English    Türkçe    فارسی   

5
3753-3802

  • Dişleriyle boğazını dişlemede. Sofi, kâfirin altına düşmüş, aklı başından gitmiş.
  • Eli bağlı kâfir, bir kedi gibi, elinde mızrak olmadığı halde onu berbadetmiş,
  • Dişleriyle onu yarı öldürmüş. Boynundan akan kanla sakalı kıpkırmızı kesilmiş. 3755
  • Sen de eli bağlı olan nefsinin elinde tıpkı o sofi gibi alta düşmüş, kendinden geçmişsin.
  • Yoldaki bir tepecikten âciz kalmışsın. Halbuki önünde yüz binlerce dağ var.
  • Bu kadarcık bir tepeden korkup ölüye döndün, önünde aşılacak dağ gibi beller var, nasıl gideceksin?
  • Gaziler, hiddete gelip derhal acımadan o kâfiri kılıçlayıp öldürdüler.
  • Kendine gelsin diye de sofinin yüzüne sular saçtılar, gül sulan serptiler. 3760
  • Sofi, kendine gelip onları görünce ne oldu yahu? diye sordular.
  • Ey aziz, Tanrı hakkı için bu ne hal? Neden böyle bu derece kendinden geçtin?
  • Yarı ölmüş, elleri bağlı bir tutsaktan neden böyle korktun, aklın başından gitti, bu hale düştün?
  • Sofi dedi ki: Başını keseceğim sırada o açgözlü, bana öyle bir hışımla baktı ki..
  • Gözünü açtı, dolandırdı da öyle bir bakış baktı bana ki aklım başımdan gitti. 3765
  • Gözünü dolandırması, bana âdeta bir ordu göründü. O nasıl korkuydu? Anlatamam!
  • Hikâyeyi kısa keselim, işte o bakıştan korktum. Kendimden geçip yere yıkıldım.
  • "Eli bağlı bir kâfirin göz süzmesinden kendinden geçiyorsun, elinden hançer düşüyor. Sende bu yürek, bu öt varken sakın sakın, savaşa gelip de rüsvay olma, sen tekkenin mutfağını gözle" diye gazilerin öğüt vermeleri
  • Gaziler dediler ki: Sende bu yürek varken sakın savaşa girişmeye yeltenme.
  • Eli bağlı bir kâfirin göz süzmesiyle gemin kırıldı, gark oldun.
  • Erkek aslanlar, saldırdılar mı kılıçlariyle başlar top gibi yerlere yuvarlanır. 3770
  • Erlerin savaşına âşinâ değilsin, böyle bir zamanda kan denizinde nasıl yüzebilirsin sen?
  • Boyunlara inen kılıçların tak tak diye çıkardığı ses, (bir mahalle öteden duyulan) çamaşır dövenlerin tak takını hiçe sayar.
  • Nice başsız bedenler, yerlerde çırpınır.. Nice bedensiz başlar, kan denizinde habbelere döner.
  • İnsanları yok eden yüzlerce er, savaşta atların ayakları altında yok olur gider.
  • Sen, bir fareden ürküp uçan bu akılla o savaş safına karışıp nasıl kılıç çekeceksin? 3775
  • Savaş bu, bulgur aşı değil ki yenlerini sıvayıp girişesin.
  • Bulgur aşını kaşıklamaya benzemez, gel de burada kılıcı gör. Bu safta demirden yaratılmış bir Hamza lâzım.
  • Savaş, öyle hayal gibi bir hayalden ürküp kaçan her yüreksizin işi değil.
  • Savaş, Türklerin işidir, nazenin kadınların değil. Nazlı nazenin kadınların yeri evdir, eve git sen de!
  • Tanrı rahmet etsin, Ayyazi'nin, şehit olma ümidiyle yetmiş kere göğsü açık savaşa girmesi, nihayet küçük savaşta şehit olmadan ümidini kesip büyük savaşa yüz tutması ve halvete girmesi. Bu sırada gazilerin davulunu duyup nefsinin, zincirini sürüyerek savaşa gitmeyi istemesi ve onun bu istek yüzünden nefsini töhmet altına alması
  • Ayyazi dedi ki: Tam doksan kere belki yaralanırım diye, 3780
  • Çırılçıplak savaşa girdim, okların önüne gittim, belki birisi gelir saplanır dedim.
  • Fakat boğaza, yahut can alacak bir yere ok isabeti, devlet sahibi bir şehitten başkasına nasip olmuyor.
  • Vücudumda yaralanmadık bir tek yer yok. Bedenim, oktan kalbur gibi delik deşik oldu.
  • Fakat bu ne yiğitlik, ne de zekâ işi. Baht işi bu, Bir türlü can alacak bir yerime ok isabet etmedi.
  • Şehitliğin kısmet olmadığını anlayınca halvete gittim, çileye girdim. 3785
  • Kendimi büyük savaşa attım, riyazata, zayıflamaya koyuldum.
  • Halvetteyken kulağıma gazilerin savaşa giderken çaldıkları davul sesleri geldi.
  • Sabah çağıydı, can kulağımla duydum, nefsim, içimden seslendi.
  • Kalk, savaş zamanı geldi, yürü. Kendini savaşa at.
  • Dedim ki: Ey vefasız habis nefis, savaşa meyletme nerde, sen nerdesin? 3790
  • Ey nefis, doğru söyle, bu hilebazlık, nedir? Yoksa şehvete düşkün nefis, ibadete yanaşmaz bile.
  • Doğru söylemezsen üstüne saldırır, seni riyazatla adamakıllı sıkar, sıkıştırırım.
  • O anda nefsim, içimden seslendi, dilsiz, ağızsız, fasih bir surette söz söylemekteydi:
  • Beni her gün burada öldürüp duruyorsun. Canıma, kâfirlere yapılan eziyetleri yapıyorsun.
  • Kimsenin halimden haberi yok.. Sen, beni uykusuz, yemeksiz öldürüp durmadasın. 3795
  • Bari savaşta bir yarayla şu bedenden kurtulurum da halk da erliğimi, fedakârlığımı görür.
  • Dedim ki: A nefisceğiz, hem münafık olarak yaşamadasın, hem münafıkça ölmedesin, nesin sen?
  • İki âlemde de mürai imişsin, iki âlemde de hiçbir şeye yaramazmışsın meğer.
  • Bu beden sağ oldukça halvetten çıkmamayı nezrettim.
  • Çünkü bu beden, halvette ne yaparsa kadına, erkeğe görünmek için yapmaz. 3800
  • Halvetteki hareketi de ancak Tanrı içindir, huzuru ve sükûnu da. Orada niyetinde başka bir şey bulunamaz.
  • Bu büyük savaştır, o küçük savaş. Her ikisi de Haydar'la Rüstem'in harcıdır.