English    Türkçe    فارسی   

5
3179-3228

  • Bu sırada yoksul uyurken hatiften ses geldi: Ey ulu er, gel de sen de kul olmayı bunlardan öğren!
  • Ey Yusufların derisini paralıyan, seni de bir kurt paralarsa bunu kendinden bil. 3180
  • Bütün yıl dokuduğunu giyin, bütün yıl ektiğin" biç!
  • Anbean sana gelip çatan bu dertler, senin yaptıklarının cezasıdır. İşte "Kalem yazdı, mürekkebi bile kurudu"nun mânası budur.
  • Bizim âdetimiz değişmez, doğru yolu gösteririz. iyiliğe karşılık iyilik,kötülüğe karşılık da kötülük demektir.
  • Ne yapacaksan düşün de öyle yap, çünkü Süleyman diridir. Sen Şeytan oldukça kılıcı sıyrılmıştır.
  • Fakat bir adam melek oldu mu kılıçtan emindir, Süleyman'dan hiçbir korkusu yoktur onun. 3185
  • Süleyman'ın hükmü, meleğe değildir .Şeytanadır.Eziyet,zahmet,topraktadır,gökte değil.
  • Bu cebir inanışını bırak, pek boştur bu inanış. Bu inanışı bırak da cebrin sırrının sırrı nedir, anla.
  • Bütün tembellerin malı olan şu cebri bırak da can gibi olan o cebirden bir haber al.
  • Mâşukluğu bırak da âşık ol ey güzel ve üstün olduğunu sanan!...
  • Sen mânada geceden de dilsiz, sessizsin, öyle olduğu halde sözüne niceye bir müşteri arıyacaksın? 3190
  • Onlar, senin önünde sana aş sallayıp dururlar, ömrün, onların sevdasiyle geçti gitti.
  • Bana hasetten kıvranma diyorsun ama adam, bir hiçi kaybetti diye haset eder mi hiç?
  • Aşağılık kişilerin bir şey öğretmesi toprak parçasına nakışlar yapmaya benzer a aç gözlü!
  • Kendine aşkı ve bakışı öğret.Bu bilgi,taşa kazılan nakış gibidir.
  • Nefsin sana bir vefa şakirdidir. Başka her şey yok oldu. Sen nerede ne arıyorsun ki? 3195
  • Başkalarını bilgi sahibi ediyor, yüceltiyor, fakat kendini kötü huylu ve bomboş bir hale sokuyorsun.
  • Gönlün,o cennete dolaştı mi,o kaynakla birleşti mi artık kendine gel, boşalmadan korkma.
  • Tanrı, ey doğru özlü Peygamber, söyle dedi. Çünkü bu,denizdir,söyle,azalmaz.
  • Yine "Susun ve dinleyin" dendi. Yani kendinize gelin, suyunuzu telef etmeyin, bağ susuzdur.
  • Babacığım, bu sözün sonu gelmez. Bu sözü bırak da sonuna bak. 3200
  • Gayretim koymuyor, senin önünde dursunlar, âşık olmadıkları halde sana gülsünler!
  • Aşıkların, anbean kerem perdesi ardında senin için nara atmadalar.
  • Sen de o gayp âşıklarına âşık ol,şu beş günlük âşıklara pek aldırış etme.
  • Bunlar, hileyle, düzenle seni yerler. Yıllardır bunlardan bir habbe bile görmedin.
  • Halkın yoluna niceye bir hengâme salıp duracaksın? Ayağın mecruh senin,hiçbir muradına ermedin gitti. 3205
  • İyilik, hoşluk zamanında hepsi dosttur,eştir. Fakat dert ve gam zamanı Tanrı'dan başka kim sana dost?
  • Gözün, dişin ağrıdığı zaman feryada erişen Tanrı'dan başka elinden tutan var mi?
  • Sen de o hastalık, o dert zamanını hatırla da Eyaz gibi postuna bak, ibret al.
  • Pösteki, senin o derde düştüğün zamanki halindir.Eyaz, onun için onu saklamıştır.
  • Yine o kâfir cebrînin kendisini İslama davet eden, cebir inanışını bırakmaya teşvik edip duran sünniye cevap vermesi, sual ve cevabın iki taraflı olarak uzayıp gitmesi. Müşkül olan şeyi ve cevap verme kudretini ancak hakikî aşk halleder, kesip atar, aşkın sualden, cevaptan pervası yoktur. "Ve bu da Tanrı'nın ihsanıdır, dilediğine verir."
  • Cebrî kâfir, öyle bir cevap vermeye girişti ki müslümanın mantığı, âdeta cevaptan âciz kaldı,şaşırdı. 3210
  • Fakat ben o cevaplarla sualleri hep söylersem söyliyeceğim sözü bırakmalıyım.
  • Halbuki bizim ondan daha mühim söyliyeceğimiz şeyler var ki onlarla anlayışın daha ziyadeleşir.
  • Onun için o sual cevabı azıcık ve kısaca anlattık. Bütün, azla meydana çıkar zaten.
  • Esasen kadere inanmıyanla cebrî arasındaki bu bahis, mahşere kadar sürer gider.
  • Hasmını alt edemeseydin onun mezhebine uyar, onun yolunu tutardın. 3215
  • Onlar da cevapta âciz kalsalardı o bozuk yoldan dönerlerdi.
  • Fakat bu gidişin böyle olması lâzım ki onların hepsi,delillerle yollarının doğruluğuna kanmadalar.
  • Kimsenin, hasmın müşkül suallerini cevapsız bırakmaması, düşmanın devlet ve ikbalinden mahcup olması, o devleti görmemesi lâzım ki,
  • Bu yetmiş iki fırka, kıyamete kadar âlemde kalsın.
  • Çünkü bu âlem, karanlıklar ve gayb âlemidir. Gölge için bir yeryüzü lâzım. 3220
  • Kıyamete dek şu yetmiş iki fırka kalmadı ki bid'at yolunu tutanın dedikodusu eksilmesin .
  • Değerli olan hazinenin birçok kilitleri olur. Hazinenin değeri bundan anlaşılır.
  • Maksadın yüceliği de ey sınanan adam, yolun sıkıntısından, yolda aşılmaz geçitler ve yol kesiciler bulunmasından belli olur.
  • Kâbenin şerefi, o sıkıntılarda, çöl Araplarının yol kesiciliğinde ve çölün uzunluğundadır.
  • İyi olan her gidişin, her yolun bir tehlikesi, bir manii, bir yol kesiciliği vardır. 3225
  • Bu gidiş, öbürüne hasededer, düşman kesilir. Mukallit de iki yolun arasında şaşırır kalır.
  • Her iki yolun doğruluğu, yürüyüşte birbirine zıd görünür. Her fırka, kendi yolunda hoştur, o yoldan memnundur.
  • Bir yolun yolcusu, cevap vermezse kavgaya girişir. Bu, ezelden kıyamete kadar böyle gelmiş, böyle gider.