- Her hayal, başka bir hayali yemekte, her düşünce, başka bir düşünceyi otlamaktadır.
- هر خیالی را خیالی میخورد ** فکر آن فکر دگر را میچرد
- Hayalden geçemiyorsun, yahut da uyuyup ondan kurtulamıyorsun. 730
- تو نتانی کز خیالی وا رهی ** یا بخسپی که از آن بیرون جهی
- Düşünce arıdır, uykunsa su. Uyusan bile uyandın mı yine başına üşüşür.
- فکر زنبورست و آن خواب تو آب ** چون شوی بیدار باز آید ذباب
- Nice hayal arılar uçuşup durur, seni bu yana o yana çekiştirir.
- چند زنبور خیالی در پرد ** میکشد این سو و آن سو میبرد
- Bu hayal, yiyenlerin en aşağılığıdır. Öbürlerini ise ululuk ıssı Tanrı bilir.
- کمترین آکلانست این خیال ** وآن دگرها را شناسد ذوالجلال
- Kendine gel de o kaba ve haşin yiyiciler bölüğünden kaç. “Seni biz koruruz” diyen Tanrı’ya sığın.
- هین گریز از جوق اکال غلیظ ** سوی او که گفت ما ایمت حفیظ
- Yahut da o koruyucuya koşup kurtulmak elinden gelmiyorsa o koruma sıfatını kazanan kişiye kaç. 735
- یا به سوی آن که او آن حفظ یافت ** گر نتانی سوی آن حافظ شتافت
- Elini pirden başkasına verme. Pirin elini tutan Tanrı’dır.
- دست را مسپار جز در دست پیر ** حق شدست آن دست او را دستگیر
- Senin kocalmış aklın, çocukluğu huy edinmiştir, nefis civarında bu huyu kazanmıştır. O, perde altındadır.
- پیر عقلت کودکی خو کرده است ** از جوار نفس که اندر پرده است
- Kamil bir aklı, aklına arkadaş et de aklın, o kötü huydan vazgeçsin.
- عقل کامل را قرین کن با خرد ** تا که باز آید خرد زان خوی بد
- Elini onun eline verdin mi yiyicilerin elinden kurtulursun.
- چونک دست خود به دست او نهی ** پس ز دست آکلان بیرون جهی
- Tanrı, “Tanrı eli onların ellerinin üstündedir” dedi ya, işte senin elin de o biat ehlinin eli olur. 740
- دست تو از اهل آن بیعت شود ** که یدالله فوق ایدیهم بود
- Elini pirin eline verdin, o her şeyi bilen ulu pire uydun mu, kurtuldun demektir.
- چون بدادی دست خود در دست پیر ** پیر حکمت که علیمست و خطیر
- Çünkü o, ey mürit, vaktinin peygamberidir... Peygamberin nuru ondan zuhur eder.
- کو نبی وقت خویشست ای مرید ** تا ازو نور نبی آید پدید
- Ona uydun, onun elini tuttun mu Hudeybiye’de bulunup Peygambere biat eden sahabeden olursun.
- در حدیبیه شدی حاضر بدین ** وآن صحابهی بیعتی را همقرین
- Cennetle muştulanan o on kişiden sayılırsın, halis ve potada erise bile ayarı düşmez altına dönersin.
- پس ز ده یار مبشر آمدی ** همچو زر دهدهی خالص شدی
- Bu bilelik doğrudur çünkü insan kimi severse ona eşittir. 745
- تا معیت راست آید زانک مرد ** با کسی جفتست کو را دوست کرد
- Bu alemde de onunladır, o alemde de. Bu, huyları güzel Ahmet’in hadisidir.
- این جهان و آن جهان با او بود ** وین حدیث احمد خوشخو بود
- Dedi ki: “İnsan sevdiği ile beraberdir” Kalp dilediğinden ayrılmaz.
- گفت المرء مع محبوبه ** لا یفک القلب من مطلوبه
- Nerede tuzak ve yem varsa orada az otur. Yürü ey arık kötürüm, kendin gibi arık kötürümleri gör!
- هر کجا دامست و دانه کم نشین ** رو زبونگیرا زبونگیران ببین
- Ey zebunların zebunu, şunu da bil ki, el, elin üstündedir el üstünde el vardır.
- ای زبونگیر زبونان این بدان ** دست هم بالای دستست ای جوان
- Ne şaşılacak şey, sen hem zebunsun, hem de zebunların elini tutmaya çalışıyorsun. Hem avsın hem de avlamayı diliyorsun. 750
- تو زبونی و زبونگیر ای عجب ** هم تو صید و صیدگیر اندر طلب
- Onların önüne ardına set olma. Çünkü, sen düşmanı görmezsin ama o düşman ortadadır.
- بین ایدی خلفهم سدا مباش ** که نبینی خصم را وآن خصم فاش
- Avcılık hırsı, insanı kendi avlanacağından gafil kılar. Erlik gösterir ama yüreksizdir.
- حرص صیادی ز صیدی مغفلست ** دلبریی میکند او بیدلست
- İstekte bir kuştan aşağı olma. Serçe kuşu bile önüne ardına bakınır.
- تو کم از مرغی مباش اندر نشید ** بین ایدی خلف عصفوری بدید
- Yemin bulunduğu yere geldi mi önüne ardına kaç kere dolanır.
- چون به نزد دانه آید پیش و پس ** چند گرداند سر و رو آن نفس
- Acaba der, önümde ardımda bir avcı var mı? Varsa onun korkusu ile şu lokmadan el çekmem gerek. 755
- کای عجب پیش و پسم صیاد هست ** تا کشم از بیم او زین لقمه دست
- Kötülerin hikayelerini gör, hallerine bak. Eşinin dostunun ölümlerinden ibret al.
- تو ببین پس قصهی فجار را ** پیش بنگر مرگ یار و جار را
- Onları silahsız, pusatsız nasıl helak etti? Bir bak. O, herhalde senin yanındadır.
- که هلاکت دادشان بیآلتی ** او قرین تست در هر حالتی
- Tanrı işkence yapar ama gürzle elle değil. Bil ki Tanrı, elsiz hüküm sürer, ferman yürütür.
- حق شکنجه کرد و گرز و دست نیست ** پس بدان بیدست حق داورکنیست
- Tanrı varsa hani, nerede? Diyen işkenceye uğradı mı vardır, odur diye ikrar eder.
- آنک میگفتی اگر حق هست کو ** در شکنجه او مقر میشد که هو
- Tanrı varlığı şaşılacak bir şey, akıldan uzak diyen, gözyaşları döker de ey bana benden yakın Tanrı diye yalvarmaya koyulur. 760
- آنک میگفت این بعیدست و عجیب ** اشک میراند و همی گفت ای قریب
- Tuzaktan kaçmak vaciptir, fakat senin tuzağın kanadına yapışıktır.
- چون فرار از دام واجب دیده است ** دام تو خود بر پرت چفسیده است
- İşte onun için ben, bu menhus tuzağın mıhını çekip çıkarıyorum; murada erişmek için dilimi, damağımı acıtmamak istiyorum.
- بر کنم من میخ این منحوس دام ** از پی کامی نباشم طلخکام
- Bu sözü, senin aklına uygun söyledim. Anla da arayıp taramadan yüz çevirme.
- درخور عقل تو گفتم این جواب ** فهم کن وز جست و جو رو بر متاب
- Hırs ve hasetten ibaret olan şu bağı çöz. Ebuleheb’in karısının boynundaki hurma ipini düşün.
- بسکل این حبلی که حرص است و حسد ** یاد کن فی جیدها حبل مسد
- Halil aleyhisselamın kuzgunu öldürmesindeki sebep. Bunun müridi helak eden kötü sıfatlardan hangisinin giderilmesine işaret olduğu
- صفت کشتن خلیل علیهالسلام زاغ را کی آن اشارت به قمع کدام صفت بود از صفات مذمومهی مهلکه در مرید
- Ne bu sözün sonu vardır, ne de bu söz bitip tükenir. Ey Tanrı Halil’i, kuzgunu neden öldürdün? 765
- این سخن را نیست پایان و فراغ ** ای خلیل حق چرا کشتی تو زاغ
- Buyruğa uydun doğru. Fakat bu buyruğun hikmeti neydi? Onun sırlarından birazcığını göstermek gerek.
- بهر فرمان حکمت فرمان چه بود ** اندکی ز اسرار آن باید نمود
- Kara kuzgunun gaa diye bağırması, dünyada daima uzun bir ömür istemesindendir.
- کاغ کاغ و نعرهی زاغ سیاه ** دایما باشد به دنیا عمرخواه
- İblis gibi tek ve pak Tanrı’dan kıyamete kadar dünya hayatını ister.
- همچو ابلیس از خدای پاک فرد ** تا قیامت عمر تن درخواست کرد
- İblis de “Beni kıyamet gününe kadar yaşat “ dedi. Keşke, “Rabbimiz, tövbe ettik” deseydi.
- گفت انظرنی الی یوم الجزا ** کاشکی گفتی که تبنا ربنا
- Tövbesiz ömür, baştanbaşa can çekişmedir. Hazır olan kaçılmayan ölüm, Tanrı’dan gafil olmaktır. 770
- عمر بی توبه همه جان کندنست ** مرگ حاضر غایب از حق بودنست
- Hakla olunca ömür de, ölüm de... ikisi de hoştur. Fakat Tanrı’sız abıhayat bile ateştir.
- عمر و مرگ این هر دو با حق خوش بود ** بیخدا آب حیات آتش بود
- Öyle bir tapıdan daima ömür istemesi de lanet tesiriyledir.
- آن هم از تاثیر لعنت بود کو ** در چنان حضرت همیشد عمرجو
- Tanrı’dan, ondan başkasını istemek, görünüşte istenen şeyin artmasını stemektir, ama hakikatte onun tamamı ile eksilmesini dilemektir.
- از خدا غیر خدا را خواستن ** ظن افزونیست و کلی کاستن
- Hele ayrılık ve yabancılıkla geçen ömür yok mu? Bu adeta aslanın huzurunda tilkilik taslamaya benzer.
- خاصه عمری غرق در بیگانگی ** در حضور شیر روبهشانگی
- Bana daha fazla ömür ver de daha gerisin geri gideyim; mühletini uzat da daha aşağılık bir hale geleyim demektir. 775
- عمر بیشم ده که تا پستر روم ** مهلم افزون کن که تا کمتر شوم
- Nihayet o, lanete nişane olur. Lanet isteyen kişiyse kötü bir kişidir.
- تا که لعنت را نشانه او بود ** بد کسی باشد که لعنتجو بود
- Hoş ömür, yakınlık aleminden can beslemektir. Kuzgunun ömrü ise pislik yemek içindir.
- عمر خوش در قرب جان پروردنست ** عمر زاغ از بهر سرگین خوردنست
- Bana fazla ömür ver ki pislik yiyeyim, daima bana bunu ver ki benim yaradılışım kötüdür demektedir.
- عمر بیشم ده که تا گه میخورم ** دایم اینم ده که بس بدگوهرم