English    Türkçe    فارسی   

5
3736-3785

  • Her bayağı akıl, hırs ve öfke zamanı, yerinde durmaz ki!
  • Nefsiyle savaşmamış, aşk derdi çekmemiş, gölgede yetişmiş, yalnız halkın kendisine secde etmesini, elini öpmesini, hürmetle bakıp "işte zamanede sofi budur" diye parmakla göstermesini dilediğinden sofilik yoluna girmiş biri vardı. Çocukların, sen hastasın diyerek hasta ettikleri muallim gibi bu da kendine gururlanıp vehimle hasta olarak ben cihat eriyim, bu yolda bana pehlivan diyorlar. Büyük savaşta eşim yoktur, küçük savaş bence nedir ki! Gazilerle savaşa gidip zahiren de hünerler göstermeliyim dedi ve savaşa gitti, ve savaşta yüreksizlik ve gevşeklik gösterdi. Âdeta aslanın hayalini görmüş, erlikler göstermiş, bu erliklerle sarhoş olup ormana aslan avlamaya gitmişti. Halbuki aslan hal diliyle ona diyordu ki: "Öyle değil.. Yakında bilir anlar., sonra yine yakında bilir, anlarsınız."
  • Bir sofi, askerle savaşa gitti. Ansızın savaş başladı.
  • Sofi, ağırlıklarla çadırda kalan zayıflarla beraber kaldı. Erler, ta savaş yerine kadar at sürdüler.
  • Ağır kişiler, toprak gibi yerlerinde kala kaldılar, îleri gidenlerin ileri gidenleriyse yürüyüp ilerlediler.
  • Savaşlar edip üstün gelerek birçok ganimetlerle geri döndüler. 3740
  • Sen de al diye sofiye de armağan sundular. O, o armağanı attı, hiçbir şey almadı.
  • Neden kızgınsın? dediler. Savaştan mahrum kaldım dedi.
  • Sofi, savaş safında hançer çekip savaşmadığı için bu iltifattan memnun olmadı.
  • Bunun üzerine esir getirdik dediler, birini al, öldür.
  • Başını kes de gazi ol. Sofi, buna biraz sevindi, yüreklendi. 3745
  • Suyla alınan aptestin yüzlerce aydınlığı, nuru, feri vardır ama su olmazsa teyemmüm edilir.
  • Sofi, bağlı esiri alıp gaza etmek üzere çadırın arkasına götürdü.
  • Oraya tutsakla gitti ama biraz gecikti. Neden o yoksul bu kadar gecikti diye meraka düştüler.
  • İki eli bağlı tutsak. Onu öldürüvermeliydi. Öldürmede neden bu kadar gecikti, sebebi ne? dediler.
  • 3750Birisi, işi anlamak üzere ardından gitti. Bir de ne görsün? Kâfir, sofinin üstüne çıkmamış mı? 3750
  • Erkek, dişinin üstüne biner gibi o tutsak da yoksulun üstüne aslan gibi binmiş.
  • Elleri bağlı olduğu halde hiddetle sofinin boynunu ısırmada.
  • Dişleriyle boğazını dişlemede. Sofi, kâfirin altına düşmüş, aklı başından gitmiş.
  • Eli bağlı kâfir, bir kedi gibi, elinde mızrak olmadığı halde onu berbadetmiş,
  • Dişleriyle onu yarı öldürmüş. Boynundan akan kanla sakalı kıpkırmızı kesilmiş. 3755
  • Sen de eli bağlı olan nefsinin elinde tıpkı o sofi gibi alta düşmüş, kendinden geçmişsin.
  • Yoldaki bir tepecikten âciz kalmışsın. Halbuki önünde yüz binlerce dağ var.
  • Bu kadarcık bir tepeden korkup ölüye döndün, önünde aşılacak dağ gibi beller var, nasıl gideceksin?
  • Gaziler, hiddete gelip derhal acımadan o kâfiri kılıçlayıp öldürdüler.
  • Kendine gelsin diye de sofinin yüzüne sular saçtılar, gül sulan serptiler. 3760
  • Sofi, kendine gelip onları görünce ne oldu yahu? diye sordular.
  • Ey aziz, Tanrı hakkı için bu ne hal? Neden böyle bu derece kendinden geçtin?
  • Yarı ölmüş, elleri bağlı bir tutsaktan neden böyle korktun, aklın başından gitti, bu hale düştün?
  • Sofi dedi ki: Başını keseceğim sırada o açgözlü, bana öyle bir hışımla baktı ki..
  • Gözünü açtı, dolandırdı da öyle bir bakış baktı bana ki aklım başımdan gitti. 3765
  • Gözünü dolandırması, bana âdeta bir ordu göründü. O nasıl korkuydu? Anlatamam!
  • Hikâyeyi kısa keselim, işte o bakıştan korktum. Kendimden geçip yere yıkıldım.
  • "Eli bağlı bir kâfirin göz süzmesinden kendinden geçiyorsun, elinden hançer düşüyor. Sende bu yürek, bu öt varken sakın sakın, savaşa gelip de rüsvay olma, sen tekkenin mutfağını gözle" diye gazilerin öğüt vermeleri
  • Gaziler dediler ki: Sende bu yürek varken sakın savaşa girişmeye yeltenme.
  • Eli bağlı bir kâfirin göz süzmesiyle gemin kırıldı, gark oldun.
  • Erkek aslanlar, saldırdılar mı kılıçlariyle başlar top gibi yerlere yuvarlanır. 3770
  • Erlerin savaşına âşinâ değilsin, böyle bir zamanda kan denizinde nasıl yüzebilirsin sen?
  • Boyunlara inen kılıçların tak tak diye çıkardığı ses, (bir mahalle öteden duyulan) çamaşır dövenlerin tak takını hiçe sayar.
  • Nice başsız bedenler, yerlerde çırpınır.. Nice bedensiz başlar, kan denizinde habbelere döner.
  • İnsanları yok eden yüzlerce er, savaşta atların ayakları altında yok olur gider.
  • Sen, bir fareden ürküp uçan bu akılla o savaş safına karışıp nasıl kılıç çekeceksin? 3775
  • Savaş bu, bulgur aşı değil ki yenlerini sıvayıp girişesin.
  • Bulgur aşını kaşıklamaya benzemez, gel de burada kılıcı gör. Bu safta demirden yaratılmış bir Hamza lâzım.
  • Savaş, öyle hayal gibi bir hayalden ürküp kaçan her yüreksizin işi değil.
  • Savaş, Türklerin işidir, nazenin kadınların değil. Nazlı nazenin kadınların yeri evdir, eve git sen de!
  • Tanrı rahmet etsin, Ayyazi'nin, şehit olma ümidiyle yetmiş kere göğsü açık savaşa girmesi, nihayet küçük savaşta şehit olmadan ümidini kesip büyük savaşa yüz tutması ve halvete girmesi. Bu sırada gazilerin davulunu duyup nefsinin, zincirini sürüyerek savaşa gitmeyi istemesi ve onun bu istek yüzünden nefsini töhmet altına alması
  • Ayyazi dedi ki: Tam doksan kere belki yaralanırım diye, 3780
  • Çırılçıplak savaşa girdim, okların önüne gittim, belki birisi gelir saplanır dedim.
  • Fakat boğaza, yahut can alacak bir yere ok isabeti, devlet sahibi bir şehitten başkasına nasip olmuyor.
  • Vücudumda yaralanmadık bir tek yer yok. Bedenim, oktan kalbur gibi delik deşik oldu.
  • Fakat bu ne yiğitlik, ne de zekâ işi. Baht işi bu, Bir türlü can alacak bir yerime ok isabet etmedi.
  • Şehitliğin kısmet olmadığını anlayınca halvete gittim, çileye girdim. 3785