Sarhoş gibi hani. O ada cinayetlerde bulunur, sonra da mazurdum, ne yapayım der. 4105
همچو مستی کو جنایتها کند ** گوید او معذور بودم من ز خود
Ona derler ki: Doğru ama a kötü işli, o zıkkımı sen içtin, dileğinle, isteğinle zıkkımlandın.
گویدش لیکن سبب ای زشتکار ** از تو بد در رفتن آن اختیار
Sarhoşluk, sana kendi kendine gelmedi, onu sen davet ettin. O dileği de kendin meydana getirdin.
بیخودی نامد بخود تش خواندی ** اختیارت خود نشد تش راندی
Sarhoşluk, senin kastın, çalışıp çabalaman olmasaydı da kendi kendine sana gelip çatsaydı can sakisi, senin ahdını korur, gözetirdi.
گر رسیدی مستی بیجهد تو ** حفظ کردی ساقی جان عهد تو
Sana arka olur, senin adına o, özür dilerdi. Tanrı sarhoşluğuna kul köle olayım.
پشتدارت بودی او و عذرخواه ** من غلام زلت مست اله
Ey her çeşit elde edilen şey, kendisinden olan Tanrı, bütün âlemin af ve ihsanı, senin ihsanından bir zerredir. 4110
عفوهای جمله عالم ذرهای ** عکس عفوت ای ز تو هر بهرهای
Aflar, senin affını överler, insanlar, sakının, ona benzer, ona eşit yoktur.
عفوها گفته ثنای عفو تو ** نیست کفوش ایها الناس اتقوا
Onların canlarını sen bağışla, huzurundan da kovma. Ey muradına erişen, senin damağının tadıdır onlar.
جانشان بخش و ز خودشان هم مران ** کام شیرین تو اند ای کامران
Yüzünü görene acı, nasıl olur da seni gören, acı ayrılığını çekebilir?
رحم کن بر وی که روی تو بدید ** فرقت تلخ تو چون خواهد کشید
Ayrılıktan bahsediyorsun, ne yaparsan yap da bunu yapma.
از فراق و هجر میگویی سخن ** هر چه خواهی کن ولیکن این مکن
Senin tuzağına tutulup yüz binlerce defa ölmek bile senden ayrılmaya bedel olamaz. 4115
صد هزاران مرگ تلخ شصت تو ** نیست مانند فراق روی تو
Ey suçluların feryadına yetişen, ayrılık acısını erlerden de uzaklaştır, kadınlardan da.
تلخی هجر از ذکور و از اناث ** دور دار ای مجرمان را مستغاث
Senin vuslatını umarak ölmek hoştur. Fakat ayrılığının acısı, ateşin üstündedir.
بر امید وصل تو مردن خوشست ** تلخی هجر تو فوق آتشست
Kâfir bile cehennemde bana bir baksaydın cehennemde olduğuma gam mı çekerdim deyip durur.
گبر میگوید میان آن سقر ** چه غمم بودی گرم کردی نظر
Çünkü o bakış, bütün eziyetleri tatlılaştırır; büyücülerin el ve ayaklarının kan diyetidir o bakış.
کان نظر شیرین کنندهی رنجهاست ** ساحران را خونبهای دست و پاست
Firavun, büyücüleri öldüreceği zaman onlar, "Zararı yok.. Biz, Tanrımıza döneriz" dediler, bunun tefsiri
تفسیر گفتن ساحران فرعون را در وقت سیاست با او کی لا ضیر انا الی ربنا منقلبون
Gökyüzü "Zararı yok" sesini duydu. Gökyüzü, sanki o savlıcana bir top kesildi. 4120
نعرهی لا ضیر بشنید آسمان ** چرخ گویی شد پی آن صولجان
Firavun'un vuruşu bize zarar vermez ki dediler, Tanrı'nın lütfu, başkalarının kahrından üstündür.
ضربت فرعون ما را نیست ضیر ** لطف حق غالب بود بر قهر غیر
Ey insanları azgınlık, sapıklık yoluna süren, sırrımızı bilsen a can gözü kör herif, anlarsın ki biz kendimizi kurtarıyoruz.
گر بدانی سر ما را ای مضل ** میرهانیمان ز رنج ای کوردل
Kendine gel de bu yana yanaş, bu erganunun "Keşke kavmim, rabbim beni ne yüzden yarlıgadı, bilselerdi" sesini dinle.
هین بیا زین سو ببین کین ارغنون ** میزند یا لیت قومی یعلمون
Tanrı ihsanı, bize bir Firavunluk verdi ki senin Firavunluğun kaç para eder, senin saltanatın geçici.
داد ما را داد حق فرعونیی ** نه چو فرعونیت و ملکت فانیی
Ey Mısır'a ve Nil ırmağına kapılıp gururlanan! Başını kaldır da ebedî ve ulu saltanatı gör. 4125
سر بر آر و ملک بین زنده و جلیل ** ای شده غره به مصر و رود نیل
Sen şu pis hırkayı terk edersen Nil ırmağını can nilinde gark edersin.
گر تو ترک این نجس خرقه کنی ** نیل را در نیل جان غرقه کنی
A Firavun, kendine gel de Mısır'dan el çek. Can Mısır'ının içinde yüzlerce Mısır var.
هین بدار از مصر ای فرعون دست ** در میان مصر جان صد مصر هست
Sen, halka "Ben rabbinizim" deyip durursun ama bu iki sözden de gafilsin.
تو انا رب همیگویی به عام ** غافل از ماهیت این هر دو نام
Rab olan rablık ettiği kişiden nasıl titrer? Ben demeyi bilen, nasıl olur da cisim ve can bağına bağlı kalır?
رب بر مربوب کی لرزان بود ** کی انادان بند جسم و جان بود
İşte bak, buracıkta bizler ben diyoruz, çünkü benlikten kurtulduk; zahmetlerle, belâlarla dolu benlikten halâs olduk. 4130
نک انا ماییم رسته از انا ** از انای پر بلای پر عنا
A köpek, o benlik sana kutlu gelmedi. Fakat bizce mühürlenmiş bir devlet oldu.
آن انایی بر تو ای سگ شوم بود ** در حق ما دولت محتوم بود
Bu benlik, sana kin gütmeseydi bize böyle güzel bir ikbal, bir devlet olur muydu?
گر نبودیت این انایی کینهکش ** کی زدی بر ما چنین اقبال خوش
Yokluk yurdundan kurtuluyoruz, buna şükrane olarak şu darağacının başında sana bir öğüt verelim:
شکر آنک از دار فانی میرهیم ** بر سر این دار پندت میدهیم
Bizim ölüm darağacımız, göç burakıdır. Senin saltanat yurdunsa gururdan, gafletten ibarettir.
دار قتل ما براق رحلتست ** دار ملک تو غرور و غفلتست
Bu yaşayış, ölüm suretinde gizlidir. O ölümse yaşayış kabuğunda gizli. 4135
این حیاتی خفیه در نقش ممات ** وان مماتی خفیه در قشر حیات
Nur, ateş şeklinde görünmede, ateş de nur şeklinde. Yoksa dünya, hiç gurur yurdu, aldanma durağı olur muydu?
مینماید نور نار و نار نور ** ورنه دنیا کی بدی دارالغرور
Kendine gel, acele etme. Önce yok ol. Battın mı nur doğrusundan başgöster.
هین مکن تعجیل اول نیست شو ** چون غروب آری بر آ از شرق ضو
Ezel benliğinden gönül hayretlere düştü; bu benlik, soğuk bir hale geldi, ayıp ve ar kesildi.
از انایی ازل دل دنگ شد ** این انایی سرد گشت و ننگ شد
Can, o bensiz benlikten hoş bir hal aldı, âlem benliğinden sıçrayıp çıktı.
زان انای بیانا خوش گشت جان ** شد جهان او از انایی جهان
Benden kurtuldu da şimdi ben oldu. Aferinler, olsun zahmetsiz benliğe! 4140
از انا چون رست اکنون شد انا ** آفرینها بر انای بی عنا
O kaçmada, benlikse peşine düşmüş. Onu, onsuz gördüğünden ardını bırakmamakta, koşup durmakta.
کو گریزان و انایی در پیش ** میدود چون دید وی را بی ویش
Sen, onu istedikçe o, seni istemez. Fakat öldün mü istediğini elde edersin.
طالب اویی نگردد طالبت ** چون بمردی طالبت شد مطلبت
Diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı? Sen istedikçe istediğin seni arar mı?
زندهای کی مردهشو شوید ترا ** طالبی کی مطلبت جوید ترا
Bu bahiste akıl, yol gösterici olsaydı Fahr-i Razı, din sırrını bilirdi.
اندرین بحث ار خرده رهبین بدی ** فخر رازی رازدان دین بدی
Fakat "Tatmıyan bilmez." Onun için onun aklı ve kurduğu hayaller de, ancak hayretini artırdı. 4145
لیک چون من لمن یذق لم یدر بود ** عقل و تخییلات او حیرت فزود
Bu ben, nerde düşünceyle açılacak, bulunacak? O ben, yokluktan sonra açılır, bulunur.
کی شود کشف از تفکر این انا ** آن انا مکشوف شد بعد از فنا
Bu akıllar, araştırma yüzünden ittihat ve hulul uçurumuna düşer.
میفتد این عقلها در افتقاد ** در مغا کی حلول و اتحاد
Ey yakınlaşma yüzünden yokluğa erişmiş, yıldız gibi güneş nurlarına dalmış olan Eyaz!
ای ایاز گشته فانی ز اقتراب ** همچو اختر در شعاع آفتاب
Hattâ ittihat ve hululle değil de meni gibi beden haline gelmiş olan dost!
بلک چون نطفه مبدل تو به تن ** نه از حلول و اتحادی مفتتن
Ey af etmeyi sandığına almış, kendine mal edinmiş zat, affet. Sen lûtufta en ileri gidensin. Bütün lütuf edenler, senin ardındadır. 4150
عفو کن ای عفو در صندوق تو ** سابق لطفی همه مسبوق تو
Ben kim oluyorum ki af et diyeyim? Ey padişahım, ey Kün emrinin hulâsası!
من کی باشم که بگویم عفو کن ** ای تو سلطان و خلاصهی امر کن
Ben kim oluyorum ki ey bütün benler, eteğine sarılmış olan padişahım, benliğimden geçmeden seninle beraber bulunayım?..
من کی باشم که بوم من با منت ** ای گرفته جمله منها دامنت
Eyaz'in şefaat etmede kendisini suçlu sayması ve bu suçtan özür dilemesi, özür dilemede de yine kendini suçlu bilmesi. Bu sınıklık, padişahın ululuğunu bilmekten ilerigelir. Peygamber, "Ben, Tanrıyı en iyi bileniniz ve Tanrı'dan en çok korkanınızım” dedi. Ulu Tanrı da "Söz budur, bundan ötesi yok; Tanrı'dan, onu bilen kulları korkar" buyurmuştur.
مجرم دانستن ایاز خود را درین شفاعتگری و عذر این جرم خواستن و در آن عذرگویی خود را مجرم دانستن و این شکستگی از شناخت و عظمت شاه خیزد کی انا اعلمکم بالله و اخشیکم لله و قال الله تعالی انما یخشی الله من عباده العلما
Hilimle dolu olana ben nasıl olur da acımayı öğretmeye kalkışır, bilgi sahibine nasıl olur da bilim yolunu gösterebilirim?
من کی آرم رحم خلم آلود را ** ره نمایم حلم علماندود را
Beni sillelerle, tokatlarla zebun etsen bile hakkın var. Ben, yüz binlerce tokata lâyık bir kulum.
صد هزاران صفع را ارزانیم ** گر زبون صفعها گردانیم