English    Türkçe    فارسی   

5
863-912

  • Adam dedi ki: Ayağım olsaydı, yürümeye kudret bulsaydım gideceğim yere giderdim.
  • Bu düşman yurdunda kalır mıydım hiç? Sevgililerin şehrine koşar giderdim.
  • Ölü taşıyan bir salacayı getirip Ebubekir’i üstüne yatırdılar. 865
  • Hamallara verip görsün diye Harzemşah’ın huzuruna götürdüler.
  • Bu cihan, Sebzvar’dır. Tanrı eri, burada zayi olur gider.
  • Harzemşah ulu Tanrıdır. Bu rezil kavimden gönül istemektedir.
  • Peygamber, “Tanrı, suretlerinize bakmaz, kalbe bakar. Kalp işlerinizi düzene koyun” demiştir.
  • Tanrı, ben sana, bir gönül sahibinden bakarım. Secdene, altın vermene bakmam bile demektedir. 870
  • Sen, gönlünü gönül sandın da gönül sahiplerini aramayı bıraktın.
  • Gönül öyle bir varlıktır ki bu yedi gök gibi yedi yüz tanesini oraya koysan kaybolur gider.
  • Bu çeşit gönül kırıklarına gönül deme. Sebzvar’da Ebubekir arama.
  • Gönül sahibi, altı yüzlü aynadır. Tanrı, altı cihette de o aynadan nazar eder durur.
  • Altı cihette bulunan, bu cihetlerden kurtulamayan kişiye Tanrı, o gönül sahibi vasıta olamadıkça nazar etmez. 875
  • Birisini reddederse onun için eder. Kabul ederse yine şefaatçi odur.
  • O olmadıkça Tanrı kimseye rızk vermez. İşte ben, vuslata ulaşan kişinin ahvalinden bir miktarcığını söyledim.
  • Tanrı, ihsanını onun eline kor da acınanlara onun elinden ihsanda bulunur.
  • Onun avucu ile bütünlük denizi birleşmiştir. O, neliksiz ve niteliksizdir ve tam kemal sahibidir.
  • Söze sığmayan bu birleşmeyi söylemenin imkanı yoktur vesselam. 880
  • Ey zengin, yüzlerce çuval altın getirsen Tanrı der ki: A iki büklüm adam gönül getir.
  • Gönül senden razı ise ben de razıyım. Gönül senden yüz çevirmişse ben de yüz çeviririm.
  • Sana bakmam, o gönle bakarım. Ey canı kapımda olan, bana armağan olarak gönül getir.
  • Gönül sahibi, seninle nasılsa ben de öyleyim. Cennetler anaların ayakları altındadır.
  • Halkın anası da odur, babası da odur, aslı da o. Ne mutlu gönlü deriden bedenden ayırt edebilen kişiye. 885
  • Sen dersin ki işte, sana gönül getirdim ya. Fakat o der ki: Kutu (şehir), bu gönüllerle dopdolu.
  • Sen, bana alemin kutbu olan gönlü getir. İnsanın canının canının canının canı, o gönüldür.
  • İşte onun için o gönüller sultanı, nur ve ihsanlarla dolu olan gönlü beklemektedir.
  • Sen günlerce Sebzvar şehrinde gezip dolaşsan o çeşit bir gönül bulamazsın.
  • Nihayet solmuş, pörsümüş bir gönül bulur, onu salacaya kor, o tarafa götürürsün. 890
  • Ey padişahlar padişahı, sana gönül getirdim. Bu Sebzvar’da bundan daha iyi gönül yoktur dersin.
  • O da der ki: A küstah, burası mezarlık mı ki buraya ölü gönül getiriyorsun?
  • Yürü, padişah huylu gönlü getir ki varlık Sebzvar’ı onun yüzünden aman bulur.
  • Sanki o gönül, bu cihandan gizlenmiştir. Çünkü karanlık, ışıkla bir yerde bulunmaz. Birbirlerine zıttır bunlar.
  • Tabiat Sebzvar’ının, o gönülle düşmanlığı, Elest gününden miras kalmıştır. 895
  • Çünkü o, doğan kuşudur, dünya şehriyse kuzgun. Kendi cinsinden olmayanı görmek insanı yaralar.
  • İnsan, kendi cinsinden olmayana yumuşaklık gösterirse münafıklığından gösterir, onunla uyuşursa bir şey elde etmek için uyuşur.
  • O münâfık, evet der ama tasdik ettiğinden değil, nasihat verenin sözü kısa kesmesi içindir.(TM)
  • Çünkü bu leş arayan aşağılık kuzgunun kat,kat yüz binlerce hilesi vardır.
  • Münafıklığı kabul ederlerse kurtulur; münafıklığı, kendisine fayda verecek bir doğruluk olur. 900
  • Çünkü gönül sahibi, debdebesiyle beraber bizim pazarımızda ayıplıdır.
  • Cansız değilsen gönül sahibini ara. Padişaha zıt değilsen gönülle aynı cinsten olmaya bak.
  • Halbuki riyası, sana hoş gelen, tabiatına uygun olan kişi, dostundur. Dostundur ama Tanrı’nın dostu değil ki!
  • Kim senin huyuna suyuna giderse sence ya velidir, ya peygamber.
  • Yürü, hava ve hevesi bırak da bir koku al, o güzelim amber kokusunu duy. 905
  • Hava ve hevesine uyarsan dimağın bozulur. Misk ve amber sence hiçbir şeye yaramaz bir hale gelir.
  • Bu sözün sonu gelmez, halbuki ceylanımız, ahırda bir yerden bir yere kaçıp durmada.
  • Eşekler ahırındaki ceylan hikayesinin arta kalanı
  • O göbeği miskli ceylan, günlerce eşek ahırında işkence çekmekteydi.
  • Karaya vurmuş balık gibi can çekişmede, çırpınıp durmadaydı. Pislikle misk, adeta bir hokkaya girmişti.
  • Bir eşek diyordu ki: Ha, bu hayvanlar babası, padişahlarla beylerin huyunda susun! 910
  • Başka bir eşek, onun gidip gelmesine bakıp alay ederek bir inci bulmuş, nasıl olur da ucuza satar? diyordu.
  • Bir başka eşek, söyleyin diyordu, bu naziklikle padişahın tahtına çıkıp yaslansın.