English    Türkçe    فارسی   

5
537-586

  • Onu görüp dedi ki: Ey tavus böyle güzelim kanatları nasıl oluyor da kökünden yolup atıyorsun? Hiç acımıyor musun?
  • Bu süsü koparıp balçığa atmana gönlün nasıl razı oluyor?
  • Hafızlar o tüyleri beğendiklerinden alıp mushafların arasına koyuyorlar.
  • Halk, havalanmak için tüylerinden yelpazeler yapıyorlar. 540
  • Bu ne nankörlük bu ne cüret! Bilmiyor musun ki nakkaşın kim?
  • Yahut da biliyor da nazlanıyor; mahsustan o süsleri yoluyorsun.
  • Birçok naz vardır ki suç olur; kulu, padişahın gözünden düşürür.
  • Nazlanmak, şekerden tatlıdır ama az çiğne, yüzlerce tehlikesi vardır.
  • Niyaz yolu emin bir yoldur. Nazı bırak da o yola düş. 545
  • Nice nazlananlar vardır ki kol kanat çırpar ama nihayet o hal adama vebal olur.
  • Nazın güzelliği seni bir an yüceltse bile onun gizli korkusu, seni eritir mahveder.
  • Bu yalvarışa gelince: Seni zayıflatır. Zayıflatır ama parlak ayın on dördü gibi baş köşeye geçirir.
  • Ölüden diriyi çekip çıkarınca ölen, doğru yolu bulur.
  • Diriden ölüye çıkarınca da diri nefis, ölüm tarafına yönelir, ölüm tarafına dönüp dolaşır. 550
  • Öl ki hiçbir şeye ihtiyacı olmayan diri Allah, ölüden diri meydana getirsin. Allah, bu ölü bedenden meydana bir diri getirsin.
  • Kış olursan baharın gelişini, gece kesilirsen gündüzün oluşunu görürsün.
  • O kanatları yolma ki bir daha yerine yapışmaz. Ey güzel yüzlü, yasa düşüp yüzünü yırtma.
  • Kuşluk güneşine benzeyen o güzelim yüzü yırtmak, yanlış bir iştir.
  • Böyle bir yüzü tırnakla yaralamak kafirliktir. Ay bile onun ayrılığı ile ağlamada. 555
  • Yoksa yüzünü görmüyor musun? Bırak bu inatçılığı, bırak bu düşünceyi!
  • Nefsi mutmainne’nin saflığı ve temizliği, düşüncelerle bulanır. Nitekim aynanın yüzüne bir şey yazar, yahut bir şekil yaparsın, sonra temizlesen de yine bir iz, bir noksan kalır.
  • Bedende Nefsi Mutmainne’nin yüzünü düşünce tırnakları yaralar.
  • Kötü düşünceyi zehirli tırnak bil. Bu tırnak, derinleştikçe can yüzünü tırmalar.
  • Müşkül düğümleri açmak ister; fakat bu, adeta altın bir kaba aptes bozmaya benzer.
  • Ey işin sonuna varan düğümü çözülmüş say. Bu düğüm, boş keseye vurulmuş kuvvetli ve çözülmez bir düğümdür. 560
  • Düğümleri açmakla uğraşa uğraşa kocaldın, başka birkaç düğümü de çözülmüş sayıver!
  • Asıl boğazımızdaki çözülmez düğüm şudur: Sen kendini bil, bakalım, aşağılık bir adam mısın, yoksa bahtı yaver bir adam mı?
  • Adamsan bu müşkülü çöz. İnsan nefsine sahipsen nefsini bu yolda sarf et.
  • Ayan ve arazı bildin tut, ne çıkar? Asıl, kendi haddini bil ki bundan kaçıp kurtulmaya imkan yok.
  • Kendi haddini bilince de artık bu hadden kaç da ey toprak eleyen, hadsiz aleme ulaş. 565
  • Ömrün mahmul ve mevzu derdiyle geçti. Gözün açılmadı, hayatın, duyduğun şeylerle geçip gitti.
  • Neticesiz ve tesirsiz olan her delil boş çıktı. Sen kendi neticene bak.
  • Yapanı ancak yapılan şeylerle görebildin; iktirani kıyas’la kanaat ettin.
  • Filozof davasında delilleri çoğaltıp durur. Halbuki kalbi temiz Allah kulu, onun aksine delillere bakmaz bile.
  • Delil ve hicaptan kaçar, delalet edilenin peşine düşer, başını yakasının içine çeker. 570
  • Filozofa göre duman, ateşe delildir ama bizce dumansız olarak o ateşe atılmak daha hoştur.
  • Hele yakılıktan, sevgiden meydana gelen şu ateş yok mu? O, bize dumandan daha yakındır.
  • Hasılı cana ariz olan hayallere kapılıp dumana koşmak ve bu yüzden candan olmak, pek kötü bir iştir, pek bahtsızlıktır.
  • Peygamber Aleyhisselam’ın “Müslümanlıkta papazlık yoktur” hadisi
  • Kanadını yolma, onun sevgisini gönlünden sök, çıkar. Çünkü, savaşmak için düşmanın bulunması şarttır.
  • Düşman olamadıkça savaş imkanı yoktur. Şehvetin olmazsa ondan kaçınma emrine uyman mümkün değildir. 575
  • Meylin olmazsa sabrın manası yok. Düşman yoksa ordu sahibi olmana ne hacet?
  • Kendine gel de kendini hadım etme, papaz olma. Çünkü, çekinmek ve temiz durmak, şehvetin zıddıdır.
  • Hava ve heves olmadıkça hava ve hevesten çekinin denmesi mümkün değildir. Ölülere gazilik taslanmaz ya!
  • “Yoksullara verin onları doyurun “ denmiştir, şu halde kazan. Çünkü elinde eskiden kazandığın bir şey olmadıkça harcayamazsın ki.
  • Gerçi o mutlak olarak “Yoksulları doyurun” demiştir ama sen “Kazanın da sonra yoksulları doyurun” diye oku’ 580
  • Yine böyle o padişah “Sabredin” buyurdu. Bir istek olmalı ki ondan yüz çeviresin.
  • “Yeyin” emri şehvet için bir tuzaktır, ondan sonra gelen “İsraf etmeyin” emriyse temizliktir.
  • Şehvet olmasa ondan kaçınmaya imkan olabilir mi?
  • Sabretme ezasına uğramadıkça karşılığında bir hayır ve mükafat elde edemezsin.
  • Ne hoştur o şart ve ne sevinçli şeydir o mükafat. O gönüller açan, canlara canlar katan mükafat! 585
  • Aşıkın Allah’dan kazandığı sevap da Allah’dır
  • Aşıkların neşesi de odur, gamı da, hizmetlerine karşılık aldıkları ücret de.