English    Türkçe    فارسی   

5
3104-3153

  • Mademki, hasta değilsin, başını bağlama.İhtiyarın vardır, sakalına, bıyığına gülme.
  • چون نه‌ای رنجور سر را بر مبند  ** اختیارت هست بر سبلت مخند 
  • Çalış, Tanrı şarabını iç,bir tazelik bul da o zaman ihtiyarsız bir hale gelir, kendinden geçersin. 3105
  • جهد کن کز جام حق یابی نوی  ** بی‌خود و بی‌اختیار آنگه شوی 
  • O zaman bütün ihtiyar, o şarabin olur. Sen de tam bir sarhoş gibi tamamiyle mazur sayılırsın.
  • آنگه آن می را بود کل اختیار  ** تو شوی معذور مطلق مست‌وار 
  • O zaman ne söylersen sözün, şarabin sözü olur. O zaman ne siler, süpürürsen silip süpürdüğün, şarabın silip süpürmesi olur.
  • هرچه گویی گفته‌ی می باشد آن  ** هر چه روبی رفته‌ی می باشد آن 
  • Tanrı kadehinden şarap içen sarhoş, hiç adaletten ve doğrudan başka bir şey yapar mı?
  • کی کند آن مست جز عدل و صواب  ** که ز جام حق کشیدست او شراب 
  • Firavun, imana gelen büyücülerin ellerini, ayaklarını kestireceği vakit Firavun'a yirmi kere dediler ki: Elimizin ayağımızın kesileceğinden pervamız yok.
  • جادوان فرعون را گفتند بیست  ** مست را پروای دست و پای نیست 
  • Bizim elimiz, ayağımız, o tek Tanrı'dır. Zahirî olsa bir gölgeden ibarettir, eksilebilir. 3110
  • دست و پای ما می آن واحدست  ** دست ظاهر سایه است و کاسدست 
  • "Tanrı, neyi dilediyse o oldu" hadîsinin mânası. Yani dilek, onun dileğidir, onun rızasıdır. Onun rızasını arayın. Başkalarının hışmından, başkalarının reddetmesinden gönlünüz daralmasın. Hadîsteki "Kâne oldu" sözü mazidir ama Tanrı işinde geçmiş, gelecek yoktur. Çünkü "Tanrı yanında ne sabah vardır, ne akşam."
  • معنی ما شاء الله کان یعنی خواست خواست او و رضا رضای او جویید از خشم دیگران و رد دیگران دلتنگ مباشید آن کان اگر چه لفظ ماضیست لیکن در فعل خدا ماضی و مستقبل نباشد کی لیس عند الله صباح و لا مساء 
  • Kulun "Tanrı, ne dilediyse o oldu" demesi, o işte tembel ol demek için değildir. gu söz, kalbini sağlam tutup çalışmaya teşviktir.
  • قول بنده ایش شاء الله کان  ** بهر آن نبود که تنبل کن در آن 
  • O hizmette daha fazla gayrette bulun, o işe daha fazla alış ve sarıl demektir.
  • بلک تحریضست بر اخلاص و جد  ** که در آن خدمت فزون شو مستعد 
  • Sana, adamım, ne dilersen dile. İşin iş, dilediğin şey, dilediğin gibi olacak deseler.
  • گر بگویند آنچ می‌خواهی تو راد  ** کار کار تست برحسب مراد 
  • O zaman tembellik etsen de caizdir. Çünkü ne dilersen olup bitecek.
  • آنگهان تنبل کنی جایز بود  ** کانچ خواهی و آنچ گویی آن شود 
  • Fakat "Tanrı, neyi dilediyse o oldu." Hüküm, mutlak ve ebedî olarak onundur derlerse, 3115
  • چون بگویند ایش شاء الله کان  ** حکم حکم اوست مطلق جاودان 
  • Neden o işe yüzlerce adam gibi sarılmaz, kulcasına o işin etrafında dönüp dolaşmazsın?
  • پس چرا صد مرده اندر ورد او  ** بر نگردی بندگانه گرد او 
  • Vezir, neyi dilerse o olur. Alıp tutmada hüküm onun hükmü derlerse.
  • گر بگویند آنچ می‌خواهد وزیر  ** خواست آن اوست اندر دار و گیر 
  • Derhal yüz adammışsın gibi onun etrafında dönüp dolaşır, başına ihsan ve lûtuflar dökmesi için elinden geleni yapmaya mı kalkışırsın;
  • گرد او گردان شوی صد مرده زود  ** تا بریزد بر سرت احسان و جود 
  • Yoksa vezirden, vezirin köşkünden kaçıp gider misin? Bu son hareket, onun yardımını,lűtfunu aramak değildir ki.
  • یا گریزی از وزیر و قصر او  ** این نباشد جست و جوی نصر او 
  • Sen, bu sözü ters anladın da tembelleştin, anlayışına ters bir hal oldu, akim karıştı gitti. 3120
  • بازگونه زین سخن کاهل شدی  ** منعکس ادراک و خاطر آمدی 
  • Emir, o filân efendinindir demek, ne demektir? Sakın ha,ondan başkasıyla az düş kalk.
  • امر امر آن فلان خواجه‌ست هین  ** چیست یعنی با جز او کمتر نشین 
  • Onun başına dön dolaş. Emir, onun emri, düşmanı o öldürecek, dostun canini o kurtaracak.
  • گرد خواجه گرد چون امر آن اوست  ** کو کشد دشمن رهاند جان دوست 
  • O ne dilerse ancak ona nail olabilirsin. Onun için onun yanına az gitme, onu kaybetme, onu seç demektir.
  • هرچه او خواهد همان یابی یقین  ** یاوه کم رو خدمت او برگزین 
  • Mademki hüküm, onun hükmü, onun yanın" uğrama, onun etrafında dönüp dolaşma da amel defterin kapkara, yüzün sapsarı olmasın demek değildir.
  • نی چو حاکم اوست گرد او مگرد  ** تا شوی نامه سیاه و روی زود 
  • O sözü, tevîl etmek gerektir ki seni kızıştırsın. ümitlendirsin, çevik bir hale getirsin, âr ve haya sahibi etsin. 3125
  • حق بود تاویل که آن گرمت کند  ** پر امید و چست و با شرمت کند 
  • Eğer sana gevşeklik verirse bil ki bu, seni başka bir hale sokuyor, tevil değildir.
  • ور کند سستت حقیقت این بدان  ** هست تبدیل و نه تاویلست آن 
  • Bu söz, seni gayrete getirmek, ümitsizleri iki ellerinden tutmak için gelmiştir.
  • این برای گرم کردن آمدست  ** تا بگیرد ناامیدان را دو دست 
  • Kur'an'ın mânasını, ancak Kur'an'dan, yahut da hava ve hevesini ateşe vurmuş,
  • معنی قرآن ز قرآن پرس و بس  ** وز کسی که آتش زدست اندر هوس 
  • Kur'an'ın huzurunda alçalmış,kurban olmuş,ruhu,Kur'an kesilmiş adamdan sor.
  • پیش قرآن گشت قربانی و پست  ** تا که عین روح او قرآن شدست 
  • Bir yağ, tamamiyle güle feda olur, gül kesilirse ister onu yağ diye kokla, ister gül diye! 3130
  • روغنی کو شد فدای گل به کل  ** خواه روغن بوی کن خواهی تو گل 
  • "Kalem olacak şeyleri yazdı, mürekkebi bile kurudu" demek de buna benzer. Yani "Kalemin mürekkebi kurudu, ibadetle günah bir değildir, emin oluşla hırsızlık ediş bir değildir. Kalem yazdı,mürekkebi bile kurudu, şükürle nankörlük bir değildir. Kalem yazdı,mürekkebi bile kurudu, şüphe yok Tanrı, ihsan sahiplerinin ecrini zayetmez", bunları yazdı da kurudu demektir.
  • و هم‌چنین قد جف القلم یعنی جف القلم و کتب لا یستوی الطاعة والمعصیة لا یستوی الامانة و السرقة جف القلم ان لا یستوی الشکر و الکفران جف القلم ان الله لا یضیع اجر المحسنین 
  • "Kalem yazdı, mürekkebi bile kurudu" sözü de insanı, en önemli işe teşvik etmek içindir.
  • هم‌چنین تاویل قد جف القلم  ** بهر تحریضست بر شغل اهم 
  • Şu halde kalem, herkesin işine lâyık olan mükâfat ve mücazatı yazmıştır.
  • پس قلم بنوشت که هر کار را  ** لایق آن هست تاثیر و جزا 
  • Eğri gidersen kalem de sana eğri yazar. Doğru gelirsen kalem de kutluluğunu artırır.
  • کژ روی جف القلم کژ آیدت  ** راستی آری سعادت زایدت 
  • Zulmedersen kötüsün, gerisin geriye gittin. Kalem bunu yazdı ve mürekkebi kurudu. Adalette bulunursan saadete erersin, kalem bunu yazdı, mürekkebi bile kurudu.
  • ظلم آری مدبری جف القلم  ** عدل آری بر خوری جف القلم 
  • Elinle hırsızlık edersen cezasını çekersin. Kalem yazdı, mürekkebi bile kurudu. Şarap içersen sarhoş olursun. Kalem yazdı, mürekkebi bile kurudu. 3135
  • چون بدزدد دست شد جف القلم  ** خورد باده مست شد جف القلم 
  • Reva görür müsün ki Tanrı, işten kalsın, hiçbir şey yapamasın.
  • تو روا داری روا باشد که حق  ** هم‌چو معزول آید از حکم سبق 
  • İş,benim elimden çıktı,bir şey yapamam artık.Benim yanıma bu kadar gelme, bu kadar sızlanma desin,
  • که ز دست من برون رفتست کار  ** پیش من چندین میا چندین مزار 
  • "Kalem kurudu" sözünün mânası, benim yanımda adaletle sitem bir değildir.
  • بلک معنی آن بود جف القلم  ** نیست یکسان پیش من عدل و ستم 
  • Ben, hayırla şerrin arasına bir fark koydum. Kötüyle daha kötüyü de ayırdım demektir.
  • فرق بنهادم میان خیر و شر  ** فرق بنهادم ز بد هم از بتر 
  • Bir zerre bile sende edep ve hayayı artırsa, dostunda bir zerre daha edepli olsan bil ki bu, Tanrının lûtfudur, ihsanıdır. 3140
  • ذره‌ای گر در تو افزونی ادب  ** باشد از یارت بداند فضل رب 
  • O bir zerre, senin kadrini artırır. O bir zerre, harice dağ gibi ayak basar.
  • قدر آن ذره ترا افزون دهد  ** ذره چون کوهی قدم بیرون نهد 
  • Bir padişah olsa da onun yanında emin kişiyle zâlimin bir farkı olmasa.
  • پادشاهی که به پیش تخت او  ** فرق نبود از امین و ظلم‌جو 
  • Onun kendisini reddedeceğinden korkup titreyenle onun işini kınayanı.
  • آنک می‌لرزد ز بیم رد او  ** وانک طعنه می‌زند در جد او 
  • Fark etmese, yanında ikisi de bir olsa bu adam, padişah değildir. Kara toprak, o adamın başına!
  • فرق نبود هر دو یک باشد برش  ** شاه نبود خاک تیره بر سرش 
  • Bir zerre bile senin çalışmanı atırsa Tanrı terazisinde tartılır. 3145
  • ذره‌ای گر جهد تو افزون بود  ** در ترازوی خدا موزون بود 
  • Halbuki bu padişahların önünde can çekisip durursun. Çünkü bunlar,hiyanetle hakikati bilmezler,haberleri bile yoktur.
  • پیش این شاهان هماره جان کنی  ** بی‌خبر ایشان ز غدر و روشنی 
  • Bir kovucunun söziyle yıllarca süren hizmetini zayi ediverdi.
  • گفت غمازی که بد گوید ترا  ** ضایع آرد خدمتت را سالها 
  • Fakat her şeyi duyan, her şeyi gören bir padişah, koyucuların sözlerine aldırmaz bile.
  • پیش شاهی که سمیعست و بصیر  ** گفت غمازان نباشد جای‌گیر 
  • Bütün kovucular, ondan ümitlerini keser, meyus olurlar. Fakat bize geldiler, kovuculuk ettiler mi onlara bağlılığımız artar.
  • جمله غمازان ازو آیس شوند  ** سوی ما آیند و افزایند پند 
  • Padişaha, bizim önümüzde nice kovuculukta bulunurlar, cefakârlıklarımızı söylerler. Yürü, artık kalem kurudu, az vefakâr ol derler. 3150
  • بس جفا گویند شه را پیش ما  ** که برو جف القلم کم کن وفا 
  • "Kalem yazdı, mürekkebi kurudu'' sözünün mânası, cefa ile vefa birdir demek değildir.
  • معنی جف القلم کی آن بود  ** که جفاها با وفا یکسان بود 
  • Cefaya karşılık cefa.. Kalem yazdı, mürekkebi bile kurudu. O vefaya karşılık da vefa.. Kalem yazdı,mürekkebi bile kurudu demektir.
  • بل جفا را هم جفا جف القلم  ** وآن وفا را هم وفا جف القلم 
  • Af vardır, fakat ümit parlaklığı nerde ki kul, Tanrı'dan çekinmeyle yüzü ak olsun?
  • عفو باشد لیک کو فر امید  ** که بود بنده ز تقوی روسپید