English    Türkçe    فارسی   

5
3849-3898

  • Bu kâğıda bak dedi, bunu istiyorum. Derhal teslim etsin, yoksa ben üstünüm.
  • بنگر اندر کاغذ این را طالبم  ** هین بده ورنه کنون من غالبم 
  • Elçi gelip maksadı söyleyince o erkek padişah dedi ki: Bu suret eksik olsun, tez götür. 3850
  • چون رسول آمد بگفت آن شاه نر  ** صورتی کم گیر زود این را ببر 
  • Ben, iman ahdında puta tapanlardan değilim. Putun, puta tapanda olması daha doğru.
  • من نیم در عهد ایمان بت‌پرست  ** بت بر آن بت‌پرست اولیترست 
  • Elçi, kızı getirince o yiğit er, derhal âşık oldu.
  • چونک آوردش رسول آن پهلوان  ** گشت عاشق بر جمالش آن زمان 
  • Aşk bir denizdir, gökyüzü, bu denizde bir köpük. Aşk, Yusuf'un havasına kapılan Zeliha gibi insanı hayran eder.
  • عشق بحری آسمان بر وی کفی  ** چون زلیخا در هوای یوسفی 
  • Gönüllerin dönüşünü aşktan bil. Aşk olmasaydı dünya, donar kalırdı.
  • دور گردونها ز موج عشق دان  ** گر نبودی عشق بفسردی جهان 
  • Aşk olmasaydı nerden cansız bir şey, nebata girer, onda mahvolurdu; büyüyüp yetişen nebatlar, nerden kendilerini canlılara feda ederlerdi? 3855
  • کی جمادی محو گشتی در نبات  ** کی فدای روح گشتی نامیات 
  • Ruh, nasıl olur da o nefese feda olurdu da onun esintisinden Meryem gebe kalırdı?
  • روح کی گشتی فدای آن دمی  ** کز نسیمش حامله شد مریمی 
  • Her biri, yerlerinde buz gibi dona kalırdı. Nerden çekirge gibi uçar, gıda arardı ki?
  • هر یکی بر جا ترنجیدی چو یخ  ** کی بدی پران و جویان چون ملخ 
  • O yüceliğe âşık olanlar, zerre zerre, fidan gibi yüceliğe koşmadalar.
  • ذره ذره عاشقان آن کمال  ** می‌شتابد در علو هم‌چون نهال 
  • Onların bu koşmaları, "Tanrı'yı teşbih" tir. Can için bedeni temizlemededirler.
  • سبح لله هست اشتابشان  ** تنقیه‌ی تن می‌کنند از بهر جان 
  • O yiğit er de kuyuyu yol sanmış, çorak yerden hoşlanmış, oraya tohum ekmeye kalkışmıştı. 3860
  • پهلوان چه را چو ره پنداشته  ** شوره‌اش خوش آمده حب کاشته 
  • O yatıp uyuyan, rüyada bir hayal görür, onunla buluşur, düşü azar.
  • چون خیالی دید آن خفته به خواب  ** جفت شد با آن و از وی رفت آب 
  • Uyanıp kendine gelince görür ki o oyunbazlık, uyanıkken olmamış.
  • چون برفت آن خواب و شد بیدار زود  ** دید که آن لعبت به بیداری نبود 
  • Vah der, beyhude yere erlik suyumu zayi ettim, o işveli hayalin işvesine kapıldım.
  • گفت بر هیچ آب خود بردم دریغ  ** عشوه‌ی آن عشوه‌ده خوردم دریغ 
  • O yiğit er de beden yiğidiydi, asıl erliği yoktu. O yüzden erlik tohumunu öyle bir kuma saçtı gitti.
  • پهلوان تن بد آن مردی نداشت  ** تخم مردی در چنان ریگی بکاشت 
  • Aşk bineği, yüzlerce gemi atmış, ölümden bile korkmam diye nara atmaktaydı. 3865
  • مرکب عشقش دریده صد لگام  ** نعره می‌زد لا ابالی بالحمام 
  • Aşk ve sevdada Halifeden pervam bile yok. Varlığımla ölümüm birdir bence diyordu.
  • ایش ابالی بالخلیفه فی‌الهوی  ** استوی عندی وجودی والتوی 
  • Fakat böyle ateşli ateşli ekmeye kalkışma. Bir iş eriyle danış.
  • این چنین سوزان و گرم آخر مکار  ** مشورت کن با یکی خاوندگار 
  • Fakat meşveret nerde, akıl nerde? Hırs seli, adama yıkık yerleri kazdırır, tırnaklarını uzatır.
  • مشورت کو عقل کو سیلاب آز  ** در خرابی کرد ناخنها دراز 
  • Bir güzele âşık olanın önünde de sed vardır, ardında da. öyle adam, artık önünü, ardını az görür.
  • بین ایدی سد و سوی خلف سد  ** پیش و پس کم بیند آن مفتون خد 
  • Kara sel, cana Kasdetmeye geldi mi bir tilki, aslanı kuyuya düşürür. 3870
  • آمده در قصدجان سیل سیاه  ** تا که روبه افکند شیری به چاه 
  • Dağ gibi aslanlar, kuyuda olmıyan bir hayali görürler de kendilerini kaldırıp atarlar.
  • از چهی بنموده معدومی خیال  ** تا در اندازد اسودا کالجبال 
  • Hiç kimseyi kadınlarla mahrem tutma. Çünkü erkekle kadın, ateşle pamuğa benzer.
  • هیچ‌کس را با زنان محرم مدار  ** که مثال این دو پنبه‌ست و شرار 
  • Tanrı suyu ile yunmuş bir ateş gerek ki bulûğa erme sırasında bile Yusuf gibi kötülükten çekinsin.
  • آتشی باید بشسته ز آب حق  ** هم‌چو یوسف معتصم اندر زهق 
  • Selvi boylu lâtif Zeliha'dan aslanlar gibi kendisini çeksin.
  • کز زلیخای لطیف سروقد  ** هم‌چو شیران خویشتن را واکشد 
  • O yiğit er de Musul'dan döndü, yola düştü. Yolda bir ormana, bir yeşilliğe geldi. 3875
  • بازگشت از موصل و می‌شد به راه  ** تا فرود آمد به بیشه و مرج‌گاه 
  • Aşk ateşi, öyle bir parlamıştı ki yerle göğü fark etmiyordu.
  • آتش عشقش فروزان آن چنان  ** که نداند او زمین از آسمان 
  • Çadır içinde o ay parçasına kasdetti. Akıl nerde, Halifeden korkma nerde?
  • قصد آن مه کرد اندر خیمه او  ** عقل کو و از خلیفه خوف کو 
  • Şehvet, bu ovada davul dövdü mü akıl dediğin ne oluyor ki a turpoğlu turp:
  • چون زند شهوت درین وادی دهل  ** چیست عقل تو فجل ابن الفجل 
  • Yüzlerce halife, o anda o erin ateşli gözüne bir sinekten aşağı görünür.
  • صد خلیفه گشته کمتر از مگس  ** پیش چشم آتشینش آن نفس 
  • O kadına tapan er şalvarını çıkarıp cariyenin ayak ucuna oturdu. 3880
  • چون برون انداخت شلوار و نشست  ** در میان پای زن آن زن‌پرست 
  • Aleti, dosdoğru gideceği yere giderken orduda bir gürültü, bir kızılca kıyamettir koptu.
  • چون ذکر سوی مقر می‌رفت راست  ** رستخیز و غلغل از لشکر بخاست 
  • Er sıçradı, götü başı açık bir halde ateş gibi Zülfikar elinde dışarı çıktı.
  • برجهید و کون‌برهنه سوی صف  ** ذوالفقاری هم‌چو آتش او به کف 
  • Birde ne görsün, ormandan kara bir erkek aslan, kendisini ordunun içine kapmış koyvermiş.
  • دید شیر نر سیه از نیستان  ** بر زده بر قلب لشکر ناگهان 
  • Atlar, ürküp köpürmüşler, her çadır ve ahır yeri yıkılmış, herkes birbirine girmiş.
  • تازیان چون دیو در جوش آمده  ** هر طویله و خیمه اندر هم زده 
  • Erkek aslan, ormanın gizli bir yerinden fırlamış, havaya deniz dalgası gibi tam yirmi arşın sıçramıştı. 3885
  • شیر نر گنبذ همی‌کرد از لغز  ** در هوا چون موج دریا بیست گز 
  • Er, pek yiğitti, aldırış bile etmeden sarhoş bir erkek aslan gibi aslanın önünü kesti.
  • پهلوان مردانه بود و بی‌حذر  ** پیش شیر آمد چو شیر مست نر 
  • Kılıçla bir vurdu, başını ikiye böldü. Derhal o ay yüzlü dilberin bulunduğu çadıra koştu.
  • زد به شمشیر و سرش را بر شکافت  ** زود سوی خیمه‌ی مه‌رو شتافت 
  • O hurinin yanına gelince aleti hâlâ dimdikti.
  • چونک خود را او بدان حوری نمود  ** مردی او هم‌چنین بر پای بود 
  • Öyle bir aslanla savaştı da erliği, yine sönmedi, hâlâ ayaktaydı.
  • با چنان شیری به چالش گشت جفت  ** مردی او مانده بر پای و نخفت 
  • O tatlı ve ay yüzlü güzel, onun erliğine şaşıp kaldı. 3890
  • آن بت شیرین‌لقای ماه‌رو  ** در عجب در ماند از مردی او 
  • İstekle ona kendisini teslim etti. O anda o iki can, birleştiler..
  • جفت شد با او به شهوت آن زمان  ** متحد گشتند حالی آن دو جان 
  • Bu iki canın birbirleriyle birleşmesi yüzünden gayıptan bir başka can gelir erişir.
  • ز اتصال این دو جان با همدگر  ** می‌رسد از غیبشان جانی دگر 
  • Kadının rahminde meniyi kabule mâni bir şey yoksa bu can, doğuş yoliyle gelir, yüz gösterir.
  • رو نماید از طریق زادنی  ** گر نباشد از علوقش ره‌زنی 
  • Her nerde iki adam, sevgiyle, yahut kinle birleşseler, bir üçüncü can, mutlaka doğar.
  • هر کجا دو کس به مهری یا به کین  ** جمع آید ثالثی زاید یقین 
  • Fakat o suretler, gayp âleminde doğarlar. Oraya varınca onları gözünle de görürsün. 3895
  • لیک اندر غیب زاید آن صور  ** چون روی آن سو ببینی در نظر 
  • O sonuçlar, senin birleşmelerinden doğdu. Kendine gel de her eşe hemen sevinme.
  • آن نتایج از قرانات تو زاد  ** هین مگرد از هر قرینی زود شاد 
  • Vaktini bekle. O zürriyetlerin sana ulaşacağından emin ol.
  • منتظر می‌باش آن میقات را  ** صدق دان الحاق ذریات را 
  • Onlar, amelden ve sebeplerden doğmuşlardır. Her birinin sözü vardır, mekânı vardır.
  • کز عمل زاییده‌اند و از علل  ** هر یکی را صورت و نطق و طلل