Kimi, zıddı ile bir araya koyarlarsa onu, ölüm azabına uğratmış olurlar.
هرکرا با ضد خود بگذاشتند ** آن عقوبت را چو مرگ انگاشتند
Süleyman da Hüthüt, gitmeye mecbur olduğuna dair kabul edilebilecek bir özür getirmezse,
تا سلیمان گفت که آن هدهد اگر ** هجر را عذری نگوید معتبر
Ya onu öldürürüm yahut da sayıya gelmez bir azaba uğratırım demişti. 840
بکشمش یا خود دهم او را عذاب ** یک عذاب سخت بیرون از حساب
Ey güvenilir kişi, düşün, o azap hangi azap? Kendi cinsinden olmayanlarla bir kafese kapatılmak!
هان کدامست آن عذاب این معتمد ** در قفص بودن به غیر جنس خود
Ey insan, bu kafeste azap içindesin. Can kuşun, seninle cins olmayanlara tutulmuş.
زین بدن اندر عذابی ای بشر ** مرغ روحت بسته با جنسی دگر
Ruh, doğan kuşudur, tabiatlarsa kuzgundur. Doğan kuşu, kuzgunlarla baykuşlardan yaralanır.
روح بازست و طبایع زاغها ** دارد از زاغان و چغدان داغها
İşte can kuşu da, Sebzvar şehrindeki Ebubekir gibi onların arasında zari, zari ağlayıp inleyerek kalakalmıştır.
او بمانده در میانشان زارزار ** همچو بوبکری به شهر سبزوار
Muhammed Harzemşah’ın halkı tamamiyle Rafızi olan Sebzvarı savaşla alması, şehirlilerin aman dilemeleri, padişahın bu şehirden bana Ebubekir adlı birisini armağan verirseniz canınızı bağışlarım demesi
حکایت محمد خوارزمشاه کی شهر سبزوار کی همه رافضی باشند به جنگ بگرفت اما جان خواستند گفت آنگه امان دهم کی ازین شهر پیش من به هدیه ابوبکر نامی بیارید
Muhammet Alp Ulug Harzemşah, tamamı ile mahvolmuş Sebzvar’lılarla savaşa gitmişti. 845
شد محمد الپ الغ خوارزمشاه ** در قتال سبزوار پر پناه
Askerlerini sıkıştırdı. Ordusu, düşmanları öldürmeye koyuldu.
تنگشان آورد لشکرهای او ** اسپهش افتاد در قتل عدو
Şehirliler aman diye huzuruna gelip secde ettiler. Kulağımıza küpe tak, bizi kul et, tek canımızı bağışla.
سجده آوردند پیشش کالامان ** حلقهمان در گوش کن وا بخش جان
Sana lazım olan her vergiyi her hediyeyi verelim, onu her yıl çoğaltalım.
هر خراج و صلتی که بایدت ** آن ز ما هر موسمی افزایدت
Ey aslan huylu canımız senin,bir zamancağız onu bize emanet bırak dediler.
جان ما آن توست ای شیرخو ** پیش ما چندی امانت باش گو
Padişah bana Ebubekir adlı birisini getirmezseniz canınızı kurtaramazsınız. 850
گفت نرهانید از من جان خویش ** تا نیاریدم ابوبکری به پیش
Şehrinizden Ebubekir adlı birini bana armağan olarak sunmazsanız,
تا مرا بوبکر نام از شهرتان ** هدیه نارید ای رمیده امتان
Size kötülük eder, sizi ekin gibi keser biçerim. Ne vergi alırım, ne afsun dinlerim dedi.
بدرومتان همچو کشت ای قوم دون ** نه خراج استانم و نه هم فسون
Yoluna altın dolu bir çuval getirip, bu şehirden Ebubekir adlı birini isteme.
بس جوال زر کشیدندش به راه ** کز چنین شهری ابوبکری مخواه
Sebzvar’da nasıl olur da Ebubekir bulunur? Hiç dere içinde ıslanmamış toprak parçası bulunur mu? dediler.
کی بود بوبکر اندر سبزوار ** یا کلوخ خشک اندر جویبار
Padişah altından yüz çevirip “A mecusiler” dedi, Ebubekir adlı birisini armağan olarak getirmedikçe 855
رو بتابید از زر و گفت ای مغان ** تا نیاریدم ابوبکر ارمغان
Fayda yok. ben çocuk değilim ki altına, gümüşe hayran olayım.”
هیچ سودی نیست کودک نیستم ** تا به زر و سیم حیران بیستم
Ey zebun kişi sen de secde etmedikçe kıçınla mescidi silip süpürsen kurtulamazsın.
تا نیاری سجده نرهی ای زبون ** گر بپیمایی تو مسجد را به کون
Şehirliler, sağdan, soldan haberciler uçurdular. Bu yıkık yerde bir Ebubekir var mı nerede? diye aramaya koyuldular.
منهیان انگیختند از چپ و راست ** که اندرین ویرانه بوبکری کجاست
Üç gün üç gece koşup tozduktan sonra bir arık Ebubekir bulabildiler.
بعد سه روز و سه شب که اشتافتند ** یک ابوبکری نزاری یافتند
Yolcuymuş, hastalıktan yıkık bir yerin bir bucağında kuruyup kalmış. 860
ره گذر بود و بمانده از مرض ** در یکی گوشهی خرابه پر حرض
Bir yıkık bucakta uyuyormuş. Onu görünce, çabuk dediler,
خفته بود او در یکی کنجی خراب ** چون بدیدندش بگفتندش شتاب
Kalk seni padişah istiyor. Senin yüzünden şehrimiz ölümden kurtulacak.
خیز که سلطان ترا طالب شدست ** کز تو خواهد شهر ما از قتل رست
Adam dedi ki: Ayağım olsaydı, yürümeye kudret bulsaydım gideceğim yere giderdim.
گفت اگر پایم بدی یا مقدمی ** خود به راه خود به مقصد رفتمی
Bu düşman yurdunda kalır mıydım hiç? Sevgililerin şehrine koşar giderdim.
اندرین دشمنکده کی ماندمی ** سوی شهر دوستان میراندمی
Ölü taşıyan bir salacayı getirip Ebubekir’i üstüne yatırdılar. 865
تختهی مردهکشان بفراشتند ** وان ابوبکر مرا برداشتند
Hamallara verip görsün diye Harzemşah’ın huzuruna götürdüler.
سوی خوارمشاه حمالان کشان ** میکشیدندش که تا بیند نشان
Bu cihan, Sebzvar’dır. Tanrı eri, burada zayi olur gider.
سبزوارست این جهان و مرد حق ** اندرین جا ضایعست و ممتحق
Harzemşah ulu Tanrıdır. Bu rezil kavimden gönül istemektedir.
هست خوارمشاه یزدان جلیل ** دل همی خواهد ازین قوم رذیل
Peygamber, “Tanrı, suretlerinize bakmaz, kalbe bakar. Kalp işlerinizi düzene koyun” demiştir.
گفت لا ینظر الی تصویرکم ** فابتغوا ذا القلب فیتدبیر کم
Tanrı, ben sana, bir gönül sahibinden bakarım. Secdene, altın vermene bakmam bile demektedir. 870
من ز صاحبدل کنم در تو نظر ** نه به نقش سجده و ایثار زر
Sen, gönlünü gönül sandın da gönül sahiplerini aramayı bıraktın.
تو دل خود را چو دل پنداشتی ** جست و جوی اهل دل بگذاشتی
Gönül öyle bir varlıktır ki bu yedi gök gibi yedi yüz tanesini oraya koysan kaybolur gider.
دل که گر هفصد چو این هفت آسمان ** اندرو آید شود یاوه و نهان
Bu çeşit gönül kırıklarına gönül deme. Sebzvar’da Ebubekir arama.
این چنین دل ریزهها را دل مگو ** سبزوار اندر ابوبکری بجو
Gönül sahibi, altı yüzlü aynadır. Tanrı, altı cihette de o aynadan nazar eder durur.
صاحب دل آینهی ششرو شود ** حق ازو در شش جهت ناظر بود
Altı cihette bulunan, bu cihetlerden kurtulamayan kişiye Tanrı, o gönül sahibi vasıta olamadıkça nazar etmez. 875
هر که اندر شش جهت دارد مقر ** نکندش بیواسطهی او حق نظر
Birisini reddederse onun için eder. Kabul ederse yine şefaatçi odur.
گر کند رد از برای او کند ** ور قبول آرد همو باشد سند
O olmadıkça Tanrı kimseye rızk vermez. İşte ben, vuslata ulaşan kişinin ahvalinden bir miktarcığını söyledim.
بیازو ندهد کسی را حق نوال ** شمهای گفتم من از صاحبوصال
Tanrı, ihsanını onun eline kor da acınanlara onun elinden ihsanda bulunur.
موهبت را بر کف دستش نهد ** وز کفش آن را به مرحومان دهد
Onun avucu ile bütünlük denizi birleşmiştir. O, neliksiz ve niteliksizdir ve tam kemal sahibidir.
با کفش دریای کل را اتصال ** هست بیچون و چگونه و بر کمال
Söze sığmayan bu birleşmeyi söylemenin imkanı yoktur vesselam. 880
اتصالی که نگنجد در کلام ** گفتنش تکلیف باشد والسلام
Ey zengin, yüzlerce çuval altın getirsen Tanrı der ki: A iki büklüm adam gönül getir.
صد جوال زر بیاری ای غنی ** حق بگوید دل بیار ای منحنی
Gönül senden razı ise ben de razıyım. Gönül senden yüz çevirmişse ben de yüz çeviririm.
گر ز تو راضیست دل من راضیم ** ور ز تو معرض بود اعراضیم
Sana bakmam, o gönle bakarım. Ey canı kapımda olan, bana armağan olarak gönül getir.
ننگرم در تو در آن دل بنگرم ** تحفه او را آر ای جان بر درم
Gönül sahibi, seninle nasılsa ben de öyleyim. Cennetler anaların ayakları altındadır.
با تو او چونست هستم من چنان ** زیر پای مادران باشد جنان
Halkın anası da odur, babası da odur, aslı da o. Ne mutlu gönlü deriden bedenden ayırt edebilen kişiye. 885
مادر و بابا و اصل خلق اوست ** ای خنک آنکس که داند دل ز پوست
Sen dersin ki işte, sana gönül getirdim ya. Fakat o der ki: Kutu (şehir), bu gönüllerle dopdolu.
تو بگویی نک دل آوردم به تو ** گویدت پرست ازین دلها قتو
Sen, bana alemin kutbu olan gönlü getir. İnsanın canının canının canının canı, o gönüldür.
آن دلی آور که قطب عالم اوست ** جان جان جان جان آدم اوست