri peri çağırmaya koyulmuş, gönlünü aklını kaybetmiş, öbürü, yıldız bilgisine kapılıp nalını yıldızın üstüne koymuş.
  • Bu gidişler, içteki renk renk hayaller yüzünden dışarıda da birbirine aykırı görünür. 325
  • Bu ona bakıp ne yapıyor, ne iş işliyor diye hayrette. Bu şaraptan her tadan kişi, öbürünün yaptığını boş bulmada.
  • O hayaller birbirine aykırı olamasaydı görünen gidişler, nasıl olur da birbirine zıt olur, zıt görünürdü?
  • Hepsi de can kıblesini kaybetmişlerdir de onun için herkes, bir yana yüz çevirmiştir.
  • Birbirine aykırı gidişler ve çeşitli didinişler, karanlıkta kıblenin ne tarafta olduğunu arayanların haline ve denizin dibinde inci arayan dalgıçların durumuna benzer
  • Nitekim bir bölük halk da kıble nerede diye ararlar, bir hayale kapılıp her yana döner dururlar.
  • Sabah olup ta Kâbe yüz gösterdi mi kimin yol yitirdiği anlaşılır. 330
  • Yahut da dalgıçlar gibi hani. Hepsi denize dalar, herkes, denizin dibinde eline ne geçerse aceleyle devşirir.
  • Değerli inci ümidiyle şunu bunu torbalarına doldururlar.
  • O koca denizin dibinden çıktılar mı iri değerli inci kimdeyse meydana çıkar.
  • Öbürünün küçük inci, daha öbürünün de kırık taş parçaları ve boncuk bulduğu anlaşılır.
  • İşte onları uykularından uyaracak olan, kahredici ve kötülükleri açığa vurucu bulunan kıyamette buna benzer. 335
  • Her bölük pervaneler gibi alemde bir mumun etrafında dönüp dolaşır.
  • Kendilerini bir ateşe vururlar ama hakikatte kendi mumlarının çevresinde dolanmaktadırlar.
  • Alevinden ağacın daha ziyade yeşerdiği bahtı yaver Musa’nın ateşini umarlar.
  • Her sürü o ateşin ihsanını duymuştur; herkes her kıvılcımı o ateş sanır.
  • Fakat sabah çağı, ebedilik nuru doğdu mu her biri, etrafında döndüğü nurun ne biçim bir mum olduğunu görür. 340
  • Kim o zafer mumu ile kanadını yakmış ise o mum, ona seksen tane kanat bağışlar.
  • Nice pervaneler iki gözlerini yummuşlardır da kötü bir muma atılmışlardır, kanatlarını yakıp onun altına düşe kalmışlardır.
  • Pişmanlıkla, hararetle çırpınıp dururlar. Gözlerinin bağı olmasına, böylece bir havaya körcesine düşmelerine ah ederler.
  • Mum da ben yandım, seni yanmadan, cefa ve elemden nasıl kurtarabilirdim? der.
  • Mum da ağlaya ağlaya der ki: Benim bile başım yandı, artık başkasını nasıl aydınlatabilirim? 345
  • “Ey hasret, hazır ol o kullara ki” ayetinin tefsiri
  • O “Senin ahvaline baktım da gururlandım, halini geç gördüm” der.
  • Mum sönmüş, şarap bitmiş, sevgili de bizim eğri görüşümüzden utanmış, dalgalara batmış, gömülmüştür.
  • Faydalar, ziyanın ve helakin ta kendisi olmuştur. Artık, körlükten Allahya şikayet et dur.
  • Halbuki ne güzeldir inanılır müslüman, iman sahibi ve ibadet edip duran kardeşlerin ruhları.
  • Herkes bir yana yüz tutmuştur. O azizlerse hiç yanda olmayana yüz çevirmişlerdir. 350
  • Her güvercin bir yana uçmuştur, bu güvercinse cihetsizlik tarafına!
  • Biz ne hava kuşlarıyız, ne ev kuşları. Bizim yemimiz yemsizlik yemidir.
  • Onun için rızkımız böyle bol bol gelmededir; çünkü, bizim elbise dikmemiz elbiseyi yırtmaktır!
  • Fereciye önce fereci denmesinin sebebi
  • Sofinin biri bir iç sıkıntısına uğradı, cüppesinin önünü yırttı, ondan sonra ferahladı.