English    Türkçe    فارسی   

5
4123-4172

  • Kendine gel de bu yana yanaş, bu erganunun "Keşke kavmim, rabbim beni ne yüzden yarlıgadı, bilselerdi" sesini dinle.
  • Tanrı ihsanı, bize bir Firavunluk verdi ki senin Firavunluğun kaç para eder, senin saltanatın geçici.
  • Ey Mısır'a ve Nil ırmağına kapılıp gururlanan! Başını kaldır da ebedî ve ulu saltanatı gör. 4125
  • Sen şu pis hırkayı terk edersen Nil ırmağını can nilinde gark edersin.
  • A Firavun, kendine gel de Mısır'dan el çek. Can Mısır'ının içinde yüzlerce Mısır var.
  • Sen, halka "Ben rabbinizim" deyip durursun ama bu iki sözden de gafilsin.
  • Rab olan rablık ettiği kişiden nasıl titrer? Ben demeyi bilen, nasıl olur da cisim ve can bağına bağlı kalır?
  • İşte bak, buracıkta bizler ben diyoruz, çünkü benlikten kurtulduk; zahmetlerle, belâlarla dolu benlikten halâs olduk. 4130
  • A köpek, o benlik sana kutlu gelmedi. Fakat bizce mühürlenmiş bir devlet oldu.
  • Bu benlik, sana kin gütmeseydi bize böyle güzel bir ikbal, bir devlet olur muydu?
  • Yokluk yurdundan kurtuluyoruz, buna şükrane olarak şu darağacının başında sana bir öğüt verelim:
  • Bizim ölüm darağacımız, göç burakıdır. Senin saltanat yurdunsa gururdan, gafletten ibarettir.
  • Bu yaşayış, ölüm suretinde gizlidir. O ölümse yaşayış kabuğunda gizli. 4135
  • Nur, ateş şeklinde görünmede, ateş de nur şeklinde. Yoksa dünya, hiç gurur yurdu, aldanma durağı olur muydu?
  • Kendine gel, acele etme. Önce yok ol. Battın mı nur doğrusundan başgöster.
  • Ezel benliğinden gönül hayretlere düştü; bu benlik, soğuk bir hale geldi, ayıp ve ar kesildi.
  • Can, o bensiz benlikten hoş bir hal aldı, âlem benliğinden sıçrayıp çıktı.
  • Benden kurtuldu da şimdi ben oldu. Aferinler, olsun zahmetsiz benliğe! 4140
  • O kaçmada, benlikse peşine düşmüş. Onu, onsuz gördüğünden ardını bırakmamakta, koşup durmakta.
  • Sen, onu istedikçe o, seni istemez. Fakat öldün mü istediğini elde edersin.
  • Diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı? Sen istedikçe istediğin seni arar mı?
  • Bu bahiste akıl, yol gösterici olsaydı Fahr-i Razı, din sırrını bilirdi.
  • Fakat "Tatmıyan bilmez." Onun için onun aklı ve kurduğu hayaller de, ancak hayretini artırdı. 4145
  • Bu ben, nerde düşünceyle açılacak, bulunacak? O ben, yokluktan sonra açılır, bulunur.
  • Bu akıllar, araştırma yüzünden ittihat ve hulul uçurumuna düşer.
  • Ey yakınlaşma yüzünden yokluğa erişmiş, yıldız gibi güneş nurlarına dalmış olan Eyaz!
  • Hattâ ittihat ve hululle değil de meni gibi beden haline gelmiş olan dost!
  • Ey af etmeyi sandığına almış, kendine mal edinmiş zat, affet. Sen lûtufta en ileri gidensin. Bütün lütuf edenler, senin ardındadır. 4150
  • Ben kim oluyorum ki af et diyeyim? Ey padişahım, ey Kün emrinin hulâsası!
  • Ben kim oluyorum ki ey bütün benler, eteğine sarılmış olan padişahım, benliğimden geçmeden seninle beraber bulunayım?..
  • Eyaz'in şefaat etmede kendisini suçlu sayması ve bu suçtan özür dilemesi, özür dilemede de yine kendini suçlu bilmesi. Bu sınıklık, padişahın ululuğunu bilmekten ilerigelir. Peygamber, "Ben, Tanrıyı en iyi bileniniz ve Tanrı'dan en çok korkanınızım” dedi. Ulu Tanrı da "Söz budur, bundan ötesi yok; Tanrı'dan, onu bilen kulları korkar" buyurmuştur.
  • Hilimle dolu olana ben nasıl olur da acımayı öğretmeye kalkışır, bilgi sahibine nasıl olur da bilim yolunu gösterebilirim?
  • Beni sillelerle, tokatlarla zebun etsen bile hakkın var. Ben, yüz binlerce tokata lâyık bir kulum.
  • Ben huzurunda ne söyleyeyim de sana bir şey anlatmaya kalkışayım? Yahut da ne yüzle kerem şartını sana hatırlatmaya girişeyim? 4155
  • Sence bilinmeyen ne var? Alemde hatırında olmayan nedir ki?
  • Sen, bilgisizlikten arısın; bilgin de âlemde bulunan şeylerden herhangi birini unutmadan arıdır.
  • Bir hiç olanı tuttun, adam ettin; onu güneş gibi nurlarla parlattın.
  • Mademki beni adam ettin, yalvarırsam yalvarışımı kerem et, dinle.
  • Benim suretimden izhar ettiğin şefaati da yine sen ediyorsun demektir. 4160
  • Çünkü bu yurt, benim malımdan, mülkümden bomboş, burada benim hiçbir şeyim yok. Evde kuru, yaş, ne varsa benim değil.
  • Duamı su gibi akıttın, sebatını da bağışla ve o duayı kabul et.
  • Önce bana duayı ilham eden sensin, sonunda duamı da sen kabul et.
  • Kabul et de o âlem padişahı suçluların suçunu bu kulu için af etti diyeyim.
  • Ben kendimi beğenmekteydim, baştanbaşa dertten ibarettim. Padişahım, her dertliye deva verdi. 4165
  • Cehennemliktim, kötülüklerle, serlerle doluydum. Onun ihsan eli beni bir kevser haline getirdi.
  • Cehennem kimi yakar, yandınrsa ben o yanan şeyleri cesette tekrar çıkarır, bitiririm.
  • Kevserin işi nedir? Her yanan, onun vasıtasiyle biter, yenilenir.
  • Kevser, katra katta keremlerini ilân eder; cehennemin yaktığı şeyleri ben yine yerine getiririm der.
  • Cehennem, güz mevsiminin soğuğuna benzer. Keserse ey gül bahçesi, bahar gibidir. 4170
  • Cehennem, ölüme, mezar toprağına benzer. Kevserse sur üfürülmesi gibidir.
  • Ey cehennemde bedenleri yananlar, Tanrı keremi, sizi kevsere çağırmadadır.