O hayaller birbirine aykırı olamasaydı görünen gidişler, nasıl olur da birbirine zıt olur, zıt görünürdü?
آن خیالات ار نبد نامتلف ** چون ز بیرون شد روشها مختلف
Hepsi de can kıblesini kaybetmişlerdir de onun için herkes, bir yana yüz çevirmiştir.
قبلهی جان را چو پنهان کردهاند ** هر کسی رو جانبی آوردهاند
Birbirine aykırı gidişler ve çeşitli didinişler, karanlıkta kıblenin ne tarafta olduğunu arayanların haline ve denizin dibinde inci arayan dalgıçların durumuna benzer
تمثیل روشهای مختلف و همتهای گوناگون به اختلاف تحری متحریان در وقت نماز قبله را در وقت تاریکی و تحری غواصان در قعر بحر
Nitekim bir bölük halk da kıble nerede diye ararlar, bir hayale kapılıp her yana döner dururlar.
همچو قومی که تحری میکنند ** بر خیال قبله سویی میتنند
Sabah olup ta Kâbe yüz gösterdi mi kimin yol yitirdiği anlaşılır. 330
چونک کعبه رو نماید صبحگاه ** کشف گردد که کی گم کردست راه
Yahut da dalgıçlar gibi hani. Hepsi denize dalar, herkes, denizin dibinde eline ne geçerse aceleyle devşirir.
یا چو غواصان به زیر قعر آب ** هر کسی چیزی همیچیند شتاب
Değerli inci ümidiyle şunu bunu torbalarına doldururlar.
بر امید گوهر و در ثمین ** توبره پر میکنند از آن و این
O koca denizin dibinden çıktılar mı iri değerli inci kimdeyse meydana çıkar.
چون بر آیند از تگ دریای ژرف ** کشف گردد صاحب در شگرف
Öbürünün küçük inci, daha öbürünün de kırık taş parçaları ve boncuk bulduğu anlaşılır.
وآن دگر که برد مروارید خرد ** وآن دگر که سنگریزه و شبه برد
İşte onları uykularından uyaracak olan, kahredici ve kötülükleri açığa vurucu bulunan kıyamette buna benzer.335
هکذی یبلوهم بالساهره ** فتنة ذات افتضاح قاهره
Her bölük pervaneler gibi alemde bir mumun etrafında dönüp dolaşır.
همچنین هر قوم چون پروانگان ** گرد شمعی پرزنان اندر جهان
Kendilerini bir ateşe vururlar ama hakikatte kendi mumlarının çevresinde dolanmaktadırlar.
خویشتن بر آتشی برمیزنند ** گرد شمع خود طوافی میکنند
Alevinden ağacın daha ziyade yeşerdiği bahtı yaver Musa’nın ateşini umarlar.
بر امید آتش موسی بخت ** کز لهیبش سبزتر گردد درخت
Her sürü o ateşin ihsanını duymuştur; herkes her kıvılcımı o ateş sanır.
فضل آن آتش شنیده هر رمه ** هر شرر را آن گمان برده همه
Fakat sabah çağı, ebedilik nuru doğdu mu her biri, etrafında döndüğü nurun ne biçim bir mum olduğunu görür. 340
چون برآید صبحدم نور خلود ** وا نماید هر یکی چه شمع بود
Kim o zafer mumu ile kanadını yakmış ise o mum, ona seksen tane kanat bağışlar.
هر کرا پر سوخت زان شمع ظفر ** بدهدش آن شمع خوش هشتاد پر
Nice pervaneler iki gözlerini yummuşlardır da kötü bir muma atılmışlardır, kanatlarını yakıp onun altına düşe kalmışlardır.
جوق پروانهی دو دیده دوخته ** مانده زیر شمع بد پر سوخته
Pişmanlıkla, hararetle çırpınıp dururlar. Gözlerinin bağı olmasına, böylece bir havaya körcesine düşmelerine ah ederler.
میطپد اندر پشیمانی و سوز ** میکند آه از هوای چشمدوز
Mum da ben yandım, seni yanmadan, cefa ve elemden nasıl kurtarabilirdim? der.
شمع او گوید که چون من سوختم ** کی ترا برهانم از سوز و ستم
Mum da ağlaya ağlaya der ki: Benim bile başım yandı, artık başkasını nasıl aydınlatabilirim? 345
شمع او گریان که من سرسوخته ** چون کنم مر غیر را افروخته
“Ey hasret, hazır ol o kullara ki” ayetinin tefsiri
تفسیر یا حسرة علی العباد
O “Senin ahvaline baktım da gururlandım, halini geç gördüm” der.
او همی گوید که از اشکال تو ** غره گشتم دیر دیدم حال تو
Mum sönmüş, şarap bitmiş, sevgili de bizim eğri görüşümüzden utanmış, dalgalara batmış, gömülmüştür.
شمع مرده باده رفته دلربا ** غوطه خورد از ننگ کژبینی ما
Faydalar, ziyanın ve helakin ta kendisi olmuştur. Artık, körlükten Allahya şikayet et dur.
ظلت الارباح خسرا مغرما ** نشتکی شکوی الی الله العمی
Halbuki ne güzeldir inanılır müslüman, iman sahibi ve ibadet edip duran kardeşlerin ruhları.
حبذا ارواح اخوان ثقات ** مسلمات مومنات قانتات
Herkes bir yana yüz tutmuştur. O azizlerse hiç yanda olmayana yüz çevirmişlerdir. 350
هر کسی رویی به سویی بردهاند ** وان عزیزان رو به بیسو کردهاند
Her güvercin bir yana uçmuştur, bu güvercinse cihetsizlik tarafına!
هر کبوتر میپرد در مذهبی ** وین کبوتر جانب بیجانبی
Biz ne hava kuşlarıyız, ne ev kuşları. Bizim yemimiz yemsizlik yemidir.
ما نه مرغان هوا نه خانگی ** دانهی ما دانهی بیدانگی
Onun için rızkımız böyle bol bol gelmededir; çünkü, bizim elbise dikmemiz elbiseyi yırtmaktır!
زان فراخ آمد چنین روزی ما ** که دریدن شد قبادوزی ما
Fereciye önce fereci denmesinin sebebi
سبب آنک فرجی را نام فرجی نهادند از اول
Sofinin biri bir iç sıkıntısına uğradı, cüppesinin önünü yırttı, ondan sonra ferahladı.
صوفیی بدرید جبه در حرج ** پیشش آمد بعد به دریدن فرج
O yırtık cüppeye fereci (ferahlık) adını koydu. Bu lâkap, o kurtulmuş adamdan sonra yayıldı. 355
کرد نام آن دریده فرجی ** این لقب شد فاش زان مرد نجی
Yayıldı ama safını şeyh aldı, götürdü, halka tortudan ibaret olan adı kaldı.
این لقب شد فاش و صافش شیخ برد ** ماند اندر طبع خلقان حرف درد
Böylece her şeyin bir saf ve tortusuz tarafı vardır, adını da tortu gibi aleme bırakmıştır.
همچنین هر نام صافی داشتست ** اسم را چون دردیی بگذاشتست
Kim toprak yemeyi adet edinmişse tortuya yapışmıştır. Sofi ise hemencecik safın bulunduğu tarafa gider.
هر که گل خوارست دردی را گرفت ** رفت صوفی سوی صافی ناشکفت
Elbette tortunun bir safı vardır der ve gönül, bu delaletle saflığa varır, ulaşır.
گفت لابد درد را صافی بود ** زین دلالت دل به صفوت میرود
Tortu güçlüktür, safı da kolaylığı. Saf, hurmaya benzer, tortu da hurma çağlasına. 360
درد عسر افتاد و صافش یسر او ** صاف چون خرما و دردی بسر او
Güçlük kolaylıkla beraberdir, kendine gel, ümidini kesme. Bu ölümden sonra hayata yol var.
یسر با عسرست هین آیس مباش ** راه داری زین ممات اندر معاش
Oğul ferahlamak istiyorsan cüppeni yırt da o saflıktan hemencecik baş çıkarsın.
روح خواهی جبه بشکاف ای پسر ** تا از آن صفوت برآری زود سر
Sofi saflığı dileyen kişidir. Sofilik, sof elbiseyle, terzilikle, yavaş yavaş yürümekle olmaz.
هست صوفی آنک شد صفوتطلب ** نه از لباس صوف و خیاطی و دب
Fakat bu alçak ve aşağılık kişilerce sofuluk, terzilikten ve oğlancılıktan ibarettir.
صوفیی گشته به پیش این لام ** الخیاطه واللواطه والسلام
Fakat o saflık, o iyi ad, san hayaliyle bu renge bürünmek de iyidir ama, 365
بر خیال آن صفا و نام نیک ** رنگ پوشیدن نکو باشد ولیک
O hayalle asla kadar gitmek şartıyla. Kat kat hayale tapanlar gibi değil.
بر خیالش گر روی تا اصل او ** نی چو عباد خیال تو به تو
Hayal, seni güzellik otağının çevresine sokulmaktan men eden gayret çavuşudur.
دور باش غیرتت آمد خیال ** گرد بر گرد سراپردهی جمال
O, her arayanın yolunu, yol yok, diye keser. Onun hayali geldi mi, sana, dur, der.
بسته هر جوینده را که راه نیست ** هر خیالش پیش میآید بیست
Ancak kulağı delik ve anlayışlı kişiyi durdurmaz. Çünkü o, Allah yardımı askerine sığınmış, o sayede coşup köpürmüştür.
جز مگر آن تیزکوش تیزهوش ** کش بود از جیش نصرتهاش جوش
O, ne hayallerden ürker, sıçrar, ne de padişahlık taslar. Padişahın nişane olarak verdiği oku gösterir, yoluna gider. 370
نجهد از تخییلها نی شه شود ** تیر شه بنماید آنگه ره شود
Allahm, bu şaşkın gönle bir ok bağışla, bu iki kat olmuş yaylara bir ok ver.
این دل سرگشته را تدبیر بخش ** وین کمانهای دوتو را تیر بخش
Uluların içtikleri o gizli kadehten yeryüzüne bir yudumcuk saçtın.
جرعهای بر ریختی زان خفیه جام ** بر زمین خاک من کاس الکرام
Güzellerin saçlarında, yüzlerinde o bir yudumcuk şarabın nişanesi var. Padişahlar, bu yüzden topraktan meydana gelen güzelleri yalar dururlar.
هست بر زلف و رخ از جرعهش نشان ** خاک را شاهان همیلیسند از آن
Gece gündüz yüzlerce gönülle o topraktan meydana gelen güzeli öpüp durman, onda güzelliğin bir zerresi bulunduğundandır.
جرعه حسنست اندر خاک گش ** که به صد دل روز و شب میبوسیش
Seni, toprakla karışmış bir yudumcuk güzellik şarabı böyle deli divane ediyor, artık onun safı neler yapmaz?375
جرعه خاک آمیز چون مجنون کند ** مر ترا تا صاف او خود چون کند
Herkes bir kerpiç parçasının önünde yenini, yakasını yırtmakta. Halbuki o kerpiç, güzelliğin bir yudumcuğuna, bir zerreciğine sahip.
هر کسی پیش کلوخی جامهچاک ** که آن کلوخ از حسن آمد جرعهناک