Ama ekmek, elma ve karpuz görünce onu yemek ister bu istekle zarar korkusu, savaşa girişir.
چون ببیند نان و سیب و خربزه ** در مصاف آید مزه و خوف بزه
Sabrederse bunları görüşü, iyiliğine yarar. Çünkü o heyecana düşmek, onun gevşemiş tabiatına iyi gelir.
گر بود صبار دیدن سود اوست ** آن تهیج طبع سستش را نکوست
Fakat sabredemezse görmemesi daha iyidir. Okun zırhsız adamdan uzak olması yeğ!640
ور نباشد صبر پس نادیده به ** تیر دور اولی ز مرد بیزره
Tavus kuşunun cevap vermesi
جواب گفتن طاوس آن سایل را
Tavus kuşu ağlaması bitince dedi ki: Yürü, sen renge ve kokuya kapılmışsın.
چون ز گریه فارغ آمد گفت رو ** که تو رنگ و بوی را هستی گرو
Görmüyorsun ki bu kanatlar yüzünden her yandan başıma yüzlerce bela gelip çatmada.
آن نمیبینی که هر سو صد بلا ** سوی من آید پی این بالها
Nice merhametsiz avcılar, bu kanatlar yüzünden her yanda benim için tuzak kuruyorlar.
ای بسا صیاد بیرحمت مدام ** بهر این پرها نهد هر سوم دام
Nice okçu kanatlarım için yayını çekmiş bana ok atmada.
چند تیرانداز بهر بالها ** تیر سوی من کشد اندر هوا
Gücüm kuvvetim yok, kendimi koruyamıyorum, bu kazadan, bu beladan, bu fitnelerden kurtulmama imkan yok. 645
چون ندارم زور و ضبط خویشتن ** زین قضا و زین بلا و زین فتن
Madem ki iş böyle, dağlarda, ovalarda emin olabilmek için çirkin olmam daha iyi.
آن به آید که شوم زشت و کریه ** تا بوم آمن درین کهسار و تیه
Ey yiğit, bu kanatlar, benim ululanma silahım kesildi. Ululanmaysa ululananları yüzlerce belaya uğratır.
این سلاح عجب من شد ای فتی ** عجب آرد معجبان را صد بلا
Hünerler, anlayışlı olmak ve dünya malını elde etmek, tavusun kanatları gibi insanın canına düşmandır
بیان آنک هنرها و زیرکیها و مال دنیا همچون پرهای طاوس عدو جانست
Nice hüner ve sanatlar vardır ki ham kişiyi helak eder. Çünkü o, taneye koşar, bu yüzden de tuzağı görmez.
پس هنر آمد هلاکت خام را ** کز پی دانه نبیند دام را
İhtiyarına sahip olmak, “Sakının” emrine uyan ve kendisine sahip olan adam için iyidir.
اختیار آن را نکو باشد که او ** مالک خود باشد اندر اتقوا
Kendini koruyamıyor kötülüklerden çekinemiyorsan sakın, o aleti uzaklaştırır, ihtiyarı bırak.650
چون نباشد حفظ و تقوی زینهار ** دور کن آلت بینداز اختیار
Benim de cilvelendiğim şey ve ihtiyarım, o kanattır. Onu yoluyorum, çünkü başıma kastetmede.
جلوهگاه و اختیارم آن پرست ** بر کنم پر را که در قصد سرست
Sabır sahibi, kendi kanadını yok farz eder, bu suretle kanadı da onu kötü düşüncelere sevk etmez.
نیست انگارد پر خود را صبور ** تا پرش در نفکند در شر و شور
Şu halde ona de ki: Kanadını yolma, onun bir zararı yoktur. Bu çeşit adama ok gelse önüne kalkanını tutar.
پس زیانش نیست پر گو بر مکن ** گر رسد تیری به پیش آرد مجن
Fakat bana bu güzel kanat düşmandır. Çünkü sabredemiyor, cilveleniyorum.
لیک بر من پر زیبا دشمنیست ** چونک از جلوهگری صبریم نیست
Eğer çekinme ve korunma bana yol gösterseydi ihtiyar yüzünden debdebem, devletim artardı. 655
گر بدی صبر و حفاظم راهبر ** بر فزودی ز اختیارم کر و فر
Ben çocuğa yahut sarhoşa benziyorum, sınanmalara tahammülüm yok. Benim elime kılıç vermek caiz değildir.
همچو طفلم یا چو مست اندر فتن ** نیست لایق تیغ اندر دست من
Eğer aklım olsaydı da beni men etseydi kılıç, elimde bir zafer vasıtası olurdu.
گر مرا عقلی بدی و منزجر ** تیغ اندر دست من بودی ظفر
Güneş gibi nurlar saçan bir akıl lazım ki doğrudan başka bir suretle kılıç vurmasın.
عقل باید نورده چون آفتاب ** تا زند تیغی که نبود جز صواب
Parlak aklım ve iyi bir huyum yok, şu halde silahımı neden kuyuya atmayayım?
چون ندارم عقل تابان و صلاح ** پس چرا در چاه نندازم سلاح
Bu silah, bana düşman olacak. Onun için kılıçla kalkanı kuyuya atıyorum. 660
در چه اندازم کنون تیغ و مجن ** کین سلاح خصم من خواهد شدن
Ne kolumda kuvvet var, ne dayanacağım bir yer. Kılıcımı atmazsam düşmanım elimden alır onunla beni yaralar.
چون ندارم زور و یاری و سند ** تیغم او بستاند و بر من زند
Bu kötü huylu nefis, yüzünü örtmemekte. Ben de onun inadına yüzümü yırtmadayım.
رغم این نفس وقیحهخوی را ** که نپوشد رو خراشم روی را
Bu suretle şu yücelik, şu güzellik azalsın da tamamı ile bitince de ben vebale az düşeyim.
تا شود کم این جمال و این کمال ** چون نماند رو کم افتم در وبال
Yüzümü bu niyetle yırttığımdan suçum yok. Çünkü, bu yüzü yaralarla örtmek gerek.
چون بدین نیت خراشم بزه نیست ** که به زخم این روی را پوشیدنیست
Gönlüm, gizlenme huyuna sahip olsaydı yüzüm, günden güne parlar, güzelleşirdi.665
گر دلم خوی ستیری داشتی ** روی خوبم جز صفا نفراشتی
Kuvvetim kudretim yok, iyiliğe de meyledemiyorum. Bunu gördüm, düşmanımı da gördüm, derhal silahımı kırdım.
چون ندیدم زور و فرهنگ و صلاح ** خصم دیدم زود بشکستم سلاح
Bu suretle de onun bana üstün olmamasına, hançerimin kendime vebal olmamasına gayret etmiş oldum.
تا نگردد تیغ من او را کمال ** تا نگردد خنجرم بر من وبال
Damarım oynadıkça kaçıyorum, çünkü adamın kendisinden kaçması kolaydır.
میگریزم تا رگم جنبان بود ** کی فرار از خویشتن آسان بود
Başkasından kaçan, ondan kurtulunca karar eder.
آنک از غیری بود او را فرار ** چون ازو ببرید گیرد او قرار
Halbuki benim düşmanım da benim, benden kaçan da ben. Şu halde işim kıyamete kadar boyuna kaçmaktır. 670
من که خصمم هم منم اندر گریز ** تا ابد کار من آمد خیزخیز
Adama kendi gölgesi düşman olursa ne Hint’te emin olur, ne Huten’de.
نه به هندست آمن و نه در ختن ** آنک خصم اوست سایهی خویشتن
Gündüzün güneşte yok olan yıldızlar gibi Allah varlığında yok olup kendisinden geçenler, hüner ve sanatlariyle şerlerinden emin olmuşlardır. Yok olana tehlike olamaz.
در صفت آن بیخودان کی از شر خود و هنر خود آمن شدهاند کی فانیاند در بقای حق همچون ستارگان کی فانیاند روز در آفتاب و فانی را خوف آفت و خطر نباشد
Bir adam yokluğa erişir, kendisine yokluğu ziynet edinirse, o adamın, Muhammet gibi gölgesi olmaz.
چون فناش از فقر پیرایه شود ** او محمدوار بیسایه شود
“Yokluk benim iftiharımdır” sırrına ziynet yokluktur. Bu çeşit adam, mumun alevi gibi gölgesizdir.
فقر فخری را فنا پیرایه شد ** چون زبانهی شمع او بیسایه شد
Mum, baştan aşağı alevden ibarettir. Gölge onun çevresine uğrayamaz.
شمع جمله شد زبانه پا و سر ** سایه را نبود بگرد او گذر
Mum kendisinden de kaçtı, gölgeden de. Mumu dökenin isteğine uydu,ışığına sığındı. 675
موم از خویش و ز سایه در گریخت ** در شعاع از بهر او کی شمع ریخت
Mumu döken muma der ki: Seni yok olmak için döktüm. O da, ben yokluğa kaçtım diye cevap verir.
گفت او بهر فنایت ریختم ** گفت من هم در فنا بگریختم
Bu var olan ışık, lazım bir ışıktır, geçici ve arızi ışık gibi değil.
این شعاع باقی آمد مفترض ** نه شعاع شمع فانی عرض
Mum ateşte tamamı ile yok oldu mu artık ondan ne bir eser görürsün ne bir ışık!
شمع چون در نار شد کلی فنا ** نه اثر بینی ز شمع و نه ضیا
Suret ateşi karanlığı gidermek için mum suretinde durur.
هست اندر دفع ظلمت آشکار ** آتش صورت به مومی پایدار
Beden mumu şu görünen mumun aksinedir; yok oldukça can nuru artar. 680
برخلاف موم شمع جسم کان ** تا شود کم گردد افزون نور جان
Bu ebedi ışıktır, mumsa geçici. Can mumunun alevi, Allah’ya aittir.
این شعاع باقی و آن فانیست ** شمع جان را شعلهی ربانیست
Ateşten meydana gelen şu ateş, nur olduğundan geçici gölge, ondan uzaklaşmıştır.
این زبانهی آتشی چون نور بود ** سایهی فانی شدن زو دور بود
Bulutun gölgesi yere düşer. Fakat gölge, ayla düşüp kalkmaz.
ابر را سایه بیفتد در زمین ** ماه را سایه نباشد همنشین
A bahtı yaver kişi, kendinden geçmek, bulutsuz bir jale gelmektir. Kendinden geçtin mi değirmi aya benzersin.
بیخودی بیابریست ای نیکخواه ** باشی اندر بیخودی چون قرص ماه
Fakat rüzgâr bir bulutu sürüp getirdi mi o vakit Ay'ın nûru gider ve ancak bir hayal kalır. (TM)685
باز چون ابری بیاید رانده ** رفت نور از مه خیالی مانده
Bulut ardında kalmasından o Ay'ın nûru zayıflar, tam ay halinde iken yeni hilâlden daha zayıf olur. (TM)
از حجاب ابر نورش شد ضعیف ** کم ز ماه نو شد آن بدر شریف
Bulut ve toz yüzünden ay, bir hayal gibi görünür. İşte beden bulutu da bizi hayal düşüncesine sürer.
مه خیالی مینماید ز ابر و گرد ** ابر تن ما را خیالاندیش کرد