English    Türkçe    فارسی   

5
3650-3699

  • Bizim yatağımızı kapı yanına yap, konuğun yatağını da öbür tarafa. 3650
  • Kadın, olur iki gözümün nuru, baş üstüne. Hizmetler eder, güler yüz gösteririm, merak etme dedi.
  • Yatakları yaptı, sünnet düğününe gitti.
  • Yüce konuk, kadının kocasiyle kaldı. Geceleyin kuru, yaş bir çerez çıkardı.
  • Yediler, içtiler. O iki temiz adam, gece geç vakte kadar oturup konuştular, gece yarısına dek iyi kötü, başlarından geçenleri anlattılar.
  • Çerezden, konuşup görüşmeden sonra konuk, uykusuzluktan kalktı, kapı yanındaki yatağa girip yattı. 3655
  • Adam, utancından ona bir şey diyemedi, canım, senin yatağın bu taraftaki.
  • Sen yatıp uyuyasın diye yatağı, şuraya serdik diye bir söz söyleyemedi.
  • Karısiyle kararlaştırdıklarının aksine, konuk için serilen yatağa girdi, öbür yatakta da konuk yatıp uyudu.
  • O gece şiddetli bir yağmur başladı. Bulutların çokluğu, hayret verecek bir derecedeydi.
  • Kadın gelince konuk öbür taraftadır, kapı yanında yatan kocamdır diye, 3660
  • Anadan doğma soyunup yorganın altına girdi, konuğu birkaç kere de istekle öptü.
  • Dedi ki: Hani bir şeyden korkuyordum ya. Başıma geldi mi geldi, geldi mi geldi.
  • Yağmur, çamur yüzünden konuk kakıldı kaldı. Beylik sabunu gibi elinden çıkmasına imkân yok.
  • Bu yağmur çamurda o, nerden gidecek? Başına canına andolsun, adam başımıza kaldı!
  • Konuk, bu sözleri duyunca hemen sıçrayıp dedi ki: Kadın bırak beni. Ayakkabımı ver benim, çamurdan korkum yok. 3665
  • Ben gidiyorum, Allah size hayırlar versin. Yolculukta can, bir an bile eğlenmez.
  • Yolcu, derhal geldiği yere dönmeli. Bir yerde kalıp eğlenmek, yol keser.
  • Kadın, o soğuk sözü söylediğine pişman oldu. Çünkü o eşsiz mihman ürküp yola düşüyordu.
  • Kadın, lütfen, hoş gör, ben şaka olsun diye söyledim deyip.
  • Secdeler etti, bir hayli yalvarıp sızlandı ama fayda etmedi. Konuk, yola düşüp bunları hasret bıraktı. 3670
  • Bu yüzden adam da yasa battı, kadın da. Çünkü artık o konuğun yüzünü, leğendeki akisten değil, kendi yüzünden görmüşlerdi.
  • Konuk gitmede, ova, konuğun miriyle cennet gibi aydınlanmadaydı.
  • Adam, bundan sonra bu işin derdinden utancından evini konuk evi haline soktu.
  • Fakat kadının gönlünde de, erkeğin gönlünde de o konuğun hayali, her an derdi ki:
  • Ben, Hızır'ın dostuyum size yüzlerce cömertlik hazinesi saçacaktım, fakat ne yapayım? Kısmetiniz değilmiş! 3675
  • Her gün, gönüle gelen düşünce o gün, sabah çağı gelen konuğa benzer, ev sahibine hükmeder, huysuzlukta bulunur. Ev sahibi olmanın şanı, konuğu görüp gözetmek, ağırlamak ve nazını çekmektir.
  • Konuk evine her gün nasıl bir yüce konuk gelirse onun gibi her an da sana bir fikir gelir.
  • Canım, fikri bir adam say. Çünkü adam, fikirle değerlidir, fikirle diridir.
  • Gam fikri, neşe yolunu vurursa gam yeme. O, hakikatte başka neşeler hazırlamadadır.
  • O, hayrın aslından yeni bir sevinç, yeni bir neşe gelsin diye evi, başkalarından sıkıca süpürür.
  • Gönül dalındaki sararmış, kurumuş yaprakları ayırır, daldan yeni ve yeşil yapraklar bitmesine yardım eder. 3680
  • Bu âlemden öte bir âleme yeni bir zevk gelsin diye eski sevinci, kökünden çeker, çıkarır.
  • Gam, üstü dallarla yapraklarla örtülü yeni kökü bitirsin diye çürümüş, porsumuş olan eski kökü yerinden söküp çıkarır.
  • Gam, gönülden neyi döker, yahut koparırsa karşılık olarak mutlaka daha iyisini verir.
  • Hele derdin, gamın, yakın ehline kul olduğunu iyice bilene daha fazla lütuf tarda bulunur.
  • Bulutla şimşek, asık suratlılık, ekşi yüzlülük göstermese asma yaprağı, doğuya benzeyen gülümsemelerini gösterir mi hiç? 3685
  • Kutluluk, kutsuzluk, gönlüne gelir, konuklar. Bunlar, evden eve giden yıldızlara benzerler.
  • Senin burcunda konakladı mı onun talihi gibi sen de tatlı bir hale, gel, çevikleş.
  • Böyle hareket et de o yıldız, aya gitti, ulaştı mı o gönül sultanına senden şükür etsin.
  • Sabırlı ve her şeye razı olan Eyyub, tam yedi yıl Tanrı konuğunu, belâyı hoş tuttu.
  • O sert ve yüzü pek âlâ da Tann'ya dönünce ondan yüzlerce çeşit şükürlerde bulundu da, 3690
  • Dedi ki: Eyyub, ben sevgililerini öldürdüğüm halde sevgisinden bir kere bile yüzünü çevirmedi.
  • Tanrı bilgisine vefakârlıkta bulundu, utancından belâ ile âdeta sütle bal gibi kaynaştı, karıştı.
  • Senin de gönlüne yeniden yeniye belâlar geldikçe o belâları güle güle karşıla.
  • Ey yaradanım, beni o belânın şerrinden sakla bekle. O yüzden gelecek ihsanları bana haram etme, beni o lûtuflara kavuştur.
  • Rabbim, uğradığım belâlara karşı lütfet de şükredeyim, geçip giderse ona hasret çekmeyeyim de. 3695
  • O suratı asık derdi koru. O acılığı şeker gibi tatlı say.
  • Bulutun da görünüşte yüzü asıktır ama gül bahçesini bezer, çalı çırpıyı kırar.
  • Gamı bulut gibi bil de o asık suratlıya pek surat asmaya kalkışma.
  • Belki o inci, elindedir, olur ya, Onun için çalış çabala da senden razı olsun.