English    Türkçe    فارسی   

5
3171-3220

  • Tanrı'nın binlerce ihsanına, onun nedimi olduğuna, onu bilenler arasına katıldığına güveni vardı.
  • اعتمادش بر هزاران موهبت  ** که ندیم حق شد اهل معرفت 
  • Padişahın nedimi bir küstahlıkta bulunursa bu-hareketi, kendine senet yapma.
  • گر ندیم شاه گستاخی کند  ** تو مکن آنک نداری آن سند 
  • Tanrı,bel verdi. Elbette bel, kemerden iyidir. Fakat taç veren adam, baş da verebilir mi?
  • حق میان داد و میان به از کمر  ** گر کسی تاجی دهد او داد سر 
  • Sonunda bir gün padişah, o efendiyi (Amid'i) bir suç altına aldı, elini ayağını bağlattı.
  • تا یکی روزی که شاه آن خواجه را  ** متهم کرد و ببستش دست و پا 
  • Efendinizin definesi nerede? Gösterin diye kölelere işkence etmeye başladı. 3175
  • آن غلامان را شکنجه می‌نمود  ** که دفینه‌ی خواجه بنمایید زود 
  • A aşağılık adamlar, onun sırrını söyleyin bana.. Yoksa dilinizi, boğazınızı keserim diye,
  • سر او با من بگویید ای خسان  ** ورنه برم از شما حلق و لسان 
  • Tam bir ay onlara gece gündüz işkence ettirdi.
  • مدت یک ماهشان تعذیب کرد  ** روز و شب اشکنجه و افشار و درد 
  • Onları paramparça etti. Bir tanesi bile efendilerinin sırrını söylemediler.
  • پاره پاره کردشان و یک غلام  ** راز خواجه وا نگفت از اهتمام 
  • Bu sırada yoksul uyurken hatiften ses geldi: Ey ulu er, gel de sen de kul olmayı bunlardan öğren!
  • گفتش اندر خواب هاتف کای کیا  ** بنده بودن هم بیاموز و بیا 
  • Ey Yusufların derisini paralıyan, seni de bir kurt paralarsa bunu kendinden bil. 3180
  • ای دریده پوستین یوسفان  ** گر بدرد گرگت آن از خویش دان 
  • Bütün yıl dokuduğunu giyin, bütün yıl ektiğin" biç!
  • زانک می‌بافی همه‌ساله بپوش  ** زانک می‌کاری همه ساله بنوش 
  • Anbean sana gelip çatan bu dertler, senin yaptıklarının cezasıdır. İşte "Kalem yazdı, mürekkebi bile kurudu"nun mânası budur.
  • فعل تست این غصه‌های دم به دم  ** این بود معنی قد جف القلم 
  • Bizim âdetimiz değişmez, doğru yolu gösteririz. iyiliğe karşılık iyilik,kötülüğe karşılık da kötülük demektir.
  • که نگردد سنت ما از رشد  ** نیک را نیکی بود بد راست بد 
  • Ne yapacaksan düşün de öyle yap, çünkü Süleyman diridir. Sen Şeytan oldukça kılıcı sıyrılmıştır.
  • کار کن هین که سلیمان زنده است  ** تا تو دیوی تیغ او برنده است 
  • Fakat bir adam melek oldu mu kılıçtan emindir, Süleyman'dan hiçbir korkusu yoktur onun. 3185
  • چون فرشته گشته از تیغ آمنیست  ** از سلیمان هیچ او را خوف نیست 
  • Süleyman'ın hükmü, meleğe değildir .Şeytanadır.Eziyet,zahmet,topraktadır,gökte değil.
  • حکم او بر دیو باشد نه ملک  ** رنج در خاکست نه فوق فلک 
  • Bu cebir inanışını bırak, pek boştur bu inanış. Bu inanışı bırak da cebrin sırrının sırrı nedir, anla.
  • ترک کن این جبر را که بس تهیست  ** تا بدانی سر سر جبر چیست 
  • Bütün tembellerin malı olan şu cebri bırak da can gibi olan o cebirden bir haber al.
  • ترک کن این جبر جمع منبلان  ** تا خبر یابی از آن جبر چو جان 
  • Mâşukluğu bırak da âşık ol ey güzel ve üstün olduğunu sanan!...
  • ترک معشوقی کن و کن عاشقی  ** ای گمان برده که خوب و فایقی 
  • Sen mânada geceden de dilsiz, sessizsin, öyle olduğu halde sözüne niceye bir müşteri arıyacaksın? 3190
  • ای که در معنی ز شب خامش‌تری  ** گفت خود را چند جویی مشتری 
  • Onlar, senin önünde sana aş sallayıp dururlar, ömrün, onların sevdasiyle geçti gitti.
  • سر بجنبانند پیشت بهر تو  ** رفت در سودای ایشان دهر تو 
  • Bana hasetten kıvranma diyorsun ama adam, bir hiçi kaybetti diye haset eder mi hiç?
  • تو مرا گویی حسد اندر مپیچ  ** چه حسد آرد کسی از فوت هیچ 
  • Aşağılık kişilerin bir şey öğretmesi toprak parçasına nakışlar yapmaya benzer a aç gözlü!
  • هست تعلیم خسان ای چشم‌شوخ  ** هم‌چو نقش خرد کردن بر کلوخ 
  • Kendine aşkı ve bakışı öğret.Bu bilgi,taşa kazılan nakış gibidir.
  • خویش را تعلیم کن عشق و نظر  ** که آن بود چون نقش فی جرم الحجر 
  • Nefsin sana bir vefa şakirdidir. Başka her şey yok oldu. Sen nerede ne arıyorsun ki? 3195
  • نفس تو با تست شاگرد وفا  ** غیر فانی شد کجا جویی کجا 
  • Başkalarını bilgi sahibi ediyor, yüceltiyor, fakat kendini kötü huylu ve bomboş bir hale sokuyorsun.
  • تا کنی مر غیر را حبر و سنی  ** خویش را بدخو و خالی می‌کنی 
  • Gönlün,o cennete dolaştı mi,o kaynakla birleşti mi artık kendine gel, boşalmadan korkma.
  • متصل چون شد دلت با آن عدن  ** هین بگو مهراس از خالی شدن 
  • Tanrı, ey doğru özlü Peygamber, söyle dedi. Çünkü bu,denizdir,söyle,azalmaz.
  • امر قل زین آمدش کای راستین  ** کم نخواهد شد بگو دریاست این 
  • Yine "Susun ve dinleyin" dendi. Yani kendinize gelin, suyunuzu telef etmeyin, bağ susuzdur.
  • انصتوا یعنی که آبت را بلاغ  ** هین تلف کم کن که لب‌خشکست باغ 
  • Babacığım, bu sözün sonu gelmez. Bu sözü bırak da sonuna bak. 3200
  • این سخن پایان ندارد ای پدر  ** این سخن را ترک کن پایان نگر 
  • Gayretim koymuyor, senin önünde dursunlar, âşık olmadıkları halde sana gülsünler!
  • غیرتم آید که پیشت بیستند  ** بر تو می‌خندند عاشق نیستند 
  • Aşıkların, anbean kerem perdesi ardında senin için nara atmadalar.
  • عاشقانت در پس پرده‌ی کرم  ** بهر تو نعره‌زنان بین دم بدم 
  • Sen de o gayp âşıklarına âşık ol,şu beş günlük âşıklara pek aldırış etme.
  • عاشق آن عاشقان غیب باش  ** عاشقان پنج روزه کم تراش 
  • Bunlar, hileyle, düzenle seni yerler. Yıllardır bunlardan bir habbe bile görmedin.
  • که بخوردندت ز خدعه و جذبه‌ای  ** سالها زیشان ندیدی حبه‌ای 
  • Halkın yoluna niceye bir hengâme salıp duracaksın? Ayağın mecruh senin,hiçbir muradına ermedin gitti. 3205
  • چند هنگامه نهی بر راه عام  ** گام خستی بر نیامد هیچ کام 
  • İyilik, hoşluk zamanında hepsi dosttur,eştir. Fakat dert ve gam zamanı Tanrı'dan başka kim sana dost?
  • وقت صحت جمله یارند و حریف  ** وقت درد و غم به جز حق کو الیف 
  • Gözün, dişin ağrıdığı zaman feryada erişen Tanrı'dan başka elinden tutan var mi?
  • وقت درد چشم و دندان هیچ کس  ** دست تو گیرد به جز فریاد رس 
  • Sen de o hastalık, o dert zamanını hatırla da Eyaz gibi postuna bak, ibret al.
  • پس همان درد و مرض را یاد دار  ** چون ایاز از پوستین کن اعتبار 
  • Pösteki, senin o derde düştüğün zamanki halindir.Eyaz, onun için onu saklamıştır.
  • پوستین آن حالت درد توست  ** که گرفتست آن ایاز آن را به دست 
  • Yine o kâfir cebrînin kendisini İslama davet eden, cebir inanışını bırakmaya teşvik edip duran sünniye cevap vermesi, sual ve cevabın iki taraflı olarak uzayıp gitmesi. Müşkül olan şeyi ve cevap verme kudretini ancak hakikî aşk halleder, kesip atar, aşkın sualden, cevaptan pervası yoktur. "Ve bu da Tanrı'nın ihsanıdır, dilediğine verir."
  • باز جواب گفتن آن کافر جبری آن سنی را کی باسلامش دعوت می‌کرد و به ترک اعتقاد جبرش دعوت می‌کرد و دراز شدن مناظره از طرفین کی ماده‌ی اشکال و جواب را نبرد الا عشق حقیقی کی او را پروای آن نماند و ذلک فضل الله یتیه من یشاء 
  • Cebrî kâfir, öyle bir cevap vermeye girişti ki müslümanın mantığı, âdeta cevaptan âciz kaldı,şaşırdı. 3210
  • کافر جبری جواب آغاز کرد  ** که از آن حیران شد آن منطیق مرد 
  • Fakat ben o cevaplarla sualleri hep söylersem söyliyeceğim sözü bırakmalıyım.
  • لیک گر من آن جوابات و سال  ** جمله را گویم بمانم زین مقال 
  • Halbuki bizim ondan daha mühim söyliyeceğimiz şeyler var ki onlarla anlayışın daha ziyadeleşir.
  • زان مهم‌تر گفتنیها هستمان  ** که بدان فهم تو به یابد نشان 
  • Onun için o sual cevabı azıcık ve kısaca anlattık. Bütün, azla meydana çıkar zaten.
  • اندکی گفتیم زان بحث ای عتل  ** ز اندکی پیدا بود قانون کل 
  • Esasen kadere inanmıyanla cebrî arasındaki bu bahis, mahşere kadar sürer gider.
  • هم‌چنین بحثست تا حشر بشر  ** در میان جبری و اهل قدر 
  • Hasmını alt edemeseydin onun mezhebine uyar, onun yolunu tutardın. 3215
  • گر فرو ماندی ز دفع خصم خویش  ** مذهب ایشان بر افتادی ز پیش 
  • Onlar da cevapta âciz kalsalardı o bozuk yoldan dönerlerdi.
  • چون برون‌شوشان نبودی در جواب  ** پس رمیدندی از آن راه تباب 
  • Fakat bu gidişin böyle olması lâzım ki onların hepsi,delillerle yollarının doğruluğuna kanmadalar.
  • چونک مقضی بد دوام آن روش  ** می‌دهدشان از دلایل پرورش 
  • Kimsenin, hasmın müşkül suallerini cevapsız bırakmaması, düşmanın devlet ve ikbalinden mahcup olması, o devleti görmemesi lâzım ki,
  • تا نگردد ملزم از اشکال خصم  ** تا بود محجوب از اقبال خصم 
  • Bu yetmiş iki fırka, kıyamete kadar âlemde kalsın.
  • تا که این هفتاد و دو ملت مدام  ** در جهان ماند الی یوم القیام 
  • Çünkü bu âlem, karanlıklar ve gayb âlemidir. Gölge için bir yeryüzü lâzım. 3220
  • چون جهان ظلمتست و غیب این  ** از برای سایه می‌باید زمین