English    Türkçe    فارسی   

5
77-126

  • O herkesten arda kalınca Mustafa, alıp götürdü. Sürüde yedi tane süt verir keçi vardı.
  • Keçiler yemek zamanı, sağılmak üzere eve gelmişlerdi. O kıtlık babası Oğuz oğlu Uc, ekmeği de yedi, yemeği de. O yedi keçinin sütünü de sildi süpürdü.
  • Ev halkı, hep o keçilerin sütünü umuyordu. Bu yüzden hepsi de kızdılar.
  • O bedavacı herif, midesini davula çevirdi, yalnız başına on sekiz adamın yiyeceğini yedi bitirdi. 80
  • Yatacağı zaman odaya girdi. Halayık da kızgınlıkla kapıyı kapadı.
  • Dışarıdan zincirini sürdü, bağladı. Ona pek kızmış ondan pek dertlenmişti.
  • Kafirin gece yarısı, yahut sabah vakti aptesi geldi, karnı guruldamaya başladı.
  • Yatağından kalkıp kapıya koştu, elini atınca kapıyı kapalı buldu.
  • O hileci herif kapıyı açmak için türlü türlü hilelere başvurduysa da kapıyı açamadı. 85
  • İyice sıkıştı oda dardı. Şaşırıp kaldı, ne bir derman bulabildi ne bir hile.
  • Nihayet bir hileye başvurdu, uyumaya bu buruntuyu geçiştirmeye savaştı. Uyudu da. Rüyada kendisini bir viranede gördü.
  • Hatırında virane vardı ondan dolayı da rüyada onu gördü.
  • Kendisini tenha bir viranede görünce aptes bozmaya zaten ihtiyacı vardı, hemen işini beceriverdi.
  • Uyanınca bir de baktı ki yatak pislik içinde. Derdinden deliye döndü. 90
  • Bu çeşit rezillik toprakla bile örtülemez diye içinden yüzlerce defa coştu, köpürdü.
  • Uykum uyanıklığımdan beter. Burada yiyor orada pisliyorum dedi.
  • Kafir, mezarın dibinde nasıl bağırırsa o da öylece keşke geberseydim demeye koyuldu.
  • Bu gece bir geçse de kapının açılmasını duysam diye beklemeye başladı.
  • Ok yayadan fırlar gibi kimsecikler görmeden kaçmayı kurmaktaydı. 95
  • Hikaye uzundur kısa kesiyorum. Nihayet kapı açıldı, o da dertten gamdan kurtuldu.
  • Mustafa aleyhisselam’ın, oda kapısını açması ve konuğun, onu görüp utanmaması, dilediği gibi dışarı çıkması için kendisini gizlemesi
  • Mustafa sabahleyin gelip kapıyı açtı. Sabah o yolunu sapıtmış kişiye yol gösterdi.
  • Mustafa , o belalara uğrayan utanmasın diye gizlendi.
  • Kapıyı açanı görmesinde serbestçe dışarı çıksın diyordu.
  • Ya bir şeyin ardında gizlendi, yahut da Allah eteği Mustafa’yı ondan gizledi. 100
  • Allah boyası, bazen örter, neliksiz niteliksiz Allah perdesini, bakanın önüne örüverir.
  • Bu suretle düşmanını kendi yanındayken bile göstermez. Allah kudreti, bundan da artık, bundan da üstün.
  • Mustafa onun geceki halini görüyordu. Fakat Allah fermanı,
  • Ona hatasını bildirmeden bir yol açmasına, o kötülükle bir kuyuya düşmesine mani olmaktaydı.
  • Allah hikmeti ve gökten inen emir, onun kendisini o halde görmesini istemekteydi. 105
  • Nice düşmanlıklar vardır ki dostluğa çıkar. Nice yıkılmalar vardır ki yapılmaya döner.
  • Bir herzevekil, o pis yatağı, inadına Peygamberin yanına getirdi.
  • Ve gör hele, konuğun bu işi işlemiş dedi. Alemlere rahmet olan Mustafa, bir güldü.
  • Getir o ibriği dedi, hepsini kendi elimle yıkayayım dedi.
  • Herkes “Allah hakki için yapma, canımız da sana kurban olsun, tenimiz de. 110
  • Sen bırak bu pisliği biz yıkayalım. Bu iş, el işidir, gönül işi değil.
  • Ey hakkında “Le amruka-ömrün için” diye Allah’nın and içtiği zat, Allah sana ömür dedi. Seni halife yaptı, kürsüye oturttu.
  • Biz sana hizmet için yaşıyoruz, sen hizmet etmeye kalkışırsan biz ne oluruz? “ dedi.
  • Peygamber dedi ki: “Ben de biliyorum, fakat şimdi bunu ben yıkayacağım. Bunu bizzat yıkamamda bir hikmet var.”
  • Bu söz Peygamber sözü diye hepsi sustular, bu sır nedir, hele bir çıksın diye beklemeye koyuldular. 115
  • Peygamber o pisliği, bilhassa Allah buyruğu ile adamakıllı yıkamakta idi, riya ile değil.
  • Çünkü, gönlü bunu sen yıka bunda kat kat hikmetler var diyordu.
  • Mustafa, onun pis yatağını eliyle yıkarken o konuğun geri dönmesi, utanıp elbisesini yırtarak kendisine ve haline ağlamaya başlaması ve bunun sebebi
  • O kafirciğin bir armağan heykeli vardı. Onu kaybolmuş görünce kararı kalmadı.
  • Dedi ki gece kaldığım odadadır haberim olmadan orada bıraktım.
  • Utanıyordu ama hırsı da onu, o yana çekiyordu. Hırs ejderhadır küçücük bir şey değil. 120
  • Heykelin ardına düşüp koşa koşa geldi, onu Mustafa’nın odasında gördü.
  • Gördü ama Allah eli bizzat o pisliği yıkamaktaydı, kötü gözler ondan ırak olsun; kafir bunu da gördü.
  • Gördü de heykeli hatırından çıktı. Onda bir coşkunluktur baş gösterdi, yakasını yırttı.
  • İki elini yüzüne, başına vuruyor, kafasını duvara kapıya çarpıyordu.
  • Bir halde ki burnundan, başından kanlar revan olmaya başladı. O ulu Peygamber, ona acıdı. 125
  • Naralar atıyordu. Halk başına toplanınca, Ey halk sakının diyordu.