English    Türkçe    فارسی   

5
792-841

  • Böylece yüz binlerce varlığa büründün ki daima ikinci varlık, ilkinden iyidir.
  • Bunları değiştiren Tanrı’dan gör de vasıtaları bırak. Çünkü vasıtalara kapıldın da aslından uzaklaştın.
  • Nerede vasıta çoğalırsa ulaşma kaybolur gider.
  • Şaşkınlığın, her şeyi sebepten bilmendendir. Halbuki hayret, sana o tapıya yol açar. 795
  • Bu varlıkları yokluklardan buldun. Öyleyse neden yokluktan yüz çevirdin?
  • O yokluktan ne ziyana uğradın ki varlığa yapıştın a yer faresi!
  • Madem ki ikinci evvelkinden daha iyidir, yokluğu ara, insanı halden hale değiştirene tap.
  • A inatçı, varlığa düştüğün demden beri şimdiye kadar her lahza yüz binlerce haşir gördün.
  • Haberin yokken cemad aleminden yetişip gelişen nebat alemine geldin. Nebat aleminden de hayat ve iptila alemine düştün. 800
  • Sonra tekrar güzelim akıl ve temyiz alemine gider, bu beş duyguyla altı cihet aleminden kurtulursun.
  • Bu ayak izleri, deniz kıyısına kadar gider. Sonra deniz içinde ayak izleri yok olur biter.
  • Çünkü kuruluk menzillerinde ihtiyat için köyler vardır, yurtlar vardır, konaklar vardır.
  • Deniz konakları da durup dinlenmeyen, sahası ve tavanı olmayan dalgalanmalardır.
  • O menzillerin nişanesi adı sanı yoktur. 805
  • Nebat aleminden sırf ruh alemine kadar her iki konak arasında bunlar gibi yüzlerce konak vardır.
  • Yokluklarda bu varlığı gördün de nasıl beden varlığına böyle yapıştın?
  • Kendine gel ey kuzgun, kendine gel de şu canı ver, doğan kuşu ol. Tanrı’nın halden hale döndürmesi karşısında canınla başınla oyna.
  • Yeniyi al, eskiyi bırak. Çünkü her yılın, geçen üç yıldan daha artıştır daha üstün.
  • Hurma fidanı gibi ihsan sahibi olamazsam var, eskiyi eskiye kat ambarına yığ! 810
  • O eski, kokmuş ve pörsümüş şeyi körlere hediye et.
  • Yeniyi gören seni almaz. O Tanrı’ya av olur, sana tutulmaz.
  • Ey kara ve tuzlu su, nerede kör kuş varsa bölük, bölük senin başına toplanır.
  • Bu suretle de körlükleri artar. Çünkü kara su, körlüğü arttırır.
  • Dünya ehlinin bu sebeple gönül gözleri kördür; onlar, balçıkla bulanmış su içerler. 815
  • Madem ki gizli bir alemde abıhayatın yok, şu halde kara ve tuzlu suyu ver, kötülüğü al bu alemde!
  • Bu halle bir de varlık istiyor, onu anıyorsun ha. Halbuki sen, zenci gibi kara yüzlü olmakla neşelisin.
  • Zenci aslından öyle doğduğundan, aslından zenci olduğundan o kara renkten hoşlanır, rahattır.
  • Fakat bir gün güzelleşse, güzel yüzlü bir hale gelse de sonra kararsa çaresini aramaya koyulur.
  • Uçar kuş, yeryüzünde kalsa derde, eleme düşer, feryat etmeye başlar. 820
  • Fakat ev kuşu, yeryüzünde güzelce yürür, yem toplar, neşeli bir halde dönüp dolaşır.
  • Çünkü o aslında uçamaz, öbürü uçucudur.
  • Peygamber aleyhisselam “üç kişiye acıyın : bir kavmin aşağı bir hale düşen yücesine, yoksullaşan zenginine, cahillere oyuncak olan bilginine” dedi
  • Peygamber, canım hakkı için dedi, yoksul düşen zengine,
  • Hor hakir bir hale gelen yüceye, yahut da bilgisizlikle şöhret kazanan Mudar kabilesinin arasına düşmüş saf ve temiz alime acıyın.
  • Peygamber dedi ki: Taş ve dağ bile olsanız bu üç bölük halka merhamet edin. 825
  • Çünkü o, başlıkta bulunduktan sonra hor oldu. Öbürü, zenginken yoksul düştü, parasız kaldı.
  • Üçüncüsü de, alemde ahmak adamlar arasında belalara uğrayan alimdir.
  • Çünkü yücelikten horluğa düşmek, bedenden bir uzvu kesmektir.
  • Bedenden ayrılan uzuv, ölür, yeni kesilmiş uzuv bir müddet oynar, oynar ama bu hareket sürüp gitmez.
  • Geçen yıl Elest kadehinden şarap içen, bu yıl baş ağrısına eza ve cefaya uğrar. 830
  • Köpek gibi bayağı olan kişide padişahlık hırsı ne gezer.
  • Suçu olan tövbe eder. Yolu kaybeden kişi ah eder.
  • Ceylan yavrusunun eşekler ahırına düşüp mahpus olması , eşeklerin o gariple gah savaşarak gah alay ederek eğlenmeleri, gıdası olmayan kuru ot yemeye mecbur oluşu… Bu, Tanrı’nın has kulunun sıfatıdır, o da dünya, hava ve heves ve şehvet ehli arasında bu hale düşmüştür.”İslam garip başlar garip biter. Ne mutlu gariplere” denmiştir. Tanrı Peygamberi doğru söylemiştir.
  • Avcının biri, bir ceylan tuttu. O merhametsiz herif, ceylanı ahıra kapattı.
  • Ahır, öküzlerle, eşeklerle doluydu. O herif de ceylanı, zalimler gibi bu ahıra hapsetti.
  • Ceylan, ürkekliğinden her yana kaçmakta idi. Avcı, geceleyin eşeklere saman veriyordu. 835
  • Her öküz, her eşek, açlığından samanı şeker gibi yiyor, şekerden de hoş buluyordu.
  • Ceylan, gah bir yandan bir yana kaçıyor, gah tozdan, dumandan yüzünü çeviriyordu.
  • Kimi, zıddı ile bir araya koyarlarsa onu, ölüm azabına uğratmış olurlar.
  • Süleyman da Hüthüt, gitmeye mecbur olduğuna dair kabul edilebilecek bir özür getirmezse,
  • Ya onu öldürürüm yahut da sayıya gelmez bir azaba uğratırım demişti. 840
  • Ey güvenilir kişi, düşün, o azap hangi azap? Kendi cinsinden olmayanlarla bir kafese kapatılmak!