English    Türkçe    فارسی   

5
4058-4107

  • Yusuf gibi hani. O da işinin sonunun nereye varacağını kuyu dibinde görmüştü.
  • Kime fetih ve zafer, haber verirse onca murada erme de birdir, ermeme de.
  • Kimin payandası, sevgilinin, vuslatı olursa o, kırılmadan, savaşmadan ne korkacak? 4060
  • Karşısındakini mat edeceğini iyice bilen, at gitmiş, fil gitmiş, aldırır mı? Onca bunlar, zaten saçma şeylerdir.
  • At arayan, atını alıp götürse al götür der, önüne düşecek o at değil ya.
  • İnsan, atla bir soydan olur mu? Adamın ata olan sevgisi, öne geçmek içindir.
  • Suretler için bu kadar elem çekme. Suret baş ağrısı olmaksızın mânayı elde et.
  • Zahit, işin sonunu düşünür. Soru, hesab günü hâlim ne olacak diye dertlenir. 4065
  • Ariflerse başlangıçtan, önden haberdardır, sonu düşünme derdinden de kurtulmuşlardır.
  • Arifte arif olmadan önce korku da vardı, yalvarış da. Fakat Tanrı takdirini bildiğinden, işin önünden haberdar olduğundan bu bilgi, her ikisini de ortadan kaldırmıştır.
  • Evvelce mercimek ektiğini bildiğinden ne mahsul elde edeceğini de bilir.
  • Ariftir, korkudan da kurtulmuştur, ürkmeden de. Tanrı kılıcı, o hay huyu kesmiş, ikiye bölmüştür.
  • Evvelce Tanrı'dan korkar, umardı. Korku yok oldu, o yalvarış meydana çıktı. 4070
  • Eyaz da o değerli mücevheri kırınca beylerden yüzlerce feryat ve figan koptu.
  • Bu ne korkusuzluk, Tanrı hakkı için bu nurlu mücevheri kıran kâfirdir dediler.
  • O topluluğun hepsi de körlüklerinden Padişahın inci gibi olan buyruğunu kırmıştı.
  • Mücevherin değeriyle sevginin sonucu, gönüllerinden gizli kalmıştı.
  • Beylerin, neden bu mücevheri kırdın diye Eyaz'ı kınamaları, onun cevap vermesi
  • Eyaz dedi ki: Ey ünlü ulular, Padişahın buyruğu mu daha ileri, mücevher mi? 4075
  • Sizce, Tanrı hakkı için söyleyin, Padişahın emri mi daha üstün, yoksa bu güzelim mücevher mi?
  • Ey mücevhere bakan, Padişaha aldırış bile etmeyen beyler, önünüzde gül var, ana cadde değil!
  • Ben gözümü Padişahtan ayırmam. Müşrik gibi taşa yüz tutmam.
  • Boyalı taşı seçip Padişahın buyruğunu geri bırakan canda hiçbir gevher, hiçbir değer yoktur.
  • Gül renkli oyuncağı ardına at. Onlara renk vereni aklına getir ve şaş. 4080
  • Dereye gir, testiyi taşa çal. Kokuya, renge ateş ver.
  • Din yolunda yol kesicilerden değilsen kadınlar gibi renge, kokuya tapma.
  • Bu sözler üzerine o yüce erler, bu hatalarına özür olmak üzere başlarını önlerine eğdiler.
  • O anda her birinin gönlünden belki iki yüz kere ah çıktı bir duman gibi ta göğe kadar ulaştı.
  • Padişah, ihtiyar cellâda emir verdi: Bu çerçöpü, benim yüce tapımdan uzaklaştır! 4085
  • Bu aşağılık adamlar, bu yüce makama lâyık değiller. Bir taş için benim buyruğumu reddettiler.
  • Buyruğum, bu çeşit fesatçılarca bir boyalı taş için hor hakir oldu.
  • Padişahın beylerin öldürülmesini emretmesi, Eyaz'ın "Af, daha doğrudur" diye şefaata bulunması
  • Bunun üzerine merhametli Eyaz, sıçradı, o ulu Padişahın tahtına doğru koştu.
  • Secde edip boğazını tutarak, padişahım dedi, senin gibi yüce bir padişahın sultanlığına gökyüzü bile hayran olmuştur.
  • Ey hüma kuşu, hümalar kutluluğu senden bulur, cömertler, cömertliğe senden ererler. 4090
  • Ey kerem sahibi, âlemdeki kerem ve ihsanlar, senin bağışlamana karşı mahvolur gider.
  • Ey lütuf sahibi, kırmızı gül seni görünce utancından gömleğini yırtar.
  • Yarlıgama, senin yarlıgamanla doymuş, tilkiler, senin affınla aslanlara üstün olmuştur.
  • Senin buyruğuna karşı korkusuzca harekette bulunan, affından başka nereye dayansın?
  • Bu suçluların gafletleri, küstahlıkları, ey af madeni padişah, senin affının çokluğundan meydana geldi. 4095
  • Gaflet, daima küstahlıktan meydana gelir. Ululama gözden kuru ağrıyı giderir.
  • Gaflet ve kötü bir alışma olan unutkanlık, ululama ateşiyle yanıp gider.
  • Onun heybeti adama uyanıklık ve anlayış verir, adamın içindeki unutkanlık ve yanılma çıkar, kalmaz.
  • Yağma zamanı, halkın uykusu gelmez. Kimse, hırkamı çalmasınlar diye uyumaz.
  • Hırka korkusiyle bile uyku kaçarsa artık can ve ' boğaz korkusu ile kim uyur ki? 4100
  • Buna tanık, "Rabbimiz, unutup işlediğimiz suçlarla bizi suçlu sayma" âyetidir. Çünkü unutma da bir bakımdan suçtur.
  • Unutan, onu lâyık olduğu veçhile ululamıştır. Yoksa hiç savaşta adamı uyku tutar mı?
  • Unutma, çaresiz gelip çatar ama buna tutulmamak için de sebeplere yapışmak lâzım.
  • Çünkü onu ululamada gevşeklik gösterdi mi insanda ya unutma meydana gelir, ya yanlış.
  • Sarhoş gibi hani. O ada cinayetlerde bulunur, sonra da mazurdum, ne yapayım der. 4105
  • Ona derler ki: Doğru ama a kötü işli, o zıkkımı sen içtin, dileğinle, isteğinle zıkkımlandın.
  • Sarhoşluk, sana kendi kendine gelmedi, onu sen davet ettin. O dileği de kendin meydana getirdin.