English    Türkçe    فارسی   

5
3690-3739

  • O sert ve yüzü pek âlâ da Tann'ya dönünce ondan yüzlerce çeşit şükürlerde bulundu da, 3690
  • Dedi ki: Eyyub, ben sevgililerini öldürdüğüm halde sevgisinden bir kere bile yüzünü çevirmedi.
  • Tanrı bilgisine vefakârlıkta bulundu, utancından belâ ile âdeta sütle bal gibi kaynaştı, karıştı.
  • Senin de gönlüne yeniden yeniye belâlar geldikçe o belâları güle güle karşıla.
  • Ey yaradanım, beni o belânın şerrinden sakla bekle. O yüzden gelecek ihsanları bana haram etme, beni o lûtuflara kavuştur.
  • Rabbim, uğradığım belâlara karşı lütfet de şükredeyim, geçip giderse ona hasret çekmeyeyim de. 3695
  • O suratı asık derdi koru. O acılığı şeker gibi tatlı say.
  • Bulutun da görünüşte yüzü asıktır ama gül bahçesini bezer, çalı çırpıyı kırar.
  • Gamı bulut gibi bil de o asık suratlıya pek surat asmaya kalkışma.
  • Belki o inci, elindedir, olur ya, Onun için çalış çabala da senden razı olsun.
  • Hattâ böyle olmasa bile bu huyu âdet edinir, o güzelim huyla huylanır, o huyu artırırsın da, 3700
  • Başka yerlerde de böyle hareket edersin ve bir gün birdenbire muhtaç olduğun şeye erişiverirsin.
  • Neşene mâni olan düşünce, Tann'nın emriyle, Tanrı'nın hikmetiyle gelir.
  • Sen ona felâket deme delikanlım. Belki bir yıldızdır, belki kutluluk kıranındadır.
  • Sen ona feri deme, asıl tut da onunla daima maksadına eriş,'üstün çık.
  • Onu fer'i sayar, muzır tutarsan gözün, aslı gözler durur. 3705
  • Halbuki bekleyiş, çeşnide zehirdir âdeta. Bu gidişle daima ölüm halinde kalırsın.
  • Onu asıl bil, kucakla da bekleyiş ölümünden kurtul.
  • Padişahın, Eyaz'a iltifatı
  • Ey doğru özlü, daima yalvarıp yakarmada olan Eyaz, doğruluğun, denizden de artıktır, dağdan da!
  • Ne istek zamanı bir hataya düşüyorsun, dağ gibi aklın saman gibi uçuyor..
  • Ne öfke ve kin zamanı sabrın gevşeyip karar ve sebatını terk ediyor! 3710
  • Erlik budur işte. Yoksa adam, sakalla, aletle adam olmaz, öyle olsaydı eşeğin aleti erlerin padişahı olurdu.
  • Tanrı, Kur'anda kimlere er dedi? Nerde bu beden, oraya varacak?
  • Babacığım, hayvan ruhunun ne değeri var? Kasapların pazarından geç de gör.
  • Yüz binlerce baş, gövde üstüne konmuştur. Değerlerini yağdan, kuyruktan kıyas et.
  • Orospu olur ki aletin dönüp dolaşması yüzünden aklı fareye döner, şehveti aslana. 3715
  • Bir babanın, kızına "Kendini koru, kocandan gebe kalma" diye tembihte bulunması
  • Zengin bir adam vardı. Bu adamın da zühre yanaklı, ay yüzlü, gümüş bedenli bir kızı vardı.
  • Kız, kendini bildi, babası onu kocaya verdi. Fakat kocası kızın dengi değildi.
  • Kavun, karpuz oldu, sulandı mı yarmazsan telef olur gider.
  • Babası da kızın baştan çıkmasından korktu da onun için onu, dengi olmayan birisine verdi.
  • Kızına dedi ki: Kendini kocandan koru, sakın gebe kalma. 3720
  • Ne yapayım? Bu yoksula seni vermek zorunda kaldım. Bu adamı garip say, garipte vefa olmaz.
  • Ansızın her şeyi bırakır, kaçıp gider. Çocuğu, başına dert olur kalır.
  • Kız dedi ki: Babacığım, dediğini tutarım, öğüdün pek doğru, kabulüm.
  • Babası, her iki üç günde bir kere kızına aman ha sakın diye öğüt veriyordu.
  • Derken kız, birdenbire gebe kalıverdi; ikisi de gençti. 3725
  • Kız, bunu babasından gizledi. Çocuk, karnında beş, yahut altı aylık oldu.
  • Artık iyiden iyiye belli oldu. Babası dedi ki: Bu ne? Ben sana ondan kendini koru demedim mi?
  • Öğütlerim, yelmiydi ki hiç sana tesir etmedi?
  • Kız, baba dedi, nasıl tahammül edeyim? Erkekle kadın, şüphe yok ki ateşle pamuk.
  • Pamuk, ateşten nasıl çekinebilir? Yahut da ateş nasıl olur da pamuğu yakmaz, çekinir? 3730
  • Babası dedi ki: A kızım, ben sana onun yanına gitme demedim. Yalnız menisinden kendini koru dedim.
  • Tam zevk anında onun beli gelirken kendini çekmeliydin.
  • Kız, peki, beli ne vakit gelecek, ben ne bileyim? Bu, pek gizli bir şey, anlaşılmaz ki dedi.
  • Babası, gözleri süzüldü mü anla ki beli geliyor deyince,
  • Kız dedi: Onun gözü süzülünceye kadar benim bu iki gözüm de kör oluyor a baba! 3735
  • Her bayağı akıl, hırs ve öfke zamanı, yerinde durmaz ki!
  • Nefsiyle savaşmamış, aşk derdi çekmemiş, gölgede yetişmiş, yalnız halkın kendisine secde etmesini, elini öpmesini, hürmetle bakıp "işte zamanede sofi budur" diye parmakla göstermesini dilediğinden sofilik yoluna girmiş biri vardı. Çocukların, sen hastasın diyerek hasta ettikleri muallim gibi bu da kendine gururlanıp vehimle hasta olarak ben cihat eriyim, bu yolda bana pehlivan diyorlar. Büyük savaşta eşim yoktur, küçük savaş bence nedir ki! Gazilerle savaşa gidip zahiren de hünerler göstermeliyim dedi ve savaşa gitti, ve savaşta yüreksizlik ve gevşeklik gösterdi. Âdeta aslanın hayalini görmüş, erlikler göstermiş, bu erliklerle sarhoş olup ormana aslan avlamaya gitmişti. Halbuki aslan hal diliyle ona diyordu ki: "Öyle değil.. Yakında bilir anlar., sonra yine yakında bilir, anlarsınız."
  • Bir sofi, askerle savaşa gitti. Ansızın savaş başladı.
  • Sofi, ağırlıklarla çadırda kalan zayıflarla beraber kaldı. Erler, ta savaş yerine kadar at sürdüler.
  • Ağır kişiler, toprak gibi yerlerinde kala kaldılar, îleri gidenlerin ileri gidenleriyse yürüyüp ilerlediler.