- Ziya, alınarak dedi ki: Çok uzun boylusun. Bari o selvi boyundan birazcığını çal!
- گفت او را بس درازی بهر مزد ** اندکی زان قد سروت هم بدزد
- Sende akıl nerde, fikir nerde ki ey bilgi düşmanı, tutup şarap içeceksin? 3480
- پس ترا خود هوش کو یا عقل کو ** تا خوری می ای تو دانش را عدو
- Yüzün pek güzel, bari biraz da çivit sür. Habeşin yüzüne, çivit, gülünç olur doğrusu.
- روت بس زیباست نیلی هم بکش ** ضحکه باشد نیل بر روی حبش
- A azgın, sende nur nerde ki kendinden geçiyor da karanlık arıyorsun.
- در تو نوری کی درآمد ای غوی ** تا تو بیهوشی و ظلمتجو شوی
- Gölgeyi gündüz ararlar. Sense bulutlu gecede tutmuş, gölge aramaya çıkmışsın.
- سایه در روزست جستن قاعده ** در شب ابری تو سایهجو شده
- Şarap, gıda için halka helâldir ama sevgiyi dileyenlere haramdır.
- گر حلال آمد پی قوت عوام ** طالبان دوست را آمد حرام
- Âşıkların şarabi gönül kanidir.Onların gözleri yolda,konaktadır. 3485
- عاشقان را باده خون دل بود ** چشمشان بر راه و بر منزل بود
- Böyle bir korkunç çölde bu akıl kılavuzu, tutulup kalıt.
- در چنین راه بیابان مخوف ** این قلاوز خرد با صد کسوف
- Sen de kılavuzları gözetirsen kervanı helak eder, yolu yitirirsin.
- خاک در چشم قلاوزان زنی ** کاروان را هالک و گمره کنی
- Arpa ekmeği bile hakikaten haramdır.Nefsin önüne kepekle karşılık ekmek koy.
- نان جو حقا حرامست و فسوس ** نفس را در پیش نه نان سبوس
- Tanrı yolunun düşmanını hor tut.Hırsızı mimbere çıkarma,dara çek.
- دشمن راه خدا را خوار دار ** دزد را منبر منه بر دار دار
- Hırsızın elini kes. Kesmekten âcizsen hiç olmazsa bağla. 3490
- دزد را تو دست ببریدن پسند ** از بریدن عاجزی دستش ببند
- Seti, onun elini bağlamazsan o,senin elini bağlar. Sen, onun ayağını kırmazsan o,senin ayağını kırar.
- گر نبندی دست او دست تو بست ** گر تو پایش نشکنی پایت شکست
- Halbuki sen, düşmana şarap ve şeker kamışı veriyorsun. Niçin?Ona zehir gibi gül, taş ve desene!
- تو عدو را می دهی و نیشکر ** بهر چه گو زهر خند و خاک خور
- Zahit, gayrete gelip testiye bir taş attı, kırdı. Köle de testiyi elinden atıp zahitten kaçtı.
- زد ز غیرت بر سبو سنگ و شکست ** او سبو انداخت و از زاهد بجست
- Beyin yanına gidince bey,şarap nerde? dedi. Köle birbir macerayı anlattı.
- رفت پیش میر و گفتش باده کو ** ماجرا را گفت یک یک پیش او
- Emîrin, zahidi tedip için şiddetle gitmesi
- رفتن امیر خشمآلود برای گوشمال زاهد
- Bey, ateşe döndü, hemen yerinden doğruldu, bana o zahidin evi nerde? Göster dedi. 3495
- میر چون آتش شد و برجست راست ** گفت بنما خانهی زاهد کجاست
- Göster de şu ağır gürzle kafasını ezeyim. O kahpe oğlunun akılsız kellesini kırayım.
- تا بدین گرز گران کوبم سرش ** آن سر بیدانش مادرغرش
- O,köpekliğinden doğru yolu göstermeyi ne bilir?O,ancak şöhret âşıkı.
- او چه داند امر معروف از سگی ** طالب معروفی است و شهرگی
- Bu yobazlık, bu riya ile kendisine bir mevki yapmak, bir şey bahane ederek kendini göstermek istiyor.
- تا بدین سالوس خود را جا کند ** تا به چیزی خویشتن پیدا کند
- Onun, şuna buna riya yapmaktan başka hiçbir hüneri yok.
- کو ندارد خود هنر الا همان ** که تسلس میکند با این و آن
- Deliyse,fitne çıkarmak istiyorsa delinin ilâcı,öküz aletinden yapılma kamçıdır. 3500
- او اگر دیوانه است و فتنهکاو ** داروی دیوانه باشد کیر گاو
- Vurmalı kerataya da kafasındaki Şeytan çıksın. Eşekçiler, nodullamadıkça eşek gider mi hiç?
- تا که شیطان از سرش بیرون رود ** بیلت خربندگان خر چون رود
- Bey, eline bir topuz alıp sokağa çıktı. Gece yarısı yarı sarhoş bir halde geldi, zahidin evine girdi.
- میر بیرون جست دبوسی بدست ** نیم شب آمد به زاهد نیممست
- Kızgınlıkla zahidi öldürmek niyetindeydi. Zahit, evde bulunan yünlerin altına girip gizlendi.
- خواست کشتن مرد زاهد را ز خشم ** مرد زاهد گشت پنهان زیر پشم
- Zahit, beyin sözlerini yün bükenlerin yünleri altına gizlenmiş, işitiyordu.
- مرد زاهد میشنید از میر آن ** زیر پشم آن رسنتابان نهان
- Orada kendi kendine dedi ki: Adamın çirkinliğini, yüzüne karşı ancak ayna söyliyebilir, çünkü onun yüzü serttir. 3505
- گفت در رو گفتن زشتی مرد ** آینه تاند که رو را سخت کرد
- Ayna gibi demirden bir yüz gerek ki sana çirkin yüzüne bak desin.
- روی باید آینهوار آهنین ** تات گوید روی زشت خود ببین
- Delkak'ın, Seyyid Şah-ı Tirmiz'i mat etmesi
- حکایت مات کردن دلقک سید شاه ترمد را
- Padişah, Delkak'le satranç oynardı. Delkak, padişahı mat etti mi padişah, derhal kızardı.
- شاه با دلقک همی شطرنج باخت ** مات کردش زود خشم شه بتاخت
- Bunu kibrine yediremez, tu Allah müstehakını versin diye satranç taşlarını birer birer Delkak'in başına vururdu.
- گفت شه شه و آن شه کبرآورش ** یک یک از شطرنج میزد بر سرش
- Al, işte şahın bu senin bu kaltaban derdi. Delkak, aman padişahım der, sabrederdi.
- که بگیر اینک شهت ای قلتبان ** صبر کرد آن دلقک و گفت الامان
- Bir gün, yine padişah mat oldu. Bir oyun daha oynamalarını emretti. Delkak, zemheride çıplak kalmış adam gibi tirtir titriyordu. 3510
- دست دیگر باختن فرمود میر ** او چنان لرزان که عور از زمهریر
- Bir oyun daha oynadı, yine padişah yutuldu. Tu Allah müstehakını versin zamanı gelince,
- باخت دست دیگر و شه مات شد ** وقت شه شه گفتن و میقات شد
- Delkak, sıçradı, bir köşeye kaçtı; korkusundan altı tane halının altına girdi.
- بر جهید آن دلقک و در کنج رفت ** شش نمد بر خود فکند از بیم تفت
- Yastıklarla o altı halının altına gizlenip padişahın .satranç taşlarından aman buldu.
- زیر بالشها و زیر شش نمد ** خفت پنهان تا ز زخم شه رهد
- Padişah, ne yapıyorsun, bu ne? deyince, padişahım dedi. Tu Allah müstehakını versin!
- گفت شه هی هی چه کردی چیست این ** گفت شه شه شه شه ای شاه گزین
- Ateşler püskürüyorsun. Senin gibi öfkeci bir padişaha döşeme altından başka bir yerde doğru söz söylenebilir mi? 3515
- کی توان حق گفت جز زیر لحاف ** با تو ای خشمآور آتشسجاف
- Sen mat oldun ama ben de şahın çarpmasından mat oluyorum. Onun için halıların altından Tu Allah müstehakını versin diyorum!
- ای تو مات و من ز زخم شاه مات ** میزنم شه شه به زیر رختهات
- Mahalle, o beyin bağrış, çağrışiyle, kapıyı tekmelemesi, vurun, tutun diye nara atmasiyle doldu..
- چون محله پر شد از هیهای میر ** وز لگد بر در زدن وز دار و گیر
- Sağdan, soldan halk dışarı fırladı. Ey ulumuz, af zamanıdır.
- خلق بیرون جست زود از چپ و راست ** کای مقدم وقت عفوست و رضاست
- Onun beyni kurumuş. Şimdi onun aklı, fikri, çocukların aklından, fikrinden az.
- مغز او خشکست و عقلش این زمان ** کمترست از عقل و فهم کودکان
- Hem zahit, hem ihtiyar. Bu halindeki şu zahitlik, onu kat kat zayıflatmış. Bu zahitlikten de bir feyze nail olamamış. 3520
- زهد و پیری ضعف بر ضعف آمده ** واندر آن زهدش گشادی ناشده
- Zahmetler çekmiş de sevgiliden bir hazine elde edememiş. İşler yapmış da bir pul kazanamamış.
- رنج دیده گنج نادیده ز یار ** کارها کرده ندیده مزد کار
- Ya o iş, onun harcı değilmiş, ya henüz mükâfat vakti gelmemiş.
- یا نبود آن کار او را خود گهر ** یا نیامد وقت پاداش از قدر
- Ya o çalışma, çıfıtça bir çalışma, yahut da mükâfata erişmesinin bir zamanı, bir saati var.
- یا که بود آن سعی چون سعی جهود ** یا جزا وابستهی میقات بود
- Ona bu dert, bu musibet yeter. Şu kanlı ovada kimsiz, kimsesiz kala kalmış.
- مر ورا درد و مصیبت این بس است ** که درین وادی پر خون بیکس است
- Gözleri ağrıklı, bir bucağa çekilip oturmuş, yüzünü ekşitmiş, suratını asmış. 3525
- چشم پر درد و نشسته او به کنج ** رو ترش کرده فرو افکنده لنج
- Ne bir göz hekimi var ki derdine yansın, ne onun aklı var ki bir göz ilâcı arayıp bulsun, gözüne çeksin.
- نه یکی کحال کو را غم خورد ** نیش عقلی که به کحلی پی برد
- Kendi zannına uymuş, çalışıp çabalamaya koyulmuş, işim, iyileşecek diye bir ümide kapılmış.
- اجتهادی میکند با حزر و ظن ** کار در بوکست تا نیکو شدن
- Halbuki onun tuttuğu yolla sevgilinin vuslatı arasında ne uzun bir mesafe var. Çünkü o, baş aramıyor, reis olmayı istiyor.
- زان رهش دورست تا دیدار دوست ** کو نجوید سر رئیسیش آرزوست