English    Türkçe    فارسی   

5
3083-3132

  • Hırsız, yahu dedi, Tanrı'dan utan, bu suçsuz günahsız kulu öldürüyorsun.
  • Bağcı dedi ki: Tanrının kulu, başka bir kulunu Tanrı sopasiyle güzelce dövüyor.
  • Sopa da Tanrının, arka da, yan da. Ben, ancak onun kulu ve buyruğunun aletiyim. 3085
  • Hırsız, cebirden tövbe ettim, ihtiyar vardır, vardır, var dedi.
  • Kutlardaki ihtiyarları, onun ihtiyarı var etti. Onun ihtiyarı bir atlıdır, bizim ihtiyarımıza binmiş-
  • Tanrı ihtiyarı, bizim ihtiyarımızı meydana getirmiştir. Emir, ancak ihtiyara dayanır.
  • Her mahlûkun, ihtiyarsız gibi görünen muktedir bir hâkimi vardır ki,
  • Onu ihtiyarsız bir surette çekip avlar. Zeydin kulağını tutup bir yana çeker. 3090
  • Fakat ihtiyacı olmıyan Tanrı, hiçbir aleti olmaksızın, o kulun ihtiyarını, kendisine kement yapar.
  • Zeydi, kendi ihtiyarı, bağlar.Tanrı da köpeksiz, tuzaksız onu avlar.
  • O dülger tahtaya hâkimdir, o ressam güzelliğe hâkim.
  • Demirci, demire hâkimdir, mimar, alete hâkim.
  • Şaşılacak şey, görülmemiş nesne şudur ki bunca ihtiyar, kul gibi onun ihtiyarına secde eder. 3095
  • Cansız şeylere kudretin var, fakat bu kudretin, onlardaki cansızlığı giderdi mi?
  • Onun kudreti de tıpkı bunun gibi kulların ihtiyarlarını gidermez.
  • İstersen onun kudret ve ihtiyarını kemaliyle söyle. Bu, cebir ve sapıklık olmaz.
  • Benim küfrüm onun dileğidir dedin ama bil ki senin de bu küfürde bir dileğin var.
  • 3100, Çünkü sen istemedikçe kâfir olmazsın. Dileksiz küfür, tenakuzdur. Hem kâfirsin, hem de küfrü istemiyorsun, böyle şey olur mu? 3100
  • Âcize emir vermek hem kötü bir şeydir, hem çirkin bir şey. Âcize kızmak, gazap etmekse bundan da beterdir, hele merhamet sahibi Tanrı kızar, gazap ederse!
  • Öküz boyunduruğa gelmezse döverler. Fakat uçmıyan öküz, hiç döğülür mü, horlanır m?
  • Öküz bile hizmetten kaçarsa mazur tutulmuyor peki, öküz sahibi, neden mazur sayılsın?
  • Mademki, hasta değilsin, başını bağlama.İhtiyarın vardır, sakalına, bıyığına gülme.
  • Çalış, Tanrı şarabını iç,bir tazelik bul da o zaman ihtiyarsız bir hale gelir, kendinden geçersin. 3105
  • O zaman bütün ihtiyar, o şarabin olur. Sen de tam bir sarhoş gibi tamamiyle mazur sayılırsın.
  • O zaman ne söylersen sözün, şarabin sözü olur. O zaman ne siler, süpürürsen silip süpürdüğün, şarabın silip süpürmesi olur.
  • Tanrı kadehinden şarap içen sarhoş, hiç adaletten ve doğrudan başka bir şey yapar mı?
  • Firavun, imana gelen büyücülerin ellerini, ayaklarını kestireceği vakit Firavun'a yirmi kere dediler ki: Elimizin ayağımızın kesileceğinden pervamız yok.
  • Bizim elimiz, ayağımız, o tek Tanrı'dır. Zahirî olsa bir gölgeden ibarettir, eksilebilir. 3110
  • "Tanrı, neyi dilediyse o oldu" hadîsinin mânası. Yani dilek, onun dileğidir, onun rızasıdır. Onun rızasını arayın. Başkalarının hışmından, başkalarının reddetmesinden gönlünüz daralmasın. Hadîsteki "Kâne oldu" sözü mazidir ama Tanrı işinde geçmiş, gelecek yoktur. Çünkü "Tanrı yanında ne sabah vardır, ne akşam."
  • Kulun "Tanrı, ne dilediyse o oldu" demesi, o işte tembel ol demek için değildir. gu söz, kalbini sağlam tutup çalışmaya teşviktir.
  • O hizmette daha fazla gayrette bulun, o işe daha fazla alış ve sarıl demektir.
  • Sana, adamım, ne dilersen dile. İşin iş, dilediğin şey, dilediğin gibi olacak deseler.
  • O zaman tembellik etsen de caizdir. Çünkü ne dilersen olup bitecek.
  • Fakat "Tanrı, neyi dilediyse o oldu." Hüküm, mutlak ve ebedî olarak onundur derlerse, 3115
  • Neden o işe yüzlerce adam gibi sarılmaz, kulcasına o işin etrafında dönüp dolaşmazsın?
  • Vezir, neyi dilerse o olur. Alıp tutmada hüküm onun hükmü derlerse.
  • Derhal yüz adammışsın gibi onun etrafında dönüp dolaşır, başına ihsan ve lûtuflar dökmesi için elinden geleni yapmaya mı kalkışırsın;
  • Yoksa vezirden, vezirin köşkünden kaçıp gider misin? Bu son hareket, onun yardımını,lűtfunu aramak değildir ki.
  • Sen, bu sözü ters anladın da tembelleştin, anlayışına ters bir hal oldu, akim karıştı gitti. 3120
  • Emir, o filân efendinindir demek, ne demektir? Sakın ha,ondan başkasıyla az düş kalk.
  • Onun başına dön dolaş. Emir, onun emri, düşmanı o öldürecek, dostun canini o kurtaracak.
  • O ne dilerse ancak ona nail olabilirsin. Onun için onun yanına az gitme, onu kaybetme, onu seç demektir.
  • Mademki hüküm, onun hükmü, onun yanın" uğrama, onun etrafında dönüp dolaşma da amel defterin kapkara, yüzün sapsarı olmasın demek değildir.
  • O sözü, tevîl etmek gerektir ki seni kızıştırsın. ümitlendirsin, çevik bir hale getirsin, âr ve haya sahibi etsin. 3125
  • Eğer sana gevşeklik verirse bil ki bu, seni başka bir hale sokuyor, tevil değildir.
  • Bu söz, seni gayrete getirmek, ümitsizleri iki ellerinden tutmak için gelmiştir.
  • Kur'an'ın mânasını, ancak Kur'an'dan, yahut da hava ve hevesini ateşe vurmuş,
  • Kur'an'ın huzurunda alçalmış,kurban olmuş,ruhu,Kur'an kesilmiş adamdan sor.
  • Bir yağ, tamamiyle güle feda olur, gül kesilirse ister onu yağ diye kokla, ister gül diye! 3130
  • "Kalem olacak şeyleri yazdı, mürekkebi bile kurudu" demek de buna benzer. Yani "Kalemin mürekkebi kurudu, ibadetle günah bir değildir, emin oluşla hırsızlık ediş bir değildir. Kalem yazdı,mürekkebi bile kurudu, şükürle nankörlük bir değildir. Kalem yazdı,mürekkebi bile kurudu, şüphe yok Tanrı, ihsan sahiplerinin ecrini zayetmez", bunları yazdı da kurudu demektir.
  • "Kalem yazdı, mürekkebi bile kurudu" sözü de insanı, en önemli işe teşvik etmek içindir.
  • Şu halde kalem, herkesin işine lâyık olan mükâfat ve mücazatı yazmıştır.