Sepet, kendisini suyla dolu görünce nazlandı, istiğnaya girişti de sudan çekildi hani.
آن سپد خود را چو پر از آب دید ** کر استغنا و از دریا برید
Fakat ciğerinde bir katrecik suyu bile kalmadı. Bunun üzerine deniz, acıdı da onu tekrar davet etti.
بر جگر آبش یکی قطره نماند ** بحر رحمت کرد و او را باز خواند
Denizden sebepsiz bir hizmet karşılığı olmaksızın rahmet gelir. Bu, ne kutlu andır.
رحمتی بیعلتی بیخدمتی ** آید از دریا مبارک ساعتی
Tanrı hakkı için denizin etrafında dönüp dolaşmak, denizde gezenlerin yüzleri, sarı olsa bile aldırış etmemek gerek.3625
الله الله گرد دریابار گرد ** گرچه باشند اهل دریابار زرد
Denizin etrafında dönüp dolaşmak ki Tanrı’nın lûtfu, bağışlaması gelip çatıversin de sararmış yüz, bir mücevher bularak kızarsın.
تا که آید لطف بخشایشگری ** سرخ گردد روی زرد از گوهری
Yüzün sarı rengi, renklerin en iyisidir. Çünkü o yüze kavuşmayı beklemektedir.
زردی رو بهترین رنگهاست ** زانک اندر انتظار آن لقاست
Fakat bir adamın yüzünde parlayıp duran kırmızılık, o adamın canının, bulunduğuna kani olmasındandır.
لیک سرخی بر رخی که آن لامعست ** بهر آن آمد که جانش قانعست
Halbuki insanı zayıflatan, alçaltan, sarartıp solduran tamahtır. Bu solgunluk ve arıklık, bedene ait illetlerden değildir.
که طمع لاغر کند زرد و ذلیل ** نیست او از علت ابدان علیل
Hastalıksız bir sarı yüz görse Calinas'un bile aklı şaşar.3630
چون ببیند روی زرد بیسقم ** خیره گردد عقل جالینوس هم
Fakat tamahı bağladın mı Tanrı nurlarına dalarsın. Mustafa, bunun için "Tamaha düşenin nefsi alçalır" demiştir.
چون طمع بستی تو در انوار هو ** مصطفی گوید که ذلت نفسه
Gölgesiz nur, lâtiftir, yücedir. Kafes kafes vuran nura, bir kalburdan aksetmededir. O kafes şeklindeki gölge, kalburun gölgesidır.
نور بیسایه لطیف و عالی است ** آن مشبک سایهی غربالی است
Âşıklar, bedenlerinin çıplak olmasını isterler. Fakat erkekliği olmıyana ha elbise olmuş, ha olmamış!
عاشقان عریان همیخواهند تن ** پیش عنینان چه جامه چه بدن
O ekmek ve sofra, oruçlulara çıkar. At sineğine çorba nedir, tencere ne?
روزهداران را بود آن نان و خوان ** خرمگس را چه ابا چه دیگدان
Padişahın Eyaz'a, halini söyle de müşküle düşenlerle seni kınayanların müşküllerini hallet. Onları bu müşkülde bırakmak erlik değildir diye bir kere daha emretmesi
دگربار استدعاء شاه از ایاز کی تاویل کار خود بگو و مشکل منکران را و طاعنان را حل کن کی ایشان را در آن التباس رها کردن مروت نیست
Bu söz, hadde hesaba sığmaz... Ey Eyaz, sen şimdi ahvalini söyle.3635
این سخن از حد و اندازهست بیش ** ای ایاز اکنون بگو احوال خویش
Senin ahvalin, bir yenilik madeninden meydana gelmede. Sen bu hallere nasıl razı olabilirsin ki?
هست احوال تو از کان نوی ** تو بدین احوال کی راضی شوی
Hadi, o güzel hallerini anlat da şu beş duyguyla altı cihet ahvalinin başına toprak saç!
هین حکایت کن از آن احوال خوش ** خاک بر احوال و درس پنج و شش
iç ahvali, söze gelmiyorsa sana tek ve çift perdesi altında dış halini söyleyeyim:
حال باطن گر نمیآید بگفت ** حال ظاهر گویمت در طاق وجفت
Bil ki sevgilinin lûtfiyle ölümün acılıkları bile cana şeker kamışından daha hoş gelmede.
که ز لطف یار تلخیهای مات ** گشت بر جان خوشتر از شکرنبات
O tatlı nebattan denize bir toz uçsa denizin tuzluluğu kalmaz, baştanbaşa tatlılaşır.3640
زان نبات ار گرد در دریا رود ** تلخی دریا همه شیرین شود
Ey emniyetli dost, bunun gibi yüz binlerce haller gelir, sonra yine geldiği gibi gayp âlemine gider.
صدهزار احوال آمد همچنین ** باز سوی غیب رفتند ای امین
Her günün hali, düne benzer. Ahval, ırmak gibi akar durur, onu bağlıyacak hiçbir şey yoktur.
حال هر روزی بدی مانند نی ** همچو جو اندر روش کش بند نی
Her günün neşesi, bir başka çeşittir. Her günün düşüncesinde bir başka eser vardır.
شادی هر روز از نوعی دگر ** فکرت هر روز را دیگر اثر
İnsanın bedeni, bir konuk evine, çeşitli düşünceler de ayrı ayrı konuklara benzer. Arif, o neşeli ve gamlı düşüncelere razıdır, âdeta gariplerin hatırını hoş eden Halil Peygambere benzer. Onun kapısı da konuğu ağırlamak için daima kâfire de açıktı, mümine de, emin olana da açıktı, haine de. Bütün konuklara güler yüz gösterirdi.
تمثیل تن آدمی به مهمانخانه و اندیشههای مختلف به مهمانان مختلف عارف در رضا بدان اندیشههای غم و شادی چون شخص مهماندوست غریبنواز خلیلوار کی در خلیل باکرام ضیف پیوسته باز بود بر کافر و مومن و امین و خاین و با همه مهمانان روی تازه داشتی
Delikanlım, bu denen bir konuk evidir. Her sabah, oraya koşa koşa bir yeni konuk gelir.
هست مهمانخانه این تن ای جوان ** هر صباحی ضیف نو آید دوان
Sakın bu, benim boynumda kaldı deme. Şimdicik yine uçar, yokluk âlemine gider.3645
هین مگو کین مانند اندر گردنم ** که هم اکنون باز پرد در عدم
Gayb âleminden gönlüne ne gelirse konuktur, onu hoş tut.
هرچه آید از جهان غیبوش ** در دلت ضیفست او را دار خوش
Bir eve konuk geldi. Ev sahibinin karısı, yağmur başladı, konuk boynumuzda kaldı dedi.
حکایت آن مهمان کی زن خداوند خانه گفت کی باران فرو گرفت و مهمان در گردن ما ماند
Birisine ansızın konuk geldi. Ev sahibi, konuğunu gerdanlık gibi boyuna taktı.
آن یکی را بیگهان آمد قنق ** ساخت او را همچو طوق اندر عنق
Sofra çıkardı, ağırladı. O gece mahallelerinde sünnet düğünü vardı.
خوان کشید او را کرامتها نمود ** آن شب اندر کوی ایشان سور بود
Erkek, kadınına gizlice dedi ki: Bu gece iki yatak ser.
مرد زن را گفت پنهانی سخن ** که امشب ای خاتون دو جامه خواب کن
Bizim yatağımızı kapı yanına yap, konuğun yatağını da öbür tarafa.3650
پستر ما را بگستر سوی در ** بهر مهمان گستر آن سوی دگر
Kadın, olur iki gözümün nuru, baş üstüne. Hizmetler eder, güler yüz gösteririm, merak etme dedi.
گفت زن خدمت کنم شادی کنم ** سمع و طاعه ای دو چشم روشنم
Yatakları yaptı, sünnet düğününe gitti.
هر دو پستر گسترید و رفت زن ** سوی ختنهسور کرد آنجا وطن
Yüce konuk, kadının kocasiyle kaldı. Geceleyin kuru, yaş bir çerez çıkardı.
ماند مهمان عزیز و شوهرش ** نقل بنهادند از خشک و ترش
Yediler, içtiler. O iki temiz adam, gece geç vakte kadar oturup konuştular, gece yarısına dek iyi kötü, başlarından geçenleri anlattılar.
در سمر گفتند هر دو منتجب ** سرگذشت نیک و بد تا نیم شب
Çerezden, konuşup görüşmeden sonra konuk, uykusuzluktan kalktı, kapı yanındaki yatağa girip yattı.3655
بعد از آن مهمان ز خواب و از سمر ** شد در آن پستر که بد آن سوی در
Adam, utancından ona bir şey diyemedi, canım, senin yatağın bu taraftaki.
شوهر از خجلت بدو چیزی نگفت ** که ترا این سوست ای جان جای خفت
Sen yatıp uyuyasın diye yatağı, şuraya serdik diye bir söz söyleyemedi.
که برای خواب تو ای بوالکرم ** پستر آن سوی دگر افکندهام
Karısiyle kararlaştırdıklarının aksine, konuk için serilen yatağa girdi, öbür yatakta da konuk yatıp uyudu.
آن قراری که به زن او داده بود ** گشت مبدل و آن طرف مهمان غنود
O gece şiddetli bir yağmur başladı. Bulutların çokluğu, hayret verecek bir derecedeydi.
آن شب آنجا سخت باران در گرفت ** کز غلیظی ابرشان آمد شگفت
Kadın gelince konuk öbür taraftadır, kapı yanında yatan kocamdır diye,3660
زن بیامد بر گمان آنک شو ** سوی در خفتست و آن سو آن عمو
Anadan doğma soyunup yorganın altına girdi, konuğu birkaç kere de istekle öptü.
رفت عریان در لحاف آن دم عروس ** داد مهمان را به رغبت چند بوس
Dedi ki: Hani bir şeyden korkuyordum ya. Başıma geldi mi geldi, geldi mi geldi.
گفت میترسیدم ای مرد کلان ** خود همان آمد همان آمد همان
Yağmur, çamur yüzünden konuk kakıldı kaldı. Beylik sabunu gibi elinden çıkmasına imkân yok.
مرد مهمان را گل و باران نشاند ** بر تو چون صابون سلطانی بماند
Bu yağmur çamurda o, nerden gidecek? Başına canına andolsun, adam başımıza kaldı!
اندرین باران و گل او کی رود ** بر سر و جان تو او تاوان شود
Konuk, bu sözleri duyunca hemen sıçrayıp dedi ki: Kadın bırak beni. Ayakkabımı ver benim, çamurdan korkum yok.3665
زود مهمان جست و گفت این زن بهل ** موزه دارم غم ندارم من ز گل
Ben gidiyorum, Allah size hayırlar versin. Yolculukta can, bir an bile eğlenmez.
من روان گشتم شما را خیر باد ** در سفر یک دم مبادا روح شاد
Yolcu, derhal geldiği yere dönmeli. Bir yerde kalıp eğlenmek, yol keser.
تا که زوتر جانب معدن رود ** کین خوشی اندر سفر رهزن شود
Kadın, o soğuk sözü söylediğine pişman oldu. Çünkü o eşsiz mihman ürküp yola düşüyordu.
زن پشیمان شد از آن گفتار سرد ** چون رمید و رفت آن مهمان فرد
Kadın, lütfen, hoş gör, ben şaka olsun diye söyledim deyip.
زن بسی گفتش که آخر ای امیر ** گر مزاحی کردم از طیبت مگیر
Secdeler etti, bir hayli yalvarıp sızlandı ama fayda etmedi. Konuk, yola düşüp bunları hasret bıraktı.3670
سجده و زاری زن سودی نداشت ** رفت و ایشان را در آن حسرت گذاشت
Bu yüzden adam da yasa battı, kadın da. Çünkü artık o konuğun yüzünü, leğendeki akisten değil, kendi yüzünden görmüşlerdi.
جامه ازرق کرد زان پس مرد و زن ** صورتش دیدند شمعی بیلگن