English    Türkçe    فارسی   

5
3670-3719

  • Secdeler etti, bir hayli yalvarıp sızlandı ama fayda etmedi. Konuk, yola düşüp bunları hasret bıraktı. 3670
  • سجده و زاری زن سودی نداشت  ** رفت و ایشان را در آن حسرت گذاشت 
  • Bu yüzden adam da yasa battı, kadın da. Çünkü artık o konuğun yüzünü, leğendeki akisten değil, kendi yüzünden görmüşlerdi.
  • جامه ازرق کرد زان پس مرد و زن  ** صورتش دیدند شمعی بی‌لگن 
  • Konuk gitmede, ova, konuğun miriyle cennet gibi aydınlanmadaydı.
  • می‌شد و صحرا ز نور شمع مرد  ** چون بهشت از ظلمت شب گشته فرد 
  • Adam, bundan sonra bu işin derdinden utancından evini konuk evi haline soktu.
  • کرد مهمان خانه خانه‌ی خویش را  ** از غم و از خجلت این ماجرا 
  • Fakat kadının gönlünde de, erkeğin gönlünde de o konuğun hayali, her an derdi ki:
  • در درون هر دو از راه نهان  ** هر زمان گفتی خیال میهمان 
  • Ben, Hızır'ın dostuyum size yüzlerce cömertlik hazinesi saçacaktım, fakat ne yapayım? Kısmetiniz değilmiş! 3675
  • که منم یار خضر صد گنج و جود  ** می‌فشاندم لیک روزیتان نبود 
  • Her gün, gönüle gelen düşünce o gün, sabah çağı gelen konuğa benzer, ev sahibine hükmeder, huysuzlukta bulunur. Ev sahibi olmanın şanı, konuğu görüp gözetmek, ağırlamak ve nazını çekmektir.
  • تمثیل فکر هر روزینه کی اندر دل آید به مهمان نو کی از اول روز در خانه فرود آید و فضیلت مهمان‌نوازی و ناز مهمان کشیدن و تحکم و بدخویی کند به خداوند خانه 
  • Konuk evine her gün nasıl bir yüce konuk gelirse onun gibi her an da sana bir fikir gelir.
  • هر دمی فکری چو مهمان عزیز  ** آید اندر سینه‌ات هر روز نیز 
  • Canım, fikri bir adam say. Çünkü adam, fikirle değerlidir, fikirle diridir.
  • فکر را ای جان به جای شخص دان  ** زانک شخص از فکر دارد قدر و جان 
  • Gam fikri, neşe yolunu vurursa gam yeme. O, hakikatte başka neşeler hazırlamadadır.
  • فکر غم گر راه شادی می‌زند  ** کارسازیهای شادی می‌کند 
  • O, hayrın aslından yeni bir sevinç, yeni bir neşe gelsin diye evi, başkalarından sıkıca süpürür.
  • خانه می‌روبد به تندی او ز غیر  ** تا در آید شادی نو ز اصل خیر 
  • Gönül dalındaki sararmış, kurumuş yaprakları ayırır, daldan yeni ve yeşil yapraklar bitmesine yardım eder. 3680
  • می‌فشاند برگ زرد از شاخ دل  ** تا بروید برگ سبز متصل 
  • Bu âlemden öte bir âleme yeni bir zevk gelsin diye eski sevinci, kökünden çeker, çıkarır.
  • می‌کند بیخ سرور کهنه را  ** تا خرامد ذوق نو از ما ورا 
  • Gam, üstü dallarla yapraklarla örtülü yeni kökü bitirsin diye çürümüş, porsumuş olan eski kökü yerinden söküp çıkarır.
  • غم کند بیخ کژ پوسیده را  ** تا نماید بیخ رو پوشیده را 
  • Gam, gönülden neyi döker, yahut koparırsa karşılık olarak mutlaka daha iyisini verir.
  • غم ز دل هر چه بریزد یا برد  ** در عوض حقا که بهتر آورد 
  • Hele derdin, gamın, yakın ehline kul olduğunu iyice bilene daha fazla lütuf tarda bulunur.
  • خاصه آن را که یقینش باشد این  ** که بود غم بنده‌ی اهل یقین 
  • Bulutla şimşek, asık suratlılık, ekşi yüzlülük göstermese asma yaprağı, doğuya benzeyen gülümsemelerini gösterir mi hiç? 3685
  • گر ترش‌رویی نیارد ابر و برق  ** رز بسوزد از تبسمهای شرق 
  • Kutluluk, kutsuzluk, gönlüne gelir, konuklar. Bunlar, evden eve giden yıldızlara benzerler.
  • سعد و نحس اندر دلت مهمان شود  ** چون ستاره خانه خانه می‌رود 
  • Senin burcunda konakladı mı onun talihi gibi sen de tatlı bir hale, gel, çevikleş.
  • آن زمان که او مقیم برج تست  ** باش هم‌چون طالعش شیرین و چست 
  • Böyle hareket et de o yıldız, aya gitti, ulaştı mı o gönül sultanına senden şükür etsin.
  • تا که با مه چون شود او متصل  ** شکر گوید از تو با سلطان دل 
  • Sabırlı ve her şeye razı olan Eyyub, tam yedi yıl Tanrı konuğunu, belâyı hoş tuttu.
  • هفت سال ایوب با صبر و رضا  ** در بلا خوش بود با ضیف خدا 
  • O sert ve yüzü pek âlâ da Tann'ya dönünce ondan yüzlerce çeşit şükürlerde bulundu da, 3690
  • تا چو وا گردد بلای سخت‌رو  ** پیش حق گوید به صدگون شکر او 
  • Dedi ki: Eyyub, ben sevgililerini öldürdüğüm halde sevgisinden bir kere bile yüzünü çevirmedi.
  • کز محبت با من محبوب کش  ** رو نکرد ایوب یک لحظه ترش 
  • Tanrı bilgisine vefakârlıkta bulundu, utancından belâ ile âdeta sütle bal gibi kaynaştı, karıştı.
  • از وفا و خجلت علم خدا  ** بود چون شیر و عسل او با بلا 
  • Senin de gönlüne yeniden yeniye belâlar geldikçe o belâları güle güle karşıla.
  • فکر در سینه در آید نو به نو  ** خند خندان پیش او تو باز رو 
  • Ey yaradanım, beni o belânın şerrinden sakla bekle. O yüzden gelecek ihsanları bana haram etme, beni o lûtuflara kavuştur.
  • که اعذنی خالقی من شره  ** لا تحرمنی انل من بره 
  • Rabbim, uğradığım belâlara karşı lütfet de şükredeyim, geçip giderse ona hasret çekmeyeyim de. 3695
  • رب اوزعنی لشکر ما اری  ** لا تعقب حسرة لی ان مضی 
  • O suratı asık derdi koru. O acılığı şeker gibi tatlı say.
  • آن ضمیر رو ترش را پاس‌دار  ** آن ترش را چون شکر شیرین شمار 
  • Bulutun da görünüşte yüzü asıktır ama gül bahçesini bezer, çalı çırpıyı kırar.
  • ابر را گر هست ظاهر رو ترش  ** گلشن آرنده‌ست ابر و شوره‌کش 
  • Gamı bulut gibi bil de o asık suratlıya pek surat asmaya kalkışma.
  • فکر غم را تو مثال ابر دان  ** با ترش تو رو ترش کم کن چنان 
  • Belki o inci, elindedir, olur ya, Onun için çalış çabala da senden razı olsun.
  • بوک آن گوهر به دست او بود  ** جهد کن تا از تو او راضی رود 
  • Hattâ böyle olmasa bile bu huyu âdet edinir, o güzelim huyla huylanır, o huyu artırırsın da, 3700
  • ور نباشد گوهر و نبود غنی  ** عادت شیرین خود افزون کنی 
  • Başka yerlerde de böyle hareket edersin ve bir gün birdenbire muhtaç olduğun şeye erişiverirsin.
  • جای دیگر سود دارد عادتت  ** ناگهان روزی بر آید حاجتت 
  • Neşene mâni olan düşünce, Tann'nın emriyle, Tanrı'nın hikmetiyle gelir.
  • فکرتی کز شادیت مانع شود  ** آن به امر و حکمت صانع شود 
  • Sen ona felâket deme delikanlım. Belki bir yıldızdır, belki kutluluk kıranındadır.
  • تو مخوان دو چار دانگش ای جوان  ** بوک نجمی باشد و صاحب‌قران 
  • Sen ona feri deme, asıl tut da onunla daima maksadına eriş,'üstün çık.
  • تو مگو فرعیست او را اصل گیر  ** تا بوی پیوسته بر مقصود چیر 
  • Onu fer'i sayar, muzır tutarsan gözün, aslı gözler durur. 3705
  • ور تو آن را فرع گیری و مضر  ** چشم تو در اصل باشد منتظر 
  • Halbuki bekleyiş, çeşnide zehirdir âdeta. Bu gidişle daima ölüm halinde kalırsın.
  • زهر آمد انتظارش اندر چشش  ** دایما در مرگ باشی زان روش 
  • Onu asıl bil, kucakla da bekleyiş ölümünden kurtul.
  • اصل دان آن را بگیرش در کنار  ** بازره دایم ز مرگ انتظار 
  • Padişahın, Eyaz'a iltifatı
  • نواختن سلطان ایاز را 
  • Ey doğru özlü, daima yalvarıp yakarmada olan Eyaz, doğruluğun, denizden de artıktır, dağdan da!
  • ای ایاز پر نیاز صدق‌کیش  ** صدق تو از بحر و از کوهست بیش 
  • Ne istek zamanı bir hataya düşüyorsun, dağ gibi aklın saman gibi uçuyor..
  • نه به وقت شهوتت باشد عثار  ** که رود عقل چو کوهت کاه‌وار 
  • Ne öfke ve kin zamanı sabrın gevşeyip karar ve sebatını terk ediyor! 3710
  • نه به وقت خشم و کینه صبرهات  ** سست گردد در قرار و در ثبات 
  • Erlik budur işte. Yoksa adam, sakalla, aletle adam olmaz, öyle olsaydı eşeğin aleti erlerin padişahı olurdu.
  • مردی این مردیست نه ریش و ذکر  ** ورنه بودی شاه مردان کیر خر 
  • Tanrı, Kur'anda kimlere er dedi? Nerde bu beden, oraya varacak?
  • حق کرا خواندست در قرآن رجال  ** کی بود این جسم را آنجا مجال 
  • Babacığım, hayvan ruhunun ne değeri var? Kasapların pazarından geç de gör.
  • روح حیوان را چه قدرست ای پدر  ** آخر از بازار قصابان گذر 
  • Yüz binlerce baş, gövde üstüne konmuştur. Değerlerini yağdan, kuyruktan kıyas et.
  • صد هزاران سر نهاده بر شکم  ** ارزشان از دنبه و از دم کم 
  • Orospu olur ki aletin dönüp dolaşması yüzünden aklı fareye döner, şehveti aslana. 3715
  • روسپی باشد که از جولان کیر  ** عقل او موشی شود شهوت چو شیر 
  • Bir babanın, kızına "Kendini koru, kocandan gebe kalma" diye tembihte bulunması
  • وصیت کردن پدر دختر را کی خود را نگهدار تا حامله نشوی از شوهرت 
  • Zengin bir adam vardı. Bu adamın da zühre yanaklı, ay yüzlü, gümüş bedenli bir kızı vardı.
  • خواجه‌ای بودست او را دختری  ** زهره‌خدی مه‌رخی سیمین‌بری 
  • Kız, kendini bildi, babası onu kocaya verdi. Fakat kocası kızın dengi değildi.
  • گشت بالغ داد دختر را به شو  ** شو نبود اندر کفائت کفو او 
  • Kavun, karpuz oldu, sulandı mı yarmazsan telef olur gider.
  • خربزه چون در رسد شد آبناک  ** گر بنشکافی تلف گردد هلاک 
  • Babası da kızın baştan çıkmasından korktu da onun için onu, dengi olmayan birisine verdi.
  • چون ضرورت بود دختر را بداد  ** او بناکفوی ز تخویف فساد