English    Türkçe    فارسی   

5
3449-3498

  • Sen, paramparça hırkaya az bak. Anlaşılmasın diye altının da yüzünü karartırlar.
  • Lâal, görünüşte buğulu görünür ama kötü göz,onu beğenmesin diyedir bu. 3450
  • Hazine ve mücevherat, ev içinde olur mu hiç? hazineler, daima yıkık yerlerdedir.
  • Adem'in hazinesi de yıkık yere gömülmüştü de bu yüzden o melun Şeytan’ın gözü,onu görmedi.
  • O, toprağa hor baktı. Fakat can, ona bu toprak, sana bir set olmuştur demedeydi.
  • Köle, iki testi alıp yola düştü. Derhal keşişlerin manastırına vardı.
  • Altını verip o altın gibi şarabı aldı. Taşı verip karşılığında gevheri satın aldı. 3455
  • O şarabi ki padişahların başına sıçrar da sakinin başına altın taç koyarlar.
  • O şarabi ki fitneler, kargaşalıklar çıkarır, kullarla padişahları birbirine katar.
  • O şarabi ki kemikleri eritir de tamamiyle can yapar, o zaman tahtayla taht bir olur.
  • Ayıkken kulla padişah suyla yağ gibidir ama sarhoşluk vaktinde tendeki cana dönerler.
  • Heriseye benzerler, artık farkları kalmaz. Fakat bu makama varıp gark olmıyan bunu fark edemez. 3460
  • İşte o köle, bu çeşit şarap almış, o adı sanı güzel beyin köşküne gitmekteydi.
  • Yolda gamlar görmüş, beyni kuru, belâlara bürünmüş bir zahit, önüne çıkıverdi.
  • Zahidin bedeni, gönül ateşleriyle yanmış, evini Tanrı'dan başka her şeyden silip süpürmüştü.
  • Nice çaresiz mihnetlere uğramış, binlerce dağlar üstüne dağlar yakmıştı.
  • Her an gönlü, savaşlara düşmü, gece gündüz riyazatlara sarılmıştı. 3465
  • Yıllarca, aylarca kanlara batmış, topraklara bulanmıştı. Gece yarısı o köleyi görünce.
  • Dedi ki: Testilerdeki nedir? Köle şarap dedi. Zahit, kimin, kime götürüyorsun? diye sordu.
  • Köle, o ulu beyin dedi. Zahit dedi ki: Tânrı'yı dileyen kişinin ameli böyle mi olur?
  • Hem Tanrı'yı istiyor, hem de içip eğleniyor ha! Şeytan şarabı sonra da yarım akıl, öyle mi?
  • Senin aklın, şarapsız böyle dağınık.. Aklına akıllar katmak gerek. 3470
  • Ya sarhoş olunca aklin ne hale gelir ey bir kuş gibi sarhoşluk tuzağına tutulmuş adam?
  • Ziya-i Delk'ın boya çok uzundu. Kardeş! Şeyh-îislâm Tacı Belh'ise (ayet kıtaydı. Şey h-i İslâm,kardeşinden pek utanırdı.Ziya, bîr gün kardeşinin dersine geldi. Belh'in bütün ileri gelenleri oradaydı. Ziya, tapı kılıp geçti. Şeyh-i islâm, ona"öyle bir yarı kalktı. Bunun üzerine Ziya, evet dedi', çok uzun boylusun, boyundan bir parçacık çal!
  • Ziya-i Delk, hazır cevap ve tatlı sözlü bir zattı. Şeyh-i islâm Tac-ı Belh'in kardeşiydi.
  • Tac-ı Bel h, pek kısa boyluydu, âdeta bir kuşa benzerdi.
  • Bütün bilgileri bilir, âlim faziletli bir adamdı ama Ziya, güzel söz söylemede ve nüktecilikte ondan üstündü.
  • O, pek kısaydı, Ziya da haddinden fazla uzun. Şeyhülislâm, pek nazlı, pek kibirli bir adamdı. 3475
  • Bu kardeşinden utandı. Ziya da sözü tesirli bir vaizdi.
  • Bir meclis günü, Ziya meclise geldi. Meclis, kadılarla, âlim ve temiz kişilerle doluydu.
  • Şeyhülislâm, kibirinden kardeşine şöyle bir kalktı ve yine derhal yerine oturdu.
  • Ziya, alınarak dedi ki: Çok uzun boylusun. Bari o selvi boyundan birazcığını çal!
  • Sende akıl nerde, fikir nerde ki ey bilgi düşmanı, tutup şarap içeceksin? 3480
  • Yüzün pek güzel, bari biraz da çivit sür. Habeşin yüzüne, çivit, gülünç olur doğrusu.
  • A azgın, sende nur nerde ki kendinden geçiyor da karanlık arıyorsun.
  • Gölgeyi gündüz ararlar. Sense bulutlu gecede tutmuş, gölge aramaya çıkmışsın.
  • Şarap, gıda için halka helâldir ama sevgiyi dileyenlere haramdır.
  • Âşıkların şarabi gönül kanidir.Onların gözleri yolda,konaktadır. 3485
  • Böyle bir korkunç çölde bu akıl kılavuzu, tutulup kalıt.
  • Sen de kılavuzları gözetirsen kervanı helak eder, yolu yitirirsin.
  • Arpa ekmeği bile hakikaten haramdır.Nefsin önüne kepekle karşılık ekmek koy.
  • Tanrı yolunun düşmanını hor tut.Hırsızı mimbere çıkarma,dara çek.
  • Hırsızın elini kes. Kesmekten âcizsen hiç olmazsa bağla. 3490
  • Seti, onun elini bağlamazsan o,senin elini bağlar. Sen, onun ayağını kırmazsan o,senin ayağını kırar.
  • Halbuki sen, düşmana şarap ve şeker kamışı veriyorsun. Niçin?Ona zehir gibi gül, taş ve desene!
  • Zahit, gayrete gelip testiye bir taş attı, kırdı. Köle de testiyi elinden atıp zahitten kaçtı.
  • Beyin yanına gidince bey,şarap nerde? dedi. Köle birbir macerayı anlattı.
  • Emîrin, zahidi tedip için şiddetle gitmesi
  • Bey, ateşe döndü, hemen yerinden doğruldu, bana o zahidin evi nerde? Göster dedi. 3495
  • Göster de şu ağır gürzle kafasını ezeyim. O kahpe oğlunun akılsız kellesini kırayım.
  • O,köpekliğinden doğru yolu göstermeyi ne bilir?O,ancak şöhret âşıkı.
  • Bu yobazlık, bu riya ile kendisine bir mevki yapmak, bir şey bahane ederek kendini göstermek istiyor.