- Övmek tarif etmek perdeyi yırtmaktır. Halbuki güneşin anlatılmaya da ihtiyacı yok, tarife de.
- مدح تعریفست در تخریق حجاب ** فارغست از شرح و تعریف آفتاب
- Güneşi öven kendini över, iki gözüm de aydındır, çapaklı değil, ağrımıyor demek ister.
- مادح خورشید مداح خودست ** که دو چشمم روشن و نامرمدست
- Alemdeki güneşi yermek, iki gözüm de kör, karanlık ve çipil diye kendini yermektir. 10
- ذم خورشید جهان ذم خودست ** که دو چشمم کور و تاریک به دست
- Alemde muradına ermiş güneşe haset eden kişiyi bağışla sen.
- تو ببخشا بر کسی کاندر جهان ** شد حسود آفتاب کامران
- Bir adam güneşi örtebilir, gözlerden gizleyebilir mi? Onun tazeliğini pörsütür onu soldurabilir mi?
- تو اندش پوشید هیچ از دیدهها ** وز طراوت دادن پوسیدهها
- Yahut haddi sonu olmayan nurunu eksiltebilir mi? Yahut da onu mertebesinden indirebilir mi?
- یا ز نور بیحدش توانند کاست ** یا به دفع جاه او توانند خاست
- Ululara haset edene o haset ebedi bir ölümdür.
- هر کسی کو حاسد کیهان بود ** آن حسد خود مرگ جاویدان بود
- Senin kadrin, rütbense akılların anlayacağı dereceyi çoktan geçti. Akıl, seni anlatmada şaşırdı, aciz kaldı. 15
- قدر تو بگذشت از درک عقول ** عقل اندر شرح تو شد بوالفضول
- Gerçi bu akıl, anlatmada aciz oldu ama yine de acizcesine anlatması gerek.
- گر چه عاجز آمد این عقل از بیان ** عاجزانه جنبشی باید در آن
- Çünkü hepsi anlaşılmayan bir şey bilin ki atılıvermez.
- ان شیا کله لا یدرک ** اعلموا ان کله لا یترک
- Bulutunun tufanını içemezsen su içmeyi nasıl terk edersin?
- گر نتانی خورد طوفان سحاب ** کی توان کردن بترک خورد آب
- Sırrı atıp ortaya koyamazsan kabuklarını anlat, onunla anlayışları tazele!
- راز را گر مینیاری در میان ** درکها را تازه کن از قشر آن
- Sözler sana göre kabuklardan ibarettir ama başka anlayışlara göre tamamıyla içtir. 20
- نطقها نسبت به تو قشرست لیک ** پیش دیگر فهمها مغزست نیک
- Gök arşa göre aşağıdadır ama bu bir yığın toprağa göre pek yücedir.
- آسمان نسبت به عرش آمد فرود ** ورنه بس عالیست سوی خاکتود
- Seni kaybettiklerinden, fırsatı kaçırdıklarından dolayı hasrete düşmeden ben onlara seni öveyim de yol bulsunlar.
- من بگویم وصف تو تا ره برند ** پیش از آن کز فوت آن حسرت خورند
- Sen Allah nurusun. Canı, Allah’ya kuvvetle çeker durursun. Halksa vehim ve şüphe karanlıklarındadır.
- نور حقی و به حق جذاب جان ** خلق در ظلمات وهماند و گمان
- Bu güzelim nurun, şu gözsüzlere sürme çekmesi için şart, o nuru ululamaktır.
- شرط تعظیمست تا این نور خوش ** گردد این بیدیدگان را سرمهکش
- Delik kulaklı istidat sahibi, nuru bulur. Çünkü o fare gibi karanlığa aşık değildir. 25
- نور یابد مستعد تیزگوش ** کو نباشد عاشق ظلمت چو موش
- Geceleri dönüp dolaşan çipiller, nasıl olur da iman meşalesini tavaf edebilirler?
- سستچشمانی که شب جولان کنند ** کی طواف مشعلهی ایمان کنند
- Müşkül ve ince nükteler din nuruna ulaşmamış, karanlıkta kalmış kişilere, tabii bir bağdır.
- نکتههای مشکل باریک شد ** بند طبعی که ز دین تاریک شد
- Böyle adam kendi hünerini örmek, bezemek için güneşe göz açamaz.
- تا بر آراید هنر را تار و پود ** چشم در خورشید نتواند گشود
- Hurma gibi göklere dal budak salamaz da köstebek gibi yeri delik deşik eder.
- همچو نخلی برنیارد شاخها ** کرده موشانه زمین سوراخها
- İnsan için, iç sıkıcı dört şey vardır; bu dört şey aklın çarmıhı kesilmiştir. 30
- چار وصفست این بشر را دلفشار ** چارمیخ عقل گشته این چهار
- “Dört kuş al, onları yanına topla” ayetinin tefsiri”
- تفسیر خذ اربعة من الطیر فصرهن الیک
- Ey idraki güneşe benzeyen, sen vaktin Halil’isin. Bu yol kesen dört kuşu öldür!
- تو خلیل وقتی ای خورشیدهش ** این چهار اطیار رهزن را بکش
- Çünkü bunların her biri de karga gibi akıllıların akıl gözlerini oyar, çıkarır.
- زانک هر مرغی ازینها زاغوش ** هست عقل عاقلان را دیدهکش
- Tene ait dört huy, Halil’in kuşlarına benzer. Onları kesmek cana yol açar.
- چار وصف تن چو مرغان خلیل ** بسمل ایشان دهد جان را سبیل
- Ey Halil, iyiden kötüden kurtulmak için kes onların başlarını da ayaklar setten kurtulsun.
- ای خلیل اندر خلاص نیک و بد ** سر ببرشان تا رهد پاها ز سد
- Kül, sensin, hepsi de senin cüzülerindir. Çöz ayaklarını, onların ayakları senin ayakların demektir. 35
- کل توی و جملگان اجزای تو ** بر گشا که هست پاشان پای تو
- Alem, senin yüzünden ruhların uçtuğu, toplandığı bir yer haline gelir; bir atlı, yüzlerce orduya dayanç olur.
- از تو عالم روح زاری میشود ** پشت صد لشکر سواری میشود
- Çünkü bu ten dört huyun durağıdır, o huyların adları, dört fitneci kuştur.
- زانک این تن شد مقام چار خو ** نامشان شد چار مرغ فتنهجو
- Halkın ebedi olarak diriliğini istersen bu dört şom ve kötü kuşun başlarını kes.
- خلق را گر زندگی خواهی ابد ** سر ببر زین چار مرغ شوم بد
- Sonra da onları bir başka çeşit dirilt de artık onlardan bir zarar gelmesin.
- بازشان زنده کن از نوعی دگر ** که نباشد بعد از آن زیشان ضرر
- Dört yol kesen manevi kuş, halkın gönlünü yurt edinmiştir. 40
- چار مرغ معنوی راهزن ** کردهاند اندر دل خلقان وطن
- Bütün gönüllere emir olursan, ey kişi, bu zamanda Allah halifesi sensin.
- چون امیر جمله دلهای سوی ** اندرین دور ای خلیفهی حق توی
- Bu dört diri kuşun kes başlarını da ebedi olmayan halkı ebedileştir!
- سر ببر این چار مرغ زنده را ** سر مدی کن خلق ناپاینده را
- Bu kuşlar, kaz, tavus, kuzgun ve horozdur. Bunların içlerdeki benzerleri de dört huydur.
- بط و طاوسست و زاغست و خروس ** این مثال چار خلق اندر نفوس
- Kaz hırstır, horoz şehvet. Makam tavusa benzer, kuzgun dileğe.
- بط حرصست و خروس آن شهوتست ** جاه چون طاوس و زاغ امنیتست
- Kuzgunun dileği, ebedi olmak, yahut uzun bir ömre kavuşmaktır, bunu umar durur. 45
- منیتش آن که بود اومیدساز ** طامع تابید یا عمر دراز
- Hırs kazı, kuru yaş ne bulursa yere gömer.
- بط حرص آمد که نولش در زمین ** در تر و در خشک میجوید دفین
- Bir an bile kursağı durmaz Allah buyruğundan yalnız “Yeyin” hükmünü duymuştur.
- یک زمان نبود معطل آن گلو ** نشنود از حکم جز امر کلوا
- Yağmacıya benzer, evini kazar, çabuk çabuk dağarcığını doldurmaya bakar.
- همچو یغماجیست خانه میکند ** زود زود انبان خود پر میکند
- İyi kötü ne olursa dağarcığına tıkar. İnci tanelerini de oraya tıkıştırır, nohut tanelerini de.
- اندر انبان میفشارد نیک و بد ** دانههای در و حبات نخود
- Başka bir düşman gelip de çuvalına kuru yaş, ne bulursa doldurmasın der. 50
- تا مبادا یاغیی آید دگر ** میفشارد در جوال او خشک و تر
- Vakit dardır, fırsat geçmekte. O da bundan korkarak durmaksızın eline ne geçerse çabucak koltuklar.
- وقت تنگ و فرصت اندک او مخوف ** در بغل زد هر چه زودتر بیوقوف
- Fakat iman sahibi o yaşayışa güvenir, bu yüzden de yavaş yavaş, durup dinlenerek yağma eder.
- لیک مومن ز اعتماد آن حیات ** میکند غارت به مهل و با انات
- Padişahın düşmanı nasıl kahrettiğini bilir. Bu yüzden fırsatı kaçırmayacağına da emindir, düşmanın gelmeyeceğine de inanmıştır.
- آمنست از فوت و از یاغی که او ** میشناسد قهر شه را بر عدو
- Başka kapı yoldaşlarının ona çullanmayacağını, onun derip devşirdiğini kapışmayacaklarını bilir, emindir. 55
- آمنست از خواجهتاشان دگر ** که بیایندش مزاحم صرفهبر
- Padişahın adaletini bilir, kulların nasıl zaptettiğini , kimsenin kimseye nasıl sitemde bulunmadığını görmüştür.
- عدل شه را دید در ضبط حشم ** که نیارد کرد کس بر کس ستم
- Hasılı acele etmez, sakindir, nasibini kaçırmayacağına emindir.
- لاجرم نشتابد و ساکن بود ** از فوات حظ خود آمن بود