English    Türkçe    فارسی   

5
3530-3579

  • Bir an hep uçuyor, ele geçmiyor, bizim kolumuzu kanadımızı kırıyorsun diye bahtiyle kavga etmede. 3530
  • Kim, renge, kokuya mahpus kalırsa zahit olsa bile huyu iyi olmaz, dar canlıdır.
  • Bu daracık duraktan çıkmadıkça nasıl olur da ahlâkı düzelir, gönlü ferahlar?
  • Zahitlere, genişliğe çıkmadan yalnız bulundukları zaman bıçak ve ustura vermeye hiç gelmez.
  • Darlıklarından, muratlarına eremediklerinden, dertlerinden karınlarını deşiverirler.
  • Mustafa aleyhisselâmın, Cebrail aleyhisselâmın geç görünmesi yüzünden daralıp kendisini Hıra dağından atmaya kalkışması ve Cebrail aleyhisselâmın kendini atma... önünde devletler var diye kendisini göstermesi
  • Mustafa'yı ayrılık derdi kapladı, daraldı mı, kendisini dağdan atmaya kalkardı. 3535
  • Cebrail, sakın yapma. Kün emrinde sana nice devletler takdir edilmiştir deyince,
  • Yatışır, kendini atmaktan vazgeçerdi. Sonra yine ayrılık derdi gelip çattı mı,
  • Yine gamdan, dertten bunaldı mı kendisini dağdan aşağı atmak isterdi.
  • Bu sefer Cebrail görünür, ey eşi olmayan Padişah, yapma bunu derdi.
  • Hicap keşfedilip de o inciyi koynunda buluncaya kadar bu haldeydi. 3540
  • Halk, her çeşit mihnetten ötürü kendini öldürüp dururken mihnetlerin aslı olan bu ayrılığı nasıl çeksin?
  • Halk, canını feda edene şaşar. Fakat bizim her birimiz fedayi huyluyuz.
  • Ne mutlu o kişiye ki bedenini, feda edilmeye değer bir dosta feda etmiştir.
  • Herkes, bir fennin, bir sanatın fedaisidir. Ömrünü o yolda sarf eder, ölüp gider.
  • İster doğularda olsun, ister batılarda, herkes, nihayet ölür. O zaman ne âşık kalır, ne maşuk! 3545
  • Hiç olmazsa bu devletli, zaten şu hünere gönüllü, kendisini feda etmiş. Onun öldürülmesinde yüzlerce hayat var.
  • Âşık da onca ebedî, maşuk da, aşk da. İki âlemde de dileğine ermiş, iyi bir ad san kazanmış.
  • Ey ulular, âşıklara acıyın. Onların şanı, helak olduktan sonra bile helak olmaya hazır bulunmaktır.
  • Beyim, onun kabalığını affet. Onun derdine, betbahtlığına bak.
  • Onu affet de Tanrı da seni affetsin, suçlarını yarlıgasın. 3550
  • Sen de gafletle az testiler kırmamışsındır. Sen de affa ümit bağlamışsındır.
  • Affet de ahrette sen de af edilesin. Kader, ceza vermede kılı kırk yarar.
  • Beyin, o şefaatçilere ve komşulara, neden küstahlık edip testiyi kırdı? Bu hususta şefaat kabul etmem. Onun cezasını vermeye yemin ettim diye cevap vermesi
  • Bey dedi ki: O kim oluyor ki bizim testimize taş atıp kırıyor?
  • Benim civarımdan erkek aslan bile yüzlerce çekingenlikle, korka korka geçmede.
  • Neden kulumuzun gönlünü incitti, bizi konuğumuzun yanında utandırdı? 3555
  • Onun kanından daha değerli olan şarabı döktü de kadınlar gibi bizden kaçıp da gizlendi.
  • Fakat tut ki bir kuş gibi uçsun, benim elimden nerde canını kurtaracak?
  • Kahır okumla kanadını kırar, onun arda kalası kanadını koparırım.
  • Benden kaçıp da bir katı taşın içine girse, gizlense yine onu tutar, o taşın içinden çıkarırım.
  • Ona bir kılıç çalayım da bütün kaltabanlara ibret olsun! 3560
  • Herkese yobazlık satsın, bu yetmiyormuş gibi bir de bize satmaya kalkışsın ha! Onun da cezasını şimdicik vereceğim, onun gibi yüz tanesinin de.
  • Öyle kızmış, öyle kan dökülücüğü tutmuş ki ağzından ateş püskürüyordu.
  • Zahidin komşulariyle şefaatçilerinin ikinci defa olarak beyin eline, ayağına kapanarak yalvarmaları
  • O şefaatçiler, onun o hay hayına karşı birçok defalar elini, ayağını öpüp,
  • Dediler ki: A beyim, sana kin gütmek yaraşmaz. Şarap dökülüp gittiyse ne çıkar? Sen şarapsız da hoşsun.
  • Şarap, neşe sermayesini senden alır. Suyun letafeti senin letafetine imrenir. 3565
  • Padişahlık et, ey merhamet sahibi, ey kerem sahibinin oğlu, kerem sahibinin oğlu kerem sahibi bağışla.
  • Her şarap, bu boya, bu yüze kuldur. Bütün sarhoşlar sana haset ederler.
  • Senin, gül renkli şaraba hiç ihtiyacın yok. Gül rengini bırak, gül renklilik sensin zaten.
  • Ey zühre'ye benziyen yüzü kuşluk güneşi olan, ey rengine karşı gül rengi yoksul bir hale gelen bey,
  • Şarap, küpte gizlice senin yüzünün iştiyakiyle kaynayıp coşar. 3570
  • Sen baştanbaşa denizsin, ıslaklığı ne istersin ki? Sen, tamamiyle varlıksın, yokluğu ne ararsın ki?
  • Ey parlak ay, tozu ne yapacaksın? Ay bile, senin yüzüne bakar da sararır.
  • Sen hoşsun, güzelsin, her türlü hoşluğun madenisin. Neden şaraba minnet edersin ki?
  • Başında "Biz insan oğullarını ululadık" tacı, boynunda "Biz sana kevser ırmağını verdik" gerdanlığı var.
  • İnsan cevherdir, gök ona arazdır. Her şey fer'idir, her şeyden maksat odur. 3575
  • Ey akıllar, tedbirler, fikirler kulu kölesi olan bey, mademki böylesin, kendini neden böyle ucuza satıyorsun?
  • Sana hizmet etmek, bütün varlık âlemine farzdır. Bir cevher, neden arazdan ihsan ister ki?
  • Yazıklar olsun, kitaplardan bilgi arıyorsun ha, helvadan zevk istiyorsun ha!
  • Bir bilgi denizisin ki bir ıslaklıkta gizlenmiş; bir âlemsin ki üç arşın boyunda bir bedene bürünmüş!